Muhalefetin teslimiyeti

Haftasonu Başbakan Yıldırım FETÖ ile mücadelede milat olarak 17-25 Aralık 2013’ün alınacağını söyledi.

Haklı valla. Aksi takdirde AKP’de adam kalmaz. Zira AKP’nin “kandırık” olduğu dönemde Cemaat’in devlete sızma merhalesi geride kalıp bir sonraki aşamaya geçilmişti: İktidar tarafından yerleştirilme, terfi ettirilme ve muhalif güç odaklarına karşı operasyon gücü olarak kullanılma…

Tabii burada bir takım belirsizlikler de söz konusu. Dün 4 Jandarma mensubu FETÖ soruşturması kapsamında Hrant Dink suikastıyla ilişkili olmaktan tutuklandı. Ancak suçun işlendiği tarih Binali Yıldırım’ın miladından neredeyse 7 yıl geride.

Yıldırım’ın yaklaşımını esas alacaksak kaçınılmaz olarak şu noktaya varırız: Aralarında dönemin Trabzon Jandarma Komutanı’nın da bulunduğu bu şahıslar haksız bir ithamla karşı karşıya! Öyle ya, madem o dönemde hiçbir eylem FETÖ’cülükle bağdaştırılamaz… Bu durumda da suikast ile ilişkilendirilecek yegâne odak AKP iktidarıdır. Tabii Paraguay mafyası veya Endonezya gizli servisi gibi üçüncü bir aktör devrede değilse!

Bir diğer belirsizlik de Deniz Baykal’a kurulan kaset komplosuna ilişkin. Bu tertibin yapıldığı tarih de Binali Bey’in miladından 3,5 yıl geride.

2010’da Baykal’ı, 2011’de de MHP yöneticilerini yerinden eden kaset komplolarından siyasi kazanım elde etmesi umulan parti AKP değildi biliyorsunuz, Liberal Demokrat Parti ve İsveç Korsan Partisi’ydi. Baykal kasetiyle ilgili İsveç Korsan Partisi lideri Rickard Falkvinge miting meydanlarında gürlemişti: “Bu özel değil, bu genel genel… Bu genel bir ahlaksızlıktır başka bir şey değil!”

***

2010 referandumu arefesinde muhalefeti karıştırmak, 2011 seçiminde de Liberal Demokrat Parti’ye mecliste anayasayı değiştirecek çoğunluğu sağlamak amacıyla Baykal ve MHP’lilere kurulan kaset komplosuyla ilgili geçtiğimiz 2 Ağustos tarihinde 89 kişi gözaltına alındı.

6 yıldır yakalanamayan bu FETÖ’cüleri 15 Temmuz’dan sonra onca iş güç arasında eliyle koymuş gibi bulan Emniyet mensuplarını tebrik ediyorum.  

Bu gözaltı dalgasından iki gün sonra, 4 Ağustos’ta Baykal iyimser bir açıklama yaptı. Daha önce bu olayla ilgili soruşturmada yakalanan kişilerin ifadelerinin gizlilik kararı gerekçesiyle avukatına verilmediğini, ancak bu sefer verilirse olayı çözebileceğini söyledi: “Daha önce alınanlar ve bu kez alınacak olan ifadeler avukatıma verilirse, ben okuduğumda anlarım ve olayı çözerim”.

Baykal’la görüşen Hürriyet’ten Fikret Bila, köşesinde şunları yazdı: “Baykal, komployu tatbik edenlerin yakalanmasının çok önemli ve olumlu bir gelişme olduğunu ve kararı verenlerin ortaya çıkarılmasını beklediğini vurguluyor”.

Ertesi gün (5 Ağustos) bir başka Hürriyet yazarı, Fatih Çekirge, köşesinde “Ankara’nın değişik kulislerine” dayandırdığı bir iddiaya yer verdi: “Kumpasla ilgili olarak tanınmış iki CHP’linin ifadesi alınabilir. Bir de gözaltı olabilir”.

Fakat 5 Ağustos günü CHP, kamuoyunun gündemine Çekirge’nin iddiası bağlamında değil başka bir vesileyle geldi. Daha önce Yenikapı mitingine gitmeyeceğini açıklayan Genel Başkan Kılıçdaroğlu fikrini değiştirdi ve mitinge katılacağını o gün ilan etti.

