Son hamle

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde, devletin yapısında, eğitimde ve toplumun yaşam tarzında yaptığı köklü dönüşümlerle meşruiyetini kaybetme yolunda hızla ilerleyen AKP, Sünni İslam başlıklı dinsel/siyasal simgenin yurt insanının üzerine örtülmesiyle, son hamlesini yapmıştır. Kaynağını Anayasa’dan almayan birçok hamleyle dayatmasını sürdürürken, bu kez yönetmelikle Anayasa’yı değiştirmeye, hem de Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerini değiştirmeye kalkışmıştır. 2008’de Anayasa değişikliğiyle yapamadığını -ki bu değişiklik AKP kapatma davasında, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemler arasında sayılmıştır- fiili durum yaratarak yapmıştır.

Pozitif hukuk penceresinden bakarsak, artık, laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu temel ilkeye dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü Anayasa’da yer alan hak ve özgürlüklerin hiçbirinin demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı gibi temel ilkeler askıya alınmıştır.

Artık, herkes değil, yalnızca AKP tarafından kabul görülenler kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olacaktır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği, düşünce ve kanaat özgürlüğü, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı yalnızca AKP’lilere tanınacaktır. Din ve vicdan özgürlüğü yalnızca Sünni İslam yanlılarına tanınacak, onların “devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri” istismar etmesi ve kötüye kullanabilmesi serbest olacaktır. Dinsel konulardaki duyarlılıkların yalın siyasal çıkar amacıyla araçsallaştırılması önünde hiçbir engel olmayacaktır.

Artık, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliği, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayıcılığı kalmamıştır. Yargı kararları AKP’yi bağlamayacak, AKP karşıtlarını bağlayacaktır. Hukuk fakültelerinde anayasa dersi okutmanın ve yeni bir anayasa yapmanın anlamı kalmamıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1961 Anayasası’nın başına ne geldiyse, yürürlükteki Anayasa’nın başına da o gelmiştir. Artık Türkiye’nin bağlayıcı ve üstün yazılı anayasası yoktur. Türkiye, AKP kafasıyla yürütülmektedir. Yeni Anayasa Mahkemesi’nin görevi de doğal olarak, hukuken var gözükse de fiilen ilga edilen bir anayasayı değil, fiili durumla dayatılan bir düzeni korumak ve kollamak olacaktır. Artık, Meclis içinde, içtüzük sözcüğüyle ve noktalama işaretleriyle yapılan muhalefetin bir işe yaramadığı ayan beyan ortadadır.

Sözde özgürlük perdeli Türkiye’de birçok AKP karşıtı, yurtsever, sosyalist ve direniş insanı Cumhuriyet mahkemelerinde “yargılanmadan hüküm giymeme özgürlüğü”nü yaşamaktadır. Halk, simgelere özgürlük uğruna, aklını ve devletini gericiliğe teslim etmenin özgürlüğünü yaşamaktadır. AKP, meşruiyetinin dayandığı Anayasa’nın fiilen tağyir, tebdil ve ilgasının özgürlüğünü yaşamaktadır. Her şeyin sermayeye teslimiyeti özgürlüğünün ise yanından bile geçilmemektedir.

Kapitalizmin gelişmesi, emperyalizmin palazlanması, sömürünün derinleşmesi, hep odağa özgürlük alınarak yapılmaktadır. Mülkiyet ve serbest piyasa özgürlükle savunulmaktadır. Din, insan aklının özgürce kullanımıyla uyuşmaz iken, gerici yaşam tarzının adına özgürlük denilmektedir. Dinin yaşam tarzıyla birlikte devlet yönetiminde söz ve karar sahipliği, sermayenin özgürlüğü için paravan olarak kullanılmaktadır. AKP’nin dinsel siyasetinin ve sermaye sınıfının lütuf ve inayetine terk edilmiş özgürlük, sahtedir. Gerçek özgürlük, kendilerini halkın üzerinde görenlerin, ayrıcalıklı davrananların, ezerek yükselmeyi marifet sayanların ve onların sevdiği sömürü düzeninin yok edilmesiyle oluşur.

AKP’nin Türkiye’yi getirdiği yere bakıldığında, hukuksal meşruiyet içine sığınan demokrasi maskeli masumiyet, Cumhuriyet’i kurtarmaya yetmemiştir. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin korunamadığı, sömürü düzeniyle ve onun ikizi gericilikle mücadelenin başarılı olamadığı ortadadır. Haziran Direnişi’ni Cumhuriyet’in 90. yılına bu gerçekle taşımak gerekiyor ki, dönüştürülen Cumhuriyet yerine, halkın son hamlesiyle, boyun eğmeyenlerin Cumhuriyet’i kurulabilsin.