Yerelde siyaset

Artık “direniş”le birlikte, hem “fiili siyaset”in hem de “yerel seçimler”in içine girmek ve tartışmak zorundayız. soL gazetesi yazarlarınca vurgulanmaya başlandığı gibi, seçimler için hiç erken değil ciddiye alınması ve kesintisiz çalışılması gerekiyor.

Yerel, diğer deyişle, çeşitleriyle ve boyutlarıyla mekan, siyasetin en sıcak yapıldığı yerdir. Merkezi planlamada ne kadar başarılı olunursa olunsun, demokratik merkeziyetçilik ne kadar uygulanırsa uygulansın, toplumun yerel kesimleri siyasetin içinde fiilen olmadıkça, siyasi taleplerini dile getirip hedeflerine ulaşmadıkça, “yukarıdan aşağıya” ve “aşağıdan yukarıya” uzanan bütünselliğin başarısından söz edilemez. Haziran Direnişi’nin başarı hanesi, meydanları, mahalleleri, parkları, cadde ve sokaklarıyla ülkenin dört bir yanına yayılan eylemlerin bütünleşmesiyle zenginleşmiştir.

Mahalle muhtarlığı ve ihtiyar heyeti, köy muhtarlığı ve ihtiyar meclisi, belde, ilçe ve il belediye başkanlıkları ve belediye meclisleri, büyükşehir belediye başkanlığı, kaldırılmayan il özel idarelerinde il genel meclisi üyelikleri, yerelin yönetiminde gerekli karar organlarıdır. Bunların özelliği ve önemi ise yerel halk tarafından seçilmeleridir. İşte, 2014 Mart’ında yapılacak yerel seçimler, bu özellik ve önem nedeniyle olduğu gibi, AKP’nin bozgununun hızlanması ve yerel iktidarların her türlü talandan kurtarılması yönlerinden de anlamlıdır. En büyük yalan ise iktidar partisinden olmayan yerel yönetimlerin kaynak ve hizmet sıkıntısı çekeceğidir. Yerel yönetimlerin siyasal iktidara bağlılıkları, süregelen, özellikle de AKP döneminde hızlanan piyasacı ve yağmacı politikaların görüntüsünden başka bir şey değildir.

Yerel seçimler, yüzde 10 seçim barajı gibi, büyük düzen partilerinin sığındığı kalenin de dışında kalır. Yani tüm politikaların ve seçime girmede yasal engeli olmayan siyasal partilerin baraj engeline takılmadan katılabilecekleri bir alan söz konusudur. Burjuva demokrasisi, emekçileri ve halkın geniş kesimini devre dışı bırakarak kapitalizm karşısında ılımlılaşır iken, yerel seçimler, emekçilerle bütünleşen halkın “gerçek demokrasi”ye geçiş provası olacaktır. Haziran Direnişi bunun emarelerini fazlasıyla vermiştir.

Oylamaya ve buna bağlı olarak çoğunluk esasına dayalı demokrasi anlayışı içinde etkin mücadele yollarından biri, yine direniş örneğinde görüldüğü gibi, emperyalizme, kapitalizme, eşitsizliğe, adaletsizliğe ve özgürlük yoksunluğuna karşı barikat buluşmasıdır. Siyasetle birlikte hemen her alana yayılacak bir çoğulculuk, bir yandan karşıtları buluştururken diğer yandan da vahşi kapitalizme karşı siyaseti, teslimiyetçi demokrasiden kurtaracaktır. Bunun anlamı, oyların bireysel çıkarlar için değil, toplumsal çıkar için buluşmasıdır.

Yerel yönetimlere, sermaye-devlet bütünlüğü içinde bakılması kaçınılmazdır. Mevcut yerel yönetimlerin, özellikle de AKP’li belediyelerin hangi politikalara hizmet ettiği, yerleşme mekanlarını nasıl dönüştürüp, kamuya ait olanı nasıl özele ve büyük sermayeye peşkeş çektiği, yerelde hak ve özgürlüklerin nasıl ihmal edildiği, iktidar partisine nasıl çıkar sağlandığı gibi birçok konu gün yüzüne çıkarılmayı, değerlendirilmeyi beklemektedir. Yerelde siyaset, bunu en iyi şekilde gerçekleştirebilecektir.

Yerleşme ve şehirleşme içinde, doğumdan ölüme insanın ve toplumun tüm yaşam dilimini yakından ilgilendiren bir yönetim tarzı ile ilgilenmek, onun üstündeki perdeyi kaldırmak seçimler öncesi çok önemlidir. Yerel yönetimlerin de tıpkı merkezi yönetim gibi, sermaye-devlet-parti işbirliğinde asli işlev üstlendiği dikkate alındığında ise parti örgütlenmeleriyle yerelin yönetiminde olmak, sınıfsal mücadele yönünden de farklı deney ve anlamlar taşımaktadır.

Direnişin, hükümeti istifaya çağıran siyasi isteminde bugün öncelikli ve etkin hedef, merkez iktidarla bütünleşen yerel iktidarın yıkılmasıdır. Bu hedef, yerel seçimleri işaret eder. Hem seçmen hem de seçilen olarak yerel seçimlere kilitlenmek, siyasetin, vahşi kapitalizmin ve gericiliğin tekelinde olmadığını, kapitalizme teslim olmamış toplumsal gerçekçilik seçeneğinin bulunduğunu ve örgütlü sosyalizmin iktidar adımını göstermesi yönünden yaşamsal önemdedir.

Behice Boran, “sosyalist olunmaz, sosyalist yaşanır” derken, teori içinde polemiklerle boğulup kalmamayı, tam da bu her anda ve mekandaki yaşamsal pratiği vurgulamıştır.