Covit19 günleri-2: Makarna

İçimde epik tamtamlar vuruyor. Bir yanım belirsizlik kaygısıyla kavrulurken bir yanım her an her şey olabilir heyecanıyla seyirtiyor. Olağanüste günlerden geçiyoruz. Günler ağır ve ezici. Günler kara haberlerle geliyor, kulaklar kirişte…

Bu kadarmış, diye başlayan cümleler diziliyor boğazımda. Göğün yedi kat üstüne çıkan insanlık, başka gezegenlerde hayat iksiri arayan devasa ahtapot, kara delikleri fotoğraflayan teknoloji,  Pentagon’dan Irak’ın bilmem ne köyündeki bilmem ne mevzisine 11 bin küsur kilometre uzaklığa nokta atışla füze gönderen koccaman kapitalizm, anlı şanlık, büyük efendiler, covit19 hastalarının gereksinim duyabileceği oksijen destek ünitelerini yapmıyor, yapamıyor.

Hatta öyle ki çook büyük Avrupa ve dahi birliği ülkeleri,  hastalıktan kırılan ülkeler için gönderilen maskelere, tıbbi destek ürünlerine hava sahalarında el koyuyor, ihtiyacı olanlara ulaşmasına engel oluyor.

Haydutluk mu diyelim, orman kanunu mu?

Pardon, ne demiştiniz? Sınırlar ortadan kalktı mı diyordunuz? Evet, ulus devletlerin çöküşü müydü o? Yeni postmodern dönemler geldi, sınırlar gibi her şey müphem, her şey akışkan, her şey pelte kıvamında idi değil mi?

Duyamadım? Maskeler mi dediniz?

Maskelere, bildiğimiz evet, şu basit maskelere el koyan koca birlik; birbirinin üstüne basarak yükselmeye çalışan görkemli kapitalist birlik uygarlığı, ey!

Bunlar gerçek mi? Alacakaranlık filmlerindeki gibi. Ama hep vardı, nitelikleri böyle idi. Özleri, içleri, işleyişlerinin ilkesi…

Diyordum ben, vallahi…  Dedim ben, dedim ben, dedim ben. Yaşadığımız cangıl sis perdesini dağıttı, daha açık seçik seçilir oldu belirsiz silüetler, hepsi bu. Hepi topu bu yaşadığımız.

Ne eksik ne fazla…

Onca gelişen teknoloji, savaş teknolojisinden, silahına, ilacına, bilişimine, devasa bir teknoloji,  oksijen destek ünitelerine, basit ameliyat maskelerine muhtaç.

Mümkün mü? Mümkün. Bir tercihtir söz konusu olan. Paranın saltanatını beslemeyecek her türlü yatırımı yük olarak görüyor efendilerimiz..

İhmâl edilebilirdir binler, milyonlar, efendilerimiz için.  Sayılarda bitirirler işi. İhmâl ederler, görmezden, duymazdan gelirler, hesap hatası derler,  sırtlarını dönüp sizi kaderinizle öylece bırakarak yürüyüp giderler.

Tanıdık geldi mi? İzlediğimiz bir dolu distopik filme sayalım deneyimlerimizi o vakit.

Ve gerçeğe dönelim:

Yoksunluğu çekiliyor oksijen vantilatörlerinin. Can sızlatan hikâyeler anlatılıyor. Kaf dağının ardında bir zümrüd-ü ankadan söz eder gibi.  Yaşlı insanların genç insanlar için oksijen destek ünitesinden feragat hikâyeleri bunlar. Kahramanlık, dayanışma, hüzün, öfke, şaşkınlık öyküleri…

Şaş-kın-lık…

Öte yandan market raflarındaki makarnaların tükenmesine, tuvalet kağıtlarının ortadan kaybolmasına gülüyorlar. İnsanların çaresizlikleri ile alay ediyorlar?  Şöyle bir algı da oluşuyor, beyaz yakalılar; orta sınıflar tuvalet kağıdı stoklar, yoksullar da makarna. Makarna stokluyorsan, fakirsin.

Oysa bilmiyorlar ki en ucuz katık salçalı makarnadır şu an… Kalem makarnası, spagettisi, burgusu, düdüğü…

Yaşasın makarna kardeşliği!