Haziran’dan Haziran’a: Bir Gezi notu

“Her toplumsal kalkışmada bir enerji dışa vurulur ve düşler açığa çıkar. Kalkışmanın sonucu kısa vadede başarılı olmasa da, bu enerji patlaması, bu yitirilen düş yaşamaya devam eder –gerçekte olmasa bile, gerçekleşmeyi bekleyen bir rüya gibi bize musallat olur ... Hayalet gibi etrafımızda dolaşır” .

Türkiye’nin üzerinde işte böyle bir hayalet dolaşıyor iki yıldır; Gezi’nin hayaleti. Aklımızla, fikrimizle, düşlerimizle bütünleşmiş, gölge gibi varlığımızı takip eden bir hayalet -biz onun farkında olsak da olmasak da.

Öyle ki, “sene 2015 olmuş, artık Gezi mi kaldı canım?” diye çıkışacak olursa biri, cevap olarak Haziran’ın dayanışma, mizah, fedakârlık ve cesaret hikayelerini hatırlatmaya gerek yok uzun uzun.

Gezi’nin AKP hegemonyasını nasıl yerlere çaldığını; iki yılda iktidarı elinde tahakkümden başka hiçbir şeyi kalmamış bir korkuluğa, bir çıplak krala çevirdiğini ortaya koymak da anlamsız.

Gerek yok ve anlamsız, çünkü yanlış bir soruya doğru yanıt vermek mümkün değil. Zira mesele Gezi ve onun yıldönümü olduğunda, önceliğimiz doğru soruyu sorabilmek olmalı. Yani, “bugünden bakınca Gezi nasıl görünüyor, güncelliğini koruyor mu?” değildir sorumuz.

Asıl soru bunun tam tersidir: Acaba Gezi’nin gözünden bakınca biz bugün nasıl görünüyoruz? Haziran 2013’ün düşleri, hayaletleri bize baktığında ne görüyor 2015 Haziran’ında?

Örneğin, “hükümet istifa” diye bağırabiliyor muyuz bugün tüm gücümüzle? “Zıplamayan faşisttir” diye yerleri sarsabiliyor muyuz? “TOMAkrasi insanın kendi kendini sulamasıdır” diye dalga geçebiliyor muyuz kurulu düzenle? 

“Şiir sokaklarda” mı peki hâlâ bugün, “huzur isyanda” mı, aklımız “çapulculukta” mı? “Kahrolsun” diyor muyuz “bağzı şeylere”? 

“Gel yavaş gel yerler yaş” diye meydan okuyor muyuz? “Bulunur bir çare, halk ayaktadır” diyebiliyor muyuz güvenle?

Eğer bunları yapamıyorsak bugün, “Gezi geride kaldığı” için değil bu; bizler şimdilik Gezi’nin gerisinde kaldığımız için. Yani Haziran 2013’ün gerisinde kaldığı için Haziran 2015. Saatlerimizi yeniden ayarlamaya, düşlerimizi “güncellemeye” her şeyden çok ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor Gezi’nin ikinci yıldönümü bize. 

Zira “devrimler yalnızca geleceğe yönelik değildirler. Aynı zamanda geçmişin yitirilmiş devrimlerini de özgür bırakırlar. Kayıp devrimlerin etrafımızda dönüp duran hayaletleri, ancak yaratılan yeni özgürlük ortamında yuvalarına kavuşabilir”.

Demek ki Gezi’nin hayaletlerini huzura kavuşturmak, ancak bu dünyadaki “tamamlanmamış işlerini” tamamlayarak mümkün olabilir. 

Bunu aklımızda tutarak: yıldönümü kutlu olsun!