Zaten ilerleyen günlerde de Çekirge’nin iddiasının doğruluğunu veya yanlışlığını test etmemizi sağlayacak herhangi bir gelişme yaşanmadı.

***

Deniz Baykal bir sonraki açıklamasını 12 Ağustos’ta yaptı. Sözlerinde bu defa iyimserlikten eser yoktu ve CHP tabanında git gide daha fazla sorgulanır hale gelen bazı siyasal tutumları eleştirdi:

“Uzlaşalım da nerede uzlaşalım? (…) Miting meydanında uzlaşma tamam da kararname çıkarılırken uzlaşma var mı kardeşim? Laik eğitim politikasında uzlaşma var mı? Onlar biliyorlar o işleri, onlar kararlaştırırlar ve uygularlar. Bize düşen görev de miting meydanlarında hep beraber 'merak etmeyin' diye vatandaşa umut vermek (…)”

Baykal, CHP’nin mevcut yönelimini teslimiyet olarak gördüğünü ima eder gibi, sözlerine devam etti:

“Yine yanlış yapmadığınıza nasıl güveneceğiz? Demokrasi ise demokrasi, siyasetse siyaset. Siyasetin adı teslimiyet değildir. (…) Acaba 'Bana bulaşırlar mı, falan tarihte ben gidip el öpmüştüm, bunun haberini çıkarıp bana fatura ederler mi, ya da biz onlara, onlar bize omuz vermişti, aman konuşmayalım' yaklaşımlarıyla, Türkiye büyük sorunlarını bırakın çözmeyi, anlama imkânı bulamaz. (…) Bizim ne FETÖ karşısında cesaret eksikliğimiz var, ne de darbe girişimi karşısında cesaret eksikliğimiz var”.

***

AKP iktidarının ne büyük bir karalama, sosyal linç ve şantaj imkânına sahip olduğunu biliyoruz. Medya gücü muazzam. 15 Temmuz’dan beri de bu durum perçinlendi.  

Bu koşullar, RTE/AKP’nin aslında son yıllardaki en zayıf pozisyonlarında olmalarına, muhalefetin desteğine ilk defa ihtiyaç duyuyor olmalarına rağmen mevcut “krizi” de “fırsata” çevirmelerine imkân veriyor.

Ortada demokrasi, hukuk devleti ve laiklik namına anlamlı bir uzlaşma yok. KHK’larla devlet yeniden yapılandırılıyor. Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce, belki binlerce insan Fethullahçılarla hiçbir alakaları olmamasına rağmen “fırsattan istifade” açığa yahut gözaltına alınıyor. Çılgın ötesi son bir özelleştirme dalgasının ve 657 sayılı devlet memurları yasasında radikal bir değişikliğin hazırlığı yapılıyor.

Başbakan, FETÖ soruşturmasında kendince bir milat belirleyerek savcılara, bazı suçların karartılması anlamına gelecek üstü örtülü bir talimat veriyor. Gözaltında insanlar ölüyor. TSK’nın yapısı, her ne kadar şimdi biraz frene basmış görünseler de, allak bullak edilmek isteniyor.

Tüm bunlar olurken Barolar Birliği’nin teslimiyeti elbette tarihe geçecek (Dün Metin Feyzioğlu’nun Saray ziyaretine katılmayan ve aralarında İstanbul, Ankara, İzmir baro başkanlarının da olduğu 9 baro başkanına selam olsun).

Tüm bunlar olurken ortalığı kaldırmayan bir ana muhalefet, oyunu aldığı 12,5 milyon insanın (ailelerindeki seçmen olmayan çocukları da katarsanız 20 milyonluk devasa bir halk kitlesinin) haklarını ve çıkarlarını savunamıyor demektir. Tarihsel bir vebal altına girer.

Erdal İnönü’nün dediği gibi “gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır”. Eğer günün birinde bu vebalin hepi topu bir avuç kişiyi tehdit eden bir AKP şantajından kaynaklı olduğu ortaya çıkarsa işte o zaman hepimiz çok üzülürüz.