Cennet

Bir haftadır Cennet’i düşünüyorum. Cennet kulağıma fısıldıyor. Duyamıyorum sesini. Yüzüne bakıyorum. Göz göze geliyoruz. Cennet’in çocuk gözleri hüzünlü… Yine ve ısrarla kulağıma fısıldıyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyor.

Anlamaya çalışıyorum.

Cennet’in vaadi yok. O artık ölü bir çocuk, Hiroşimalı Kız Çocuğu gibi. Cennet’in yüzünde yaşadığı günlerden kalma bir aydınlık fotoğrafa yansımış. Tatlı, sevecen, pırıl pırıl bir çocuk bakıyor. Hani yaşadığı günlerden bir fotoğraf…

Beş çocuklu yoksul bir işçi ailesinin en büyük çocuğu olmanın sorumluluğunu minicik omuzlarında duyarken Cennet. Nasıl bir coşkuyla geleceğe bakıyor, bilseniz. Yokluk içinden, yoksunluk içinden, devletin duymadığı, iri iri konuşan, hamasetgillerin taşımadığı sorumluluğu kardeşlerine karşı duyan kız çocuğu Cennet.

Ah, çocuğum diyorum, bir sarılsam, yüzünde donup kalmış hayallerin yeniden ışır mı? Sen böyle bana/bize bakarken, kulağımıza fısıldarken seni ve senin gibi milyonlarca çocuğu böyle böyle koruyamamışken, ben nasıl bakarım çocuklarımın gözlerine, yüzüne?

Aladağ’da on bir çocuk hayatını kaybediyor. 2016’da çıkan yangın Cennet’i arkadaşlarına sıkı sıkı sarılmış halde söküp alıyor çocuklarımız için cehenneme çevirdiğimiz dünyamızdan. Cennetler için yer yok. Cennetler için çıkış yok. Cenneti yaşatamıyoruz. Yaşadığımız kocaman bir Cehennem’dir.

Köyünde 4+4+4’ün ilk 4’ünü okuduktan sonra, Aladağ’a gitmek zorunda kalıyor el kadar çocuk. Köyünde 2. 4 olmadığından, okullar kapatıldığından, taşımalı eğitime geçildiğinden ama çocuklar bir türlü taşınamadığından, her türlü maliyet zül geldiğinden el kadar çocuklar devlet yurtlarını da geçtim –çünkü pek azlar, neredeyse yoklar- boy boy tarikatların, cemaatlerin yurtlarında barınmak zorunda kalıyorlar.

Deyin hele, ilkokul çocuğunu hangi ana-baba yanı başından uzaklaştırmak ister. Kısacık bir düşünün, “durumunuz” yok, ama illa ki küçük kızınızın okumasını istiyorsunuz. Köyde okul yok, ilçede var, var ama ne ev tutacak para, ne çocuğun başında bekleyecek durum var. Seçenek ne?

Ama Cennet okumalı. Cennet okusun istiyor anne babası:

“Köyde okul yoktu. Aladağ'da başladı. Tek yurttu burası. Eleştirme şansımız da yoktu ki. Başka seçeneğimiz yoktu. Mecburduk. Ücretsiz kalıyordu.”

Mecburiyet böyle bir şey işte, güzel kızım. Cennet’im. Baban şöyle demiş: Geleceğimdi benim. Sıcakkanlı, öyle güzel bir çocuktu ki, ömrüm boyunca unutamam."

Bazen çok söz söylemek gerekmez. Bazen susmak daha iyidir ya, işte o “susma” anları anlayanlaradır. Anlamayanlara, Cennet’i cehenneme çevirenlere laf da işlemez… Kocaman bir boşluk.  Bir kalın duvar mı desem aramızda.  “Kara kara yazı yazanlar”dır onlar.

Söylemeye ne hacet. Herkes her şeyi bilmiyor mu güzel bakışlı, güzel gülüşlü çocuğum benim? “Ben okursam kardeşlerimi de okuturum.” diyen kızım. Olanaksızlar içindeki ailesinin gayretlerini takdir eden, minnet duyan yavrucuğum.

Cennet kızım, suçluyuz, yaşatamadık seni. Bu bize ardır.