Dostoyevski’nin “aura”ları

Dostoyevski Avrupa gezisinde, Basel’de Holbein’in İsa’nın cesedini tasvir ettiği resmi gördüğünde birden tuhaflaşır. Karısı Anna Snitkina’nın aktardığına göre yüzü korku dolu bir hal alır. Onun gibi mistik yanı güçlü bir kişide çok da şaşırtıcı gelmez bu olay ama… Ama karısının kaygısı farklıdır. Kısa süreli bu korku hali daha sonra gelecek “nöbet”in habercisidir. Hemen yanına sokulur, ama beklediği olmaz, nöbet gelmez…

Evet, ünlü Rus yazar Fyedor Mihayloviç Dostoyevski bir epilepsi (sara) hastasıdır. Nöroloji literatüründe Dostoyevski’nin hastalığına ait yayınlar var. Daha çok hangi tür epilepsi nöbeti geçirdiğine odaklanmıştır bu yayınlar. Ancak burada çok önemli bir kısıt söz konusu.

Epilepsi tanısında esas olan hastanın geçirdiği nöbetin gözlenmesi, hekimin bu nöbete ait birinci el bilgilere sahip olmasıdır. Daha sonra elektroensefalografi (EEG) gerekirse beyin görüntüleme yöntemleriyle (MRI gibi) tanı kesinleştirilmeye çalışılır. Hastaların çoğu epileptik nöbet sırasında bilinci kapalı olduğu için geçirdiği nöbeti doktora anlatamaz. Bu nedenle nöbeti gören birisinden olup biteni öğrenmeye çalışır doktor.

Dostoyevski’nin nöbetlerinin sınıflaması için elimizdeki veriler eksik. Yaşadığı zaman dilimi göz önünde bulundurulursa, laboratuvarda incelenme (EEG, MRI henüz bulunmamıştı) şansı yoktu. Eldeki tek veri geçirdiği nöbetlere ait bilgiler. O da ikinci, bazen üçüncü ağızdan aktarılan bilgiler.

“Bilindiği gibi sara nöbeti, özellikle düşüren dedikleri tipi bir anda gelir. O anda saralının yüzü çarpılır, özellikle gözleri kayar. Tüm bedeninde yüzünde kasılmalar olur. Anlatılamaz, hiçbir şeye benzemeyen korkunç bir çığlık kopar göğüs kafesinden. Bu çığlıkta insana özgü her şey bir anda yok olup gider...Sara hastalarının nöbet anındaki görünüşü bir çok kimseyi handiyse mistik bir yanı olan anlatılmaz bir dehşete düşürür. “ Budala’daki bu paragraf epileptik bir nöbetin oldukça çarpıcı bir tarifidir aynı zamanda. Romanlarında altı tane epileptik kahraman olduğu bildirilir. Bunların içinde en meşhurları Budala’daki Prens Mişkin ve Karamazov Kardeşler’deki Smerdyakov.

Dostoyevski’nin epilepsi hastası olup olmadığı ünlü psikanalizci Sigmund Freud’un da ilgisini çekmiş olmalı ki 1928 yılında yazdığı makalede ünlü yazarın epilepsi hastası değil “nevrotik ataklar” geçirdiğini öne sürmüştür. Aynı zamanda nöroloji eğitimi almış olan Freud’u bu sonuca götüren birkaç önsel kabulüdür. Epilepsi hastalığının hastalarda mental yıkıma neden olduğunu bu nedenle Dostoyevski çapında bir yazarın epilepsi hastası olamayacağı ilk kabulüdür. Freud’un diğer dayanağı Dostoyevski’nin romanlarıdır. Karamazov Kardeşler’de baba cinayeti temasının işlenmesi ve Dostoyevski’nin babasının da köylüler tarafından öldürülen, sert bir doktor olduğu bulgusundan yola çıkarak yazarın Odipus kompleksi sonucu babasının ölüm haberini alınca duyduğu suçluluk nedeniyle nevrotik nöbetler geçirmeye başladığını ileri sürmüştür. 1929’da Freud’un makalesini İngilizceye çeviren İngiliz Marksist tarihçi E.H. Carr Dostoyevski üzerine yoğunlaşınca (Carr’ın Dostoyevski kitabı Türkçeye’de çevrildi) Freud’un tanısının nerdeyse tamamen “kurgusal” olduğu ortaya çıkmıştır.

Parantez açarak “ne farkı var epileptik nöbet ya da nevrotik nöbet arasında ?” sorusuna kısadan şu yanıt verilebilir bir nörolog için ikisi arasındaki fark sahte para ile gerçek para arasındaki fark gibidir. Yakalanmadığı sürece anlaşılmaz ama fark edildiğinde nevrotik nöbet (artık böyle bir terminoloji yok, psikojenik nöbet ya da pseudonöbet tanımları kullanılıyor) hastası psikiyatriye yönlendirilir. Epilepsi ise beyin hücrelerinin ani, senkron ve anormal deşarjı sonucu geliştiği için nörolojinin alanına girer.

Freud Yanılıyordu

Aradan 86 yıl geçip yapbozun parçaları teker teker oturduktan sonra, Pazartesi akşamları kanalları işgal eden futbol yorumcuları kıvamında konuşmak şık olmasa da Freud tanısında hatalıydı. Carr’ın işaret ettiği ve Freud’un görüşüne ters olan ilk bulgu Dostoyevski’nin ilk nöbetini, babasının ölüm haberini alınca yani 1839 da değil, sürgünde geçirdiğiydi. Yazar, 1849 yılında, 28 yaşında, Rusya’daki illegal devrimci hareketlerle ilişkili bulunup ölüm cezasına çarptırılmış ve kurşuna dizilmek üzereyken, son anda cezası Sibirya sürgününe çevrilmiştir. Babasını 18 yaşında kaybettiği göz önünde bulundurulursa arada en az 10 yıl olmalı. Diğer bir nokta babasının ölüm şekli. Babası Freud’un aktardığı gibi köylülerden birinin sarhoşken boğması sonucu değil muhtemelen inme sonucu hayata gözlerini yummuştu.

Dostoyevski geçirdiği nöbetlerde tür olarak epileptik nöbet özelliği gösteriyordu. Yakın arkadaşlarından Starkov, yazarın geçirdiği bir nöbeti şöyle tanımlıyor: “Atakları ayda bir bazen daha sık geliyordu. Bir atağına, sanırım 1865 yılında şahit oldum. Neşeli bir şekilde konuşuyorduk. Birden ajite olmaya (huzursuzluk hali) başladı, bir şey söylemek üzere ağzını açtı. Ona dikkatle baktım. Aniden ağzından acayip uzun bir çığlık çıktı ve şuursuz şekilde yere yığıldı...Vücudu kasıldı, ağzı köpürdü. Dostoyevski bana nöbetlerden önce kendisini çok mutlu, canlı hissettiğini söyledi.” Arkadaşı bayan Kovaleskaya’ya epileptik nöbetlerden önce duyumsadığı bu mutluluk ve zevk dolu yaşantıların birisini tüm yaşam boyu tattığı zevklere değişmeyeceğini söyler. Buradan Dostoyevski’nin “aura”larına geçebiliriz.

“Aura”lar

Aura epilepsi hastalarında nöbetin habercisidir. Nöbetten önce hastanın yaşadığı algı bozukluğudur. Aslında bunlar da (kasılmaya neden olmayan tipte) bir nöbettir. Hastalarda görsel (acayip şekiller görme) işitsel (sesler duyma) koku (yanık lastik kokusu duymak gibi) auraları olabilir.

Auralar Dostoyevski’de nöbetler kadar önemlidir.

Yaşadığı ve romanlarında kahramanlarına anlattırdığı aura ekstazik aura denilen aura türüdür. Beyin kürelerinin iç kısmında bulunan temporal bölgelerden kaynaklanan bu aura tipinde hastalar kısa süreli coşku, kendinden geçme halinde bulunurlar. Bunu kasılmayla giden epilepsi nöbeti izler.

“Beş, altısı birden gelen saniyelerim oluyor, içimi sonsuz bir huzurun doldurduğunu sezinliyorum. Yeryüzündeki hayatla ilgisi yok bunun öteki dünyayla ilgili olduğunu söylemek istemiyorum, ama yeryüzü insanının kaldırabileceği, dayanabileceği bir şey de değil... Sanki bir anda tüm doğayı hissediyorsunuz da şöyle diyorsunuz: “Evet , gerçek budur işte.”.. Beş saniyeden çok sürse ruh dayanamayacak, kaybolmak zorunda kalacak. Bu beş saniyede tüm hayatı yaşıyorum. Hayatımı veririm de (bu beş saniyeye) ona, değer çünkü.” (Cinler)

Cinler’de epileptik kahraman Krillov auralarını anlattıktan sonra arkadaşı Şatov bunların epileptik nöbetin habercisi olabileceğini söyler. İlginç olan bu bilginin o zamanlar henüz tıp dünyasında da yaygın olarak bilinmediğidir.

Dostoyevski ve epilepsi başlığında vurgulanması gereken önemli bir nokta da dindir. Epilepsiyle din arasındaki ilişki eskiden beri bilinmektedir. Özellikle sağ temporal bölgeden kaynaklanan epileptik nöbetlerde mistik/dinsel öğeler belirgindir. Nöbetler dışında da bu hastaların çoğunda dinsel düşünceye eğilim hastalık süresince belirgin olarak artar. Dostoyevski’de giderek yoğunlaşan mistik düşünceler, romanlarında sayfalar boyunca tanrının varlığı/yokluğu tartışmaları yazarın yetiştiği, yaşadığı ortam ve zaman dilimiyle beraber epilepsi hastası olduğu da göz önünde bulundurulursa daha iyi anlaşılabilir.

Freud bir mektubunda bütün gücüne ve asaletine rağmen Dostoyevski’den hoşlanmadığını söyler. “Çünkü, der, patolojik kişiliklerle uğraşmak günlük iş yaşamımda çok yoruyor beni. Sanatta ve günlük hayatta bu yöne olan eğilimlere müsamaha edemiyorum.” Burada yazarın kendisini mi yoksa eserlerindeki kahramanları mı kastettiği pek belli olmasa da her iki olasılık için de epilepsinin katkısını göz ardı etmemek gerek.

Kaynaklar:

Did Fyodor Mikhailovich Dostoevsky suffer from mesial temporal lobe epilepsy? Seizure (2005) 14, 324—330.
Dostoevsky and Epilepsy. ACNR (2006) 6(1), 26.
Dostoyevsky and epilepsy .Between science and mystique. Arq Neuropsiquiatr 201068(1):140-142.
From thirty years with Freud. Thedor Reik, Farrar & Rinehart, New York, 1940.
The epileptic aura in literature: Aesthetic and philosophical dimensions. An essay. Epilepsia, (2013) 54(3):415–424.