Melo’ya dair...

Brezilya’da bir örneği dahi yoktur, Felipe Melo bu kadar nefreti üzerine çekebilen tek Brezilyalı futbolcu olsa gerek. Brezilyalılar barışsever insanlardır, ne kadar Fortaleza gibi dünyanın en tehlikeli 7. Şehrine ve uyuşturucu çeteleri ile gangsterleriyle unlu dünyanın en büyük hapishane ve gecekondu komplekslerine sahip olan Rio de Janeiro ve São Paulo kentlerine rağmen kapitalizmin tek suçlu olduğu ülkedir Brezilya. Ama bir de Galatasaray’da top koşturan Felipe Melo var. Ona dair söylenecek en doğru şey, onun Brezilya’daki kapitalizmin bir nüvesi ve temsilcisi olduğudur…
Brezilya’ya, halkına, tarihsel figürlerine, önemli siyasetçilerine ve sanatçılarına dair söyleyecek o kadar olumlu şey varken neden tüm köşeyi sadece bir futbolcuya ayıralım? Ya da Petrobras yolsuzluğu gündeminden daha önemli bir Brezilya gündemi olabilir mi? Yazılacak, ancak bir kitap ile yeteri kadar anlatılabilecek o kadar çok konu var ki… Brezilya Melo’ya mı kaldı?

Fenerbahçe Türkiye’de Brezilyalıları en pozitif biçimde istihdam eden bir kulüptü. Brezilyalılar en çok Fenerbahçe’de mutlu oldular. Hatta diğer takımların Brezilyalıları için bile onlar için oluşturulan yaşam alanından nasiplenirdi. Beşiktaşlılar iyi tanır, eski Fenerbahçeli futbolcu Bilica’nın çirkefliğinden daha fazlasıdır Melo… Gol sonrasındaki dansı, rakip oyuncularla ve rakip takımın taraftarlarıyla giriştiği münakaşa hep oyununun önünde oldu. Ancak o kötü biri değil… O bir Brezilyalıdır. Brezilya’daki en dejenere müziği dinler, köpek taklidi yaptığı için sempatik bulunacağını düşünür. Melo’nun gol ve maç sonrası yaptığı dans Galatasaraylı yöneticilerin belirttiği gibi halk dansı değildir, en yoksul kesimlerde alıcı bulan ve toplumun en alt tabakasındaki geniş kitlelerde sevildiği için de medya tarafından şişirilen müziğin danstır, en basit seks figürlerinden oluşur, maço ve seksisttir. Melo ülkesinde değildir ancak Brezilya popüler kültürünün basit bir taşıyıcısıdır. Brezilya’da medya tarafından üretilen popüler kültür ürünlerine sadece çöplükte yer bulunur. Barselona’nın oyuncusu Neymar da bu çöplükten bolca nasiplenir.

Peki Melo’ya öfke duyulmalı mıdır?

Denilebilir ki, çok farklı bir kültürden kopup dünyanın öbür ucunda, bambaşka bir kültürde yaşamaya çalışıyor. Bir Brezilyalı için Türkiye’de yaşamanın çok zor olduğunu söyleyebilirim. Ne var ki Melo bunu bilen bir futbolcu ve gündelik hayat dair yaratıcı tek bir fikri yok. Türkiye’de onun tutujm ve davranışarına sempati baeslenmesi sosyolojik ve antropolojik olarak imkansız. ‘sevilmemesinin tek nedeni uslu olmaması değil, “akıllı” olmamasıdır. Gelişkin bir oyun zekasına sahip olmadığı için ülkesinin Dünya KuPasından elenmesinde en büyük aktörlerden oldu. Yeniden Milli Takıma dönemsi sadece bir hayal. Brezilyalılar anlatmayı ve “anlatarak çözmeyi” veya “konuşarak kavga etmeyi” çok iyi becerirler. Barışseverdirler. Yumruk yumruğa kavga, delikanlılık vs ekolünden değillerdir. Antropolojik olarka incelenmesi gerekir: Kavga etmeyen ancak ölümle gündelik hayatında kolaylıkla ölümle yüz yüze gelen başka bir toplum yoktur. Bizler, okyanusun öte yakasındakiler, Akdenizliler özellikle konuşmanın üslubuyla kavganın üslubunu ayırırız birbirinden, keskince. Brezilya’da durum farklıdır, konuşmanın şiddeti kavgayı işaret etmez. En çok konuşurken duyduğunuz heyecanı bildirir. Melo’da dikkat çeken en büyük özellik bu. Onu anlayamıyoruz…

Nasıl biz Emre Belözoğlu’nu “sevmiyorsak”, Brezilyalılar da Felipe Melo’yu sevmez. İkisinin de beslenemedikleri kaynaklar belli. İkisi de Türkiye’de en çok tepki çeken futbolcular. Hayata dair en ufak bir zihinsel zenginliği barındırmıyorlar. İşlerini iyi mi yapıyorlar? Bize ne… Biz, Futbolun Metin Oktay, Şeref Bey, Vedat Okyar, Sokrates, Garrincha, Metin Kurt olduğunu unutmayarak çöplüğü değil insanın en büyük zenginliğini yani hayatı öne çıkaralım. Kapitalizm ve onun “çöplüğü” var olduğu sürece Emreler ve Melo’lar da eksik olmayacak.