Örtülü başkanlık, açık talan

AKP’nin 2014 yasaları, giderayak koltukta tutunma çabası ile halk üzerinde baskının ağırlaştırılarak sürdürülmesi arasında gidip geliyor. Bu yasalara, Erdoğanlı AKP’nin tüm çözülmelere ve yozlaşmaya karşın varlığını sürdürmesinin son çareleri olarak bakmak eksik olur. Kriz içinde yüzen kapitalist düzenin, sınıfsal mücadeleyi kırarak ayakta kalmasıyla bağlantı kurulmadıkça, yolsuzluğa dibine kadar batmış AKP’nin hukuku yerli yerine oturtulamaz.

AKP, her şeye karşın baskıcı yasaları çıkarmasında, yasalarla yaşama ve yargıya müdahale etmesinde, egemen sınıfın sessizliğinden ve küçük burjuvanın “dur bakalım ne olacak” beklentisinden destek alıyor.

Yargı organizasyonuna müdahale, yargı yetkisinin daraltılarak yürütmenin güçlendirilmesi ve hak arama yollarının zorlaştırılarak daraltılması gibi birçok konu, kendi üzerinde her türlü denetimi reddeden sermayenin de özlemi. MİT gibi, sorgulanamayan, CIA benzeri olağandışı ve koruyucu bir güç yaratılması, AKP tipi çürüyen yönetimlerin olduğu kadar krize sürüklenen kapitalizmin de özlemi.

Anayasa değişikliği yapılmasa, derin arzuyla ulaşılmak istendiği halde vazgeçilmiş gibi gözükse de Türkiye’de “örtülü başkanlık sistemi” uygulanmakta ve koşulları da yasalarla oluşturulmaktadır. Esasen, yargı yönetiminde yaratılan krizler de, bu başkanlık sistemine uygun “Anglo-Sakson hukuku”na geçişin tamamlanmasının yolu olarak kullanılmaktadır.

AKP’yi izlemekle yetinen iç ve dış ekonomik güçler, hukukla destekli güçlü lider girişimine açık bir memnuniyetsizlik göstermiyorlar. Bu, “Türkiye’de kapitalizmin isteklerine uygun, emperyalizmin işbirlikçisi bir iktidar seçeneği aranıp bulunamaması” gibi dar tartışmalarla açıklanabilir mi?

Yanıt, yeni sömürge düzeninin, ikinci paylaşım savaşı sonrası olgunlaşan burjuva demokrasi sistemi ilkeleri yerine, demokrasi yanılsaması içinde aradığı “her şeyi sermayeye adayan güçlü idare”de aranmalıdır. Siyasetin toplum tarafından denetimi yerine, toplumun egemen siyaset tarafından denetimine aracılık eden “yasama”da aranmalıdır. Sermayenin engelsiz yol alabilmesi için “kılıf” olarak kullanılan hukukta ve hem kılıfı hem de içindekileri korumakla görevli “yargı”da aranmalıdır.

Yanıt, anayasal düzene bağlılığını her fırsatta ifade edenlerin, o düzeni ihlal etmekten kaçınmayan, kendi yasalarını Anayasa üstünde görebilen AKP ile barışıklığında aranmalıdır. Gericiliğin her türlüsünü uygulayarak, halkın bir bölümünü kul düzeni içinde yaşatan Siyasal İslamın yaşaması için duayı eksik etmeyenlerde aranmalıdır.

Yargının yöneticiliğine soyunan Adalet Bakanı, Bakanlar Kurulu’nun diğer üyeleri ve AKP milletvekilleri, “örtülü başkanlık” sistemi içinde demokrasi yanılsamasını yaşama geçiren işlevlerini başarı ile yerine getirirken, bu tabloya Meclis muhalefetinin -sözde meşruluk sınırları içinde kalarak- verdiği örtülü destek de bir başka demokrasi yanılsaması olarak tarihteki yerini almaktadır.

Çürüdüğü, lime lime dağıldığı açık olan AKP’nin, gittiği yere kadar yaşamaya devam etmesi için çıkardığı baskı yasaları, bu yasalar için muhalefetin biçimsel girişimleri dışında önlem alınamaması, Cumhurbaşkanlığı makamının destekleri, etkin anayasal denetim yapılamaması, yargının, tıpkı yasama gibi “onay müessesesi” haline getirilmesi, “örtülü başkanlık” sisteminin fiilen yerleştirilