Oyunun sonu

2002’den bu yana, piyasacı, gerici dönüşümünü, kendine özgü Cumhuriyet düzenini, emperyalizmin bölge politikasına uygun yönetim tarzını dayatmaya çalışan, başkanlık/hilafet sistemini yeni anayasa ile belgeleme hayaline kapılan, “dediği dedik, çaldığı düdük”, “hukuku guguk”, “yargısı güdük” bir AKP iktidarda…

Yazdılar çizdiler, getirdiler götürdüler, alttan girip üstten çıktılar… Birikimini ve kârını kat kat artıran iç ve dış sermayenin, emeği tahakküm altına alma konusunda başarılı olan AKP’yi tüm kusurlarına ve şımarıklığına rağmen kabulünde şaşma olmadı. Meclisteki partilerin, masumiyet maskesi takarak yaptıkları muhalefet, AKP’nin gücüne güç kattı. Dinsel siyaset birçok insanın gözünü, kulağını, ağzını kapattı.

Halk unutuldu. Halka çektirilen eziyet, baskı ve sömürü unutturuldu. Kafasını kaldırıp kirli oyunun gerçeğini ortaya çıkarmaya çabalayanlar, partilerine, derneklerine, sendikalarına, örgütlerine sıkıştırıldı. Ta ki, Haziran Direnişi’nin attığı tokata kadar.

Haziran Direnişi’nin uyarısı ve hedefi çok açıktı. Birçok aydın, sanatçı, akademisyen ve gazetecinin imzacısı olduğu metinde kısa ve net şöyle denildi: “Taksim’de ve Türkiye’nin dört bir yanında Başbakan’ın emriyle halkımıza yapılan insanlık dışı, barbar ve hukuksuz saldırı, Hükümetin dayandığı bütün meşru dayanakları eritmiştir. Hükümet hiçbir şekilde görevine devam edemez, derhal istifa etmelidir”.

Hükümet hâlâ görevde… Bir yandan “hem de ortağından darbe yeme” evhamıyla mağduru oynuyor, diğer yandan mangalda kül bırakmayarak güç gösterisi yapıyor. Bir yandan kendi hakkındaki yolsuzluk ve talan iddialarını yaşama geçirtmemek için savcı ve yargıçları çil yavrusu gibi dağıtıyor, diğer yandan, yargıdaki beraat kararlarına karşın, direnme hakkını kullananlara yeni davalar açıyor. Ve muhalefet partilerini de yanına alıp, yargısız infazlarını sürdürecek yargıyı oluşturmak için kolları sıvıyor. Bütün kozlarını oynuyor.

AKP faşizminden, gericilikten ve sömürüden, onların iç çelişkilerden yararlanarak ve teslimiyetçi demokrasi yandaşlarından medet umarak kurtulmak mümkün değil. Oyunlar farklılaşsa da hedef aynı: Kurulu düzenin, gericilikle karılmış istikrarını korumak, büyük sermayenin keyfini kaçırmamak… Ancak, hâlâ “sol” kavramına takılanlar var.

AKP diktatörlüğünden, gerici yaşam tarzından ve sömürü düzeninden kurtulmak için, AKP’nin yaptıklarını hukukun dar satırları içine sıkıştırarak eleştirmeye kalkan, demokrasi sözcüğüne sığınarak teslimiyetçi siyaseti meşru gösteren düşüncelerden de kurtulmak gerekiyor. Gericiliğe, emperyalizme, sömürüye, faşizme karşıyım diyerek oturduğu yerden kalkmama ataletinden kurtulmak gerekiyor.

Ayağa kalkmadan, AKP’yi gönderip yerine konulacakları düşünmeden, aynı yönde ayağa kalkan ve düşünenlerle el ele vermeden, düşünceleri eylem birlikteliğiyle yaşama geçirmeden karşıtlıklar yok edilemez.

Sömürü düzeninden kurtulmayı düşünmeyenler, aynı zamanda demokrasiyi de kullanarak gerçek yüzleri perdeliyorlar. “Ulusal uzlaşma ve ortaklık” söylemine sarılanlar, emperyalizme karşı tavır aldıklarını düşünürken, iç işbirlikçilerle ortaklığın devam edeceğini ve yeni sömürgecilik politikalarını unutturuyorlar. Kapitalizmi de devletini de seçeneksiz gösterenler, sınıf temelli siyaseti unutturarak, halkı yanıltıyorlar.

Hollywood sinemasının, katiliyle uzlaşanların oynadığı ya da abartılı sahneleriyle dar alanlarda eleştirel bakışlara yer verildiği filmlerinin klasik sonu, “büyük ve güçlü ABD” sahneleridir. Filmler farklıdır ama güç gösterisi hiç sona ermez. Çünkü oyunu sona erdirecek güç yoktur.

Yaptıkları her usulsüzlüğe ve hukuk dışılığa “biz çoğunluk iktidarıyız”, “sizi ilgilendirmez” çıkışı, oyunun sonuna gelen AKP’nin son monologudur. Cephe, “sol” ile örülerek sağlamlaştırılıp genişletilmedikçe, hem AKP’nin inatçı hırçınlığı hem piyasanın memnuniyeti hem de halkın yanıltılması sürdürülecektir. Hep aynı monolog izlenmeye devam edilecektir.

AKP gibi oyunun sonuna geldiği halde sahneden çekilmeyenleri, tarihin derinliğine gönderemeyenlere karşı, Can Yücel, “Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer” uyarısını yapıyor.