Piyasa tanrısı ve OHAL

Burjuva demokrasisi, sözde denetim araçları oluştursa da, politik ve ekonomik güç için denetimsizliği çok sever. Denetim onun için tek hedefli ve ikiyüzlüdür. Tek hedef, kapitalizmin söz ve karar sahipliği; ikiyüzlülük ise kendisinin denetim altında tutulmaması, sınıfsal karşıtının ise sıkı denetimidir.      

Denetimsizliğe açık ihtiyaç duyulduğu bunalım zamanları için katı ve gayet katı yollar mevcuttur. Gayet katı yol, darbedir; askeri de olabilir, siyasi de… Katı yol ise sıkıyönetim ya da olağanüstü hal gibi, kimi anayasal kurum ve kuralların askıya alındığı olağanüstü yönetimle faaliyete girişir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye OHAL ilanıyla denetimsizliğin katı yoluna girdi ve OHAL süresine üç ay daha eklenmesiyle de bu yolu uzattı.

OHAL’in anlamı, yasama ve yargının kısmen ya da geçici denetimsizliği, hükümetin KHK yetkisiyle güçlendirilmesidir. Ancak, bu kısmen denetimsizlik ve hükümet gücü sınırsız ve süresiz değildir.

Anayasa Mahkemesinin de belirttiği gibi, OHAL KHK’si çıkarma yetkisi OHAL süresiyle sınırlıdır. KHK ile getirilen kuralların nasıl OHAL öncesine uygulanması olanaksız ise OHAL sonrasında uygulanmaları veya başka bir zamanda veya yerde OHAL ilanı durumunda uygulanmak üzere geçerliliklerini korumaları olanaksızdır. Ve daha da önemlisi, OHAL KHK’lerine OHAL’in gerekli kılmadığı konularda kural konulamaz ve OHAL döneminden sonra OHAL KHK’leri ile yapılan düzenlemeler tüm sonuçlarıyla sona erer, hükümsüz olur.

AKP OHAL’inde, süresi de uzayan bu katı denetimsizlik yolu, Anayasa kurallarını, hukuk devleti ilkelerini ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayarak sürdürülmekte ve ne yazık ki, bu ihlallerin denetim yolları, muhalefetin de katkılarıyla çalıştırılmamaktadır.

AKP, OHAL döneminde bugüne kadar sekiz KHK çıkardı: 667 (23 Temmuzda), 668 (27 Temmuzda), 669 (31 Temmuzda), 670 ve 671 (17 Ağustosta), 672, 673 ve 674 sayılı KHK’ler de (1 Eylülde) Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu sekiz KHK Anayasa gereği yayımlandıkları gün TBMM denetimine sunuldu. Özetle, OHAL’in gerekli kıldığı konular dışındaki hükümleri dışarda bırakırsak, OHAL KHK’lerinin yürürlüğüne ve TBMM tarafından yapılması zorunlu denetimine ilişkin hukuksal süreç KHK’lerin TBMM’ye sunulmasına kadar Anayasaya uygun işledi.

Sonra devreye AKP hukuksuzluğu girdi. Anayasa (m.121), TBMM onayına sunulan OHAL KHK’lerinin Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usulü TBMM İçtüzüğüne bırakıyor. TBMM İçtüzüğü (m. 128), OHAL KHK’lerinin “ivedilikle ve en geç otuz gün içinde” görüşülüp karara bağlanacağını söylüyor. Bu görüşme tamamlanmazsa, OHAL KHK’lerine ilişkin hukuksal süreç de tamamlanmamış oluyor.

Bunun anlamı şudur: Mecliste otuz gün içinde görüşülüp karara bağlanmayan OHAL KHK’leri hükümsüzdür; hukuksal sonuç doğuramazlar; yürürlükten kaldırılmaları için de özel bir işlem gerekmez. Çünkü OHAL kısa süreli ve geçicidir, hak ve özgürlükleri ancak kısa süreli ve geçici olarak sınırlandırabilir ya da kimilerini yine kısa süreli ve geçici olarak durdurabilir. Bu nedenle Meclis denetimi de otuz gün ile sınırlandırılmıştır.

AKP, hukuka takla attırarak, tatil gibi bahaneler ileri sürerek otuz günlük süreyi yemiş, muhalefet partileri de bu oyuna gelmiştir. Tatil, kesin hükümle bağlanmamıştır ve temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da durdurulması tatil gibi esnek bir düzenlemeye kurban edilemez. OHAL ve OHAL KHK’leri gibi özellikli bir durum kendi maddesinde özel hükümle, “ivedilik” ve “en geç otuz gün” sözcükleriyle düzenlenmiştir ve zorunlu olmayan genel tatil hükmü karşısında uygulanması zorunludur, bağlayıcıdır.

AKP OHAL’inin sekiz KHK’si için de, TBMM’nin en geç otuz günlük görüşme ve karara bağlama süresi dolmuştur. Artık sekiz KHK de hükümsüzdür. Bu kuralı tanımayan AKP de, yine bu kuralı tanımayarak hükümsüz OHAL KHK’lerinin kimi maddelerini Anayasa Mahkemesine götüren Anamuhalefet Partisi de Anayasa’yı ihlal etmiştir.

Bu 30 gün konusunu soL Portal olarak sürekli yazdık, vurguladık. Yazmaya da devam edeceğiz. Her gün bir medya organında ya da panelde yeniden duyuluyormuş gibi üzerine atlanan, haber yapılan hukuksal uyarıyı bizlere de nezaketen anımsatanlara soL Portal okumalarını önermek dışında ne diyelim…   

OHAL KHK’leriyle hakları ihlal edilenlerin mücadele yolları arasına hukuk ve AKP kadar, hükümsüz KHK’leri meşru sayan muhalefet partileri de, bu hükümsüzlüğü görmezden gelip yorumlar yapan medyatik hukukçular da, “yargı kararı” yerine “AKP kararı” veren mahkemeler de girmiştir. Aslında mücadele piyasacı ve gerici düzene karşıdır. Bu hedefi görmeyenlerin ya da görmek istemeyenlerin yaptıkları, şiddet ve sömürü düzenini yaşatmaktan ibarettir.

Sermaye, “krize çare” duasına çıktı ve piyasa tanrısı, OHAL formülünü buldu. Tablo özeti bu…

15 Temmuzdan bu yana TBMM’de kabul edilen yasaların ortak özelliği, sermaye lehine düzenlemeler getirmeleri. Yatırım ortamının iyileştirilmesinden, borç/alacak yapılandırmasına ve teşviklere, ne istiyorlarsa verildi.  OHAL KHK’lerinde de her şey yine tekelci sermaye lehine.

Emekçiye düşen: işsizlik, hakların gaspı, güvencesizlik, açlık, iş cinayeti, baskı ve korku…

Emekçiye, “ezil ama demokrasiye sahip çık”, “ezil ama inan” deniliyor.

“Demokrasi” dedikleri sömürü düzeninden, “inan” dedikleri de piyasa tanrısından başka bir şey değil.

Lenin’den aktarırsak; “şu söylenmelidir: sömürenler kaçınılmaz olarak, devleti kendi sınıflarının, sömürenlerin sömürülenler üzerindeki egemenliğinin bir aracı haline dönüştürürler. Şöyle ki, çoğunluğu, sömürülenleri yöneten sömürenler olduğu sürece, demokratik devlet kaçınılmaz olarak sömürenler için bir demokrasi olacaktır”.

Emekçi, bu “OHALLİ demokrasi” oyununu görüyor, örgütleniyor, mücadele ediyor; güçleniyor, güçleniyor.