Çin ve ABD arasındaki ilişkiler gerildikçe geriliyor!

1949’da iç savaşı Çin Halk Ordusu karşısında kaybeden milliyetçiler Tayvan adasına çekildiler ve Birleşmiş Milletler yıllarca milyar nüfusu ile kıta Çin’i yerine Tayvan’ı tanıdı. Ancak Çin’in Sovyetler Birliği ile iyice arasının açıldığı 1970’li yıllarda Birleşmiş Milletler Örgütüne girebildi. Çin’in Sovyet düşmanlığı üzerinden emperyalistlerle başlayan ittifak ilişkisi ABD’nin “Tek Çin Politikasını” 1978’de tanımasına neden oldu. Diplomatik düzeyde Çin’in tek meşru temsilcisi Çin Halk Cumhuriyeti’ydi artık.

Çin ABD’nin başlıca rakibi olarak belirince bu politika kâğıt üzerinde kaldı ve ABD Tayvan ile resmi olmayan askeri ve diplomatik ilişkileri geliştirmeye başladı. Çin ise Tayvan meselesini milli ve duygusal bir mesele olarak görüyor, bir zaman zarfında ilhak etme niyetini gizlemiyor. Son günlerde ise, ABD Çin’i kışkırtmak, güneyden kuşatmak ve hata yapmasını sağlamak için Tayvan ile ilişkiyi sıkılaştırdı. Savaş gemileri limanlarına uğramaya başladı ve en nihayet 66 tane F-16 satmak üzere Tayvan ile bir anlaşma sağladı.

Dile kolay, aslında sapan bile satsa Çin için bu diplomatik krizken, 66 savaş uçaklık bir filo inanılmaz bir kışkırtma olarak görülmeli. Ve Tayvan’ın Çin’den başka hiçbir düşmanı yok!

İlk defa Çin, ABD’nin taktiğini ödünç alarak, Tayvan’a silah satışı yapan şirketlere yaptırım uygulayacağını açıkladı.

Öte yandan Hong Kong’daki ayaklanma hali devam ediyor. Kısa bir süre önce Mustafa Türkeş hocanın yazdıklarına bakılabilir. 

Tabii ki Çin’in her yerinde bir ayaklanma yaşanabilir ve bizim yaklaşım kriterimiz bunun işçi sınıfı siyasetiyle ilişkisi olup olmadığıdır. Oysa Hong Kong’da yaşanan olayda, muhakkak protestolara katılan çok sayıda işçi vardır, ama ne öncülük ne talepler bunun işçi sınıfı siyasetiyle alakası olmadığını gösteriyor. Protestocular insan haklarına yoğunlaşıyorlar, Yuan’ı dolarla değiştirme eylemleri yapıyorlar, ABD ve eski İngiliz sömürge bayrakları taşıyorlar. Yaşanan süreci çok yönlü kuşatmanın bir parçası olarak görmemek için bir neden yok.

Gerilimde yaşanan nitelik değişikliği ise asıl olarak İran ile ilişkili olarak İran Körfezi’nde çıktı. Bunu daha önce bu köşede işlemiştik. Petrol ithalatına bağlı olan Çin için dünya petrol ticaretinin yüzde 30’unun yapıldığı Körfez güvenliği stratejik bir önem taşıyor. ABD bir kışkırtma olma olasılığı çok güçlü olan tanker saldırılarından İran’ı sorumlu tutarak Körfez’e müdahale edecek uluslararası bir güç çağrısında bulundu. Şimdilik İngiltere ve Bahreyn bu güce katılacaklarını ilan ettiler, hatta İngiltere donamasından savaş gemileri yola çıkmış oldu.

Buna karşılık Çin’in resmi yayın organı olarak kabul edilebilecek Global Times’da ABD-Çin geriliminin nitelik değiştirdiğine işaret olarak alınabilecek bir yazı yayınlandı. İran’ın müttefikleri olduğu ve Çin’in Körfez’de çıkarlarının zedelenmesi durumunda askeri olarak donanma ile çıkarlarını koruyacakları ifade edildi. Cibuti’deki Çin’in askeri üssü bu yazıda anıldı.

Öte yandan Cebelitarık’ta alıkonan İran tankeri serbest kaldıktan ve ABD yola çıkan geminin alıkonmasını istedikten sonra Çin İskenderiye Limanı’na “teknik olarak” demirlemiş olan füze bataryaları ile donanmış askeri gemisinin fotoğraflarını servis etti. 

Geçen hafta Çin tarafından servis edilen İskenderiye Limanı’ndaki Çin savaş gemisi

Bu yaşananlar ABD-Çin geriliminin hemen yarın bir savaşa yol açacağına değil ama yaşanan gerilimin farklı bir boyuta taşındığına işaret ediyor.