"Neyi Bildirir Sayılar?"

sayılar bebelerin kundakları

sayılar tabutları şehirlerin

öldürülmüş

öldürülebilecek olan

sayılar yaklaşan bir şeyleri bildirir

sayılar bildirir uzaklaşan bir şeyleri

Nâzım Hikmet

Bu ülkede devletin vergi gelirlerinin yüzde yetmişini dolaylı vergiler oluşturur, yani servetten ve zenginlikten vergi alınmaz, tüketimden alınır. Bu nedenle de ekmeğe asgari ücretlinin ödediği vergi ile bir TÜSİAD-MÜSİAD-TUSKON üyesinin ödediği vergi aynıdır.

Bu ülkede vergi yükü ücretlilerin üzerindedir ücretlinin vergisi bordroda tahsil edilir, oysa sermaye, vergisini beyanname ile öder, yani ne kadar vergi vereceğini ya da vermeyeceğini kendi belirler, üstelik vergisini de aylar sonra, taksitle öder.

Bu ülkede, borsadan kazanılan para, devlete verilen borçların faizlerinden kazanılan para, mevduat faizlerinden kazanılan para, büyük oranda vergilendirilmez, bu kazançlar için getirilen istisna ve muafiyetler sınırsız ölçüdedir.

Bu ülkede, kurumlar vergisi oranları düşük, getirilen istisna ve muafiyetler ise son derece geniştir, yani bu ülkede şirketler vergi ödemez.

Bu ülkede bankalar, yurtdışından düşük faizle borç bulur, getirip devlete yüksek faizle verirler, kazandıkları faiz geliri, neredeyse hiç vergilendirilmez.

Yani bu ülkede vergi kaçırmanın yasal yolları vardır, sermaye bu yolları çok iyi bilir ve yasal yoldan vergi kaçırır. Oysa emekçiler vergilerini paşa paşa öderler, hem maaşlarından kesildiğinde, hem de o maaşlarıyla geçinmeye çalıştıklarında, yani ekmek, peynir, zeytin aldıklarında.

Bu ülkede sermaye, uluslararası piyasalarda rekabet edebilmesinin yolunun emek maliyetlerinin düşürülmesinden geçtiğini bilir bu nedenle kölelik ücreti adı konulmamış bir yasadır, milyonların bu ücretle yaşamaları gerekir.

Bu ülkede sermaye, kayıt dışı çalışır. Sadece vergi kaçınmakla yetinmez, işçileri sigortasız çalıştırır, böylelikle ödemediği sigorta primlerini de kaçırmış ve böylelikle kârına kâr eklemiş olur.

Bu ülkede devlet ve sermaye, taşeronlaştırır. Böylece daha az maaş ödenir, sigorta primlerinin yatırılmasına gerek kalmaz, kıdem tazminatı ödenmez, işçi sendikalaşmaz.

Bu ülkede emekçinin hayatı kayıt dışıdır emekçi, izbe atölyelerde, merdiven altlarındaki tekstil atölyelerinde, organize sanayi bölgelerinde, kayıt dışı yaşar ve çoğu kez, bir patlamada ya da bir trafik kazasında ölür. Hayatları yaşanmaya değer bulunmayanların hayatlarının çalınması, yani öldürülmeleri cinayetten sayılmayacaktır ne de olsa. Ve cinayet işlemiş olmaksızın öldürülebilenlerin yaslarının tutulması da gerekmeyecektir!

Bu ülkede pankart açtığı, duvara “savaşa hayır” yazdığı, puşi taktığı, bir politikacıyı protesto ettiği ya da parasız eğitim istediği için öğrenciler cezaevlerine atılır, aylarca mahkeme önüne çıkmayı beklerler, bir kısmı serbest bırakılır, bir kısmı dört duvar arasına geri döner, öğrencilerin ömürlerinden, hayatlarından çalınır.

Bu ülkede babalar kız çocuklarını diri diri toprağa gömer, ağabeyler namus diye kardeşlerini bıçaklar, kadınlar ardı ardına intihar eder bu ülkede en çok kadınların ömürleri, kadınların hayatları çalınır.

Bu söylediklerimin hepsi rakamlarla ifade edilebilir. Dolaylı vergilerin dolaysız vergilere oranı, emekçiler üzerindeki vergi yükü, gelir dağılımındaki adaletsizlik, kölelik ücretleri, sigortasız işçi sayısı, taşeron işçi sayısı, sendikasız işçi sayısı, cezaevindeki öğrenci sayısı, namus ve töre cinayetlerinde öldürülen kadın sayısı, bunların hepsi rakamlara dökülebilir, sayılarla anlatılabilir.

Ancak sayılar başka şeyleri de anlatabilir. Örneğin birisi çıkar ve katırın hangi hayvanların çiftleşmesi sonucu ortaya çıktığı konusunda herkesi aydınlattıktan sonra şöyle bir hesap yapabilir: “Mazot zamlandıkça, sigara zamlandıkça, yani vergiye binildikçe, katır da kıymete biner, fiyatı yükselir. Şu anda ikinci el'i tiko para beş bin lira... Her defasında 140 litre mazot veya 400 paket sigara taşıyabilir. TÜİK'e göre, memlekette 50 bin katır var, 30 bini orda, hesap et. Entel barların romantik tayfası ‘50 liracık için canını tehlikeye atmak zorunda kalan masum köylü’ filan diyor ama... Haftada iki sefer yaptığında, ayda 15 bin lira kazanıyor o masum!”

Zenginin kaçırdığı vergiyi, ömründen çalınan işçiyi, diri diri gömülen kız çocuğunu görmeyen gözler, üç kuruş için kaçakçılık yaparken tepesine yağan bombalarla hayatını kaybeden yoksul halka baktığında, ayda 15 bin lira kazanan kaçakçılar görür. Ne de olsa sayılar açıktır: 140 litre mazot, 400 paket sigara, çarp katır sayısıyla, al sana ayda 15 bin lira para! Bizim, cesetlerin sarılı olduğu battaniyelerde, ağıt yakan anaların üzerindeki elbiselerde, ağlamamak için çırpınan babaların kasketlerinde göremediğimiz, yalnızca plazalardan, yalnızca bembeyaz bir Türklükten ve yalnızca simsiyah bir yürekten görülebilen bir zenginliktir söz konusu olan.

Sayılar, elbette ki başka şeyleri de anlatabilir. Örneğin Şırnak Valiliği, bir açıklama yapar ve şöyle der: “28.12.2011 tarihinde Uludere ilçemizde hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ilgili olarak daha önce ayrı bir müteveffa vatandaşımıza ait olduğu değerlendirilen uzuvların, ailelerin adli makamlara beyanları doğrultusunda medfun iki vatandaşımıza ait olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede nihai bilgiler sonucunda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 34 olarak belirlenmiştir"

Cesetler, değil uzuvlar karışmıştır da ondan ortaya çıkmıştır ölü sayısındaki belirsizlik. Uzuvlar, uzuvlar, uzuvlar… Sayılarla söylendiğinde, 34 baş, 68 göz, 68 kulak, 68 el, 68 ayak, ellerde ve ayaklarda toplam 340’ar parmak. Bombaların ceset sayısının tam olarak belirlenmesini engelleyecek kadar parçalara ayırdığı onlarca, yüzlerce uzuv. “Hangisi daha zor” diye düşünür insan, “mazot ve sigarayla katır sayısını çarpmak mı, ölen insan sayısı ile insan bedenindeki uzuvları çarpmak mı?”

Sayılar, elbette ki başka şeyleri de anlatabilir özellikle ismin yanında parantez içinde verilmişlerse: “Şivan(14), Bilal (15), Savaş (15), Bedran (12), Aslan (15), Celal (15), Erkan (13), Orhan(15)” Yani Özdil’in ayda 15 bin lira kazanıyor dediği kaçakçılar. “Hangisi daha zor “diye düşünür insan, “katır fiyatlarını hesaplamak mı, ölenler arasındaki çocuk sayısını hesaplamak mı?”

Onlar, katırlarla kaçırılan üç beş paket sigarayla bir bidon mazotu görürler bu ülkeye baktıklarında biz, milyonların emeğini ve ömrünü çalanları görürüz.

Onlar katırları, mazot ve sigara fiyatlarını, kazanılan parayı görürler Uludere’ye baktıklarında biz parçalanmış uzuvları, tanınmaz hale gelmiş cesetleri ve kopkoyu bir yoksulluğu görürüz.

Onlar, sayıları insanlıktan çıkmak için kullanır, biz ise insan kalabilmek için.

Onları onlar ve bizi biz yapan da zaten budur işte.