Sınıf tavrı

Ali Rıza Aydın'ın “Sınıf tavrı” başlıklı yazısı 14 Mart 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Sınıf Tavrı” tarafından düzenlenen “Kamu Emekçileri” panellerinden biri daha 10 Mart’ta İzmir’de yapıldı. Yargı, PTT, sağlık ve eğitim alanlarında yapılan özgün sunuşlarla birlikte, sorunlar ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. İzmir’in sıcak dostlarının organizasyonuna, sıcak insanlarının eleştiri ve özeleştirileri zenginlik kattı, tartışmaları derinleştirdi.

Devleti tanımlamadan, “kimin devleti?” sorusuna yanıt vermeden, devlette çalışanların hakları tanımlanamaz. “Kamu çalışanı” ve “kamu hizmeti” kavramları, ekonomik, toplumsal ve siyasal eşitsizliğin bekçiliğini yapan bir devletin gerçek yüzünü saklayan bir örtü olarak kullanılmakta gerçek anlamları saklanmaktadır. Kamu yararı ile devlet yararı aynı değildir devlet, koşulsuz hizmet ettiği sermayenin çıkarını korurken, memuru ya da çalışanının toplum yararına hizmet ettiği ve sömürülmediği görüşü yanılsamadır.

Ücretli emeğin sömürüsü üzerine kurulan kapitalist üretim tarzı ve devlet ilişkileri, kamu emekçisinin ürettiği artık değer, her durumda tartışılmalı, sermaye-devlet işbirliğinin gerçek yüzü açığa çıkarılmalıdır.

Bu kapsamda, Anayasa ve yasaların meşruiyeti de tartışılmalıdır. Kural koyucunun, ulusal ve uluslararası sermayenin, bu bütünlüğün uluslararası kuruluşları olan Dünya Bankası ve IMF gibi ahtapot örgütlerin açık etkisi altında olduğu unutulmamalıdır. Yasaların, hakları verme yerine sınırlandırma amacına hizmet ettiği, bunun tersine çevrilmesi gerektiği vurgulanmalıdır.
Yaygın işsizlik, emek gücünün değerinin altında satılmasının, esnek çalışmanın ve taşeronlaşmanın dayanağı yapılmaktadır. Emekçi, işsiz kalma ile düşük ücret-güvencesiz çalışma arasında tercih yapma baskısı altında yaşamamalıdır.
Sendikacılıkta sınıf tavrı başat sorun olarak durmaktadır. Ne sermaye yandaşı, dinsel ve/veya şoven şapkalı “boyun eğme” sendikacılığı ne de sınıfsal tavır içinde olduğunu beyan ettiği halde gereğini yerine getiremeyen ve savaşımın önüne kesen sendikacılık sınıf tavrını ortaya koyamaz, hatta saptırır. Sınıfsal bakışın saklandığı ya da özünün kaybedildiği her durumun değerlendirilmesi yapılmalı, sendikal eylem gerçek zeminine oturtulmalıdır. Örgütlü gücün parçalanmasına, kamu emekçisinin sınıfsal kırılmasına izin verilmemelidir.

Ekonomik egemenlik ile siyasal egemenlik arasındaki bağlantı, kamu çalışanının emek gücünün kimin için harcandığının adının konulması yönünden çok anlamlıdır. Bu anlam, sermaye-devlet-siyaset üçgeninin ve bağlı olarak “kamusal emeğin” de içeriğini verecektir.

Yukarıdaki konuların kapsamlı olarak tartışıldığı Sınıf Tavrı panelleri, alışılmış ya da alıştırılmış memur ve kamu çalışanı kavramını, gerçekçilik zeminine oturturken, devlet-bürokrasi ilişkisini de yeniden tartışmaya açıyor. En önemlisi, kamu çalışanlarının yıllardır burjuva devlet modeli içinde yerleştirildiği “masumiyet” perdesini aralıyor masumiyet perdesi altına sığınıp suskunlaşan, kendisine sağlanan sözde güvenceye şükrederek kaygısızlaşan, bütünsel baskıyı görmeyip kendi huzuru için bireysel hak korumasını öne çıkaran, yıldan yıla gündeme getirilen ücretli emek tartışmaları içinde kaybolup hizmet ettiği devletin niteliğini tartışmayan, egemen siyasetin ipleriyle oynatılan sendikalar içine girip örgütlü savaşım verdiğini sanan memurların ve diğer kamu görevlilerinin gözlerini açıyor. Emek-sermaye karşıtlığı içinde kendisini yıllarca soyutlamış kamu çalışanlarının, alışılmış deyişle ezberlerini bozuyor.

Devletin ekonomi politiği, anayasanın ekonomi politiği gibi tartışmalara kulak asmayanlara, kamu emekçileri içindeki Sınıf Tavrı hareketini dikkatle izlemelerini öneririz. Görülecek ki, günlük hak savaşımı ihmal edilmiyor, kamu emekçisinin gerçek hakları savunuluyor, kamu hizmeti ve yararı kavramlarının içi dolduruluyor. Günlük savaşımla birlikte, daha “geniş hareketlere” yelken açılıyor. Egemen sınıfın, “bütünü kurtarmak için bir yerde bir ölçüde gerilemesi”nin gerçek yüzü ortaya çıkarılıyor. Sömürü ve eşitsizlik düzeni hedef alınıyor. Kapitalizmin, “tek ve evrensel üretim biçimi” olmadığı, seçeneksiz olmadığı ısrarla vurgulanıyor.

Hans Fallada’nın “ortada kalıp durumu idare etmenin en rahat yol olduğunu” sanan “küçük adam”ı olmamak için, sömürülmemek için “Sınıf Tavrı”nın çalışmalarını her kamu çalışanı izlemeli, izlemekle kalmamalı, katılmalı.