Brezilya’ya biçilen rol

Emrah Kartal'ın “Brezilya'ya biçilen rol” başlıklı yazısı 13 Mart 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Alıcılar açıldı, “şifre yazarlar” devreye sokuldu. Ana akım politika ve ekonomi dergileri “Chavez öldü, ya şimdi…” başlıkları atarken, aynı dergiler Facebook sayfalarında Chavez’in hangi portre fotoğrafını kapakta kullanacaklarının belirlenmesi için anket yapar oldular. Yani hem ciddi olmak hem de maske takmakta onlar adına bir sorun yoktu. Politik arenada ve diplomaside “kırkı çıkmadan” diye bir tabir yok. Hele iş Chavez’in vefatı ve Brezilya’nın çıkarları (Türkiye’de de kullanılan bu oldukça tanıdık fayda söylemi, Brezilya sağ popülizminin de vazgeçemediklerindendir) gündeme gelince avuçlar ovuşturulmaya başlandı haliyle.

Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hugo Chavez Frias’ın yaşamını yitirmesinin ardından, Brezilya’da kulaklar analistlere çevrildi. Şöyle ki, komutanın kanserle yoğun ve zorlu mücadelesi sürerken üç maymunu oynayan ve “Bizim Amerika” halklarının değil, kıtanın yukarıdaki bizim olmayan bölümüne göre dümen ayarlayan medyanın kulakları komşuya çevrildi.

Şili Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi profesörü olan Guillermo Holzmann, Brezilya’nın bölgenin büyük gücü olmak için önemli br fırsat yakalayabileceğini söylemiş. Globo gazetesinin haberine göre, Holzmann Brezilya’nın büyük güç olmaya can attığını ve iki ayrı hat üzerinde ilişkileri olduğunu belirtmiş. Bu iki hattın betimlemesi, samimi antiemperyalist ve halkçı politikaları savunan, uygulayan hükümetler ile ABD ve onun emperyalist politikaları eksenindeki hükûmetler diye yapılabilir. Bu anlamda önerilen girişimlerden biri, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile Kolombiya hükümeti arasındaki barış görüşmelerine arabulucu olmak... Görüşmeler Chavez girişimi ve Venezuela arabuluculuğu ile başlamıştı ve şu an Havana’da devam ediyor.

Analistlere göre 14 Nisan’da Venezuela’da yapılacak seçimlerde Brezilya belirleyici olacak. Bu belirleyiciliğe ilişkin vurgu, Brezilya’nın Mercasul gibi blok örgütlerde söz sahibi olmasından ileri geliyor. Kartları hep diğer egemenlerden yana gören aynı siyasi analistlere göre, Chavez’in ölümüyle birlikte ALBA (Bolivarcı Birlik) da kendi içinde bir çözülüm yaşayacak. Bolivarcı hükümetlerin en önemli örgütü olan birliğin çözülüme girmesiyle “kızıl sol”a karşı “pembe sol” güç kazanacak. “Pembe sol”u Bolivarcı devrim diye adlandırılan halkçı harekete karşı çekimser kalan devletler, en başta Brezilya temsil ediyor. Brezilya hiçbir zaman Chavez’in istediği anlamda bir ortak olmadı. Lula ise Chavez ile sıkı ilişkilerine rağmen, onun gibi halkı adına kritik ve radikal adımlar atmadı.

Hangi durumda olursa olsun, Venezuela’da ani bir değişim beklemek hayalcilik olur. Ancak, Chavez ve Bolivarcı hareketin içine dahil olmayan ya da kısa geçmişte darbeler ve ani değişimlerle devrilen hükümetlerin pragmatizmi bu dönemde daha öne çıkacak. Brezilya’da hükümet, burjuvazinin iştahı ve medyanın gazıyla bölgede daha “cüretli” girişimlere imza atacaktır. Kıtanın önemli bölümünde hala dinç olan sola karşı, Brezilya’da hükümetin işini zorlaştıracak bir sol dinamik şu an için bulunmuyor. Kıtanın genelini konuşacak olursak, analistlerin yok saymasına karşın, halkın tüm kötü senaryolara karşı bir güç olduğunu unutmamak gerekiyor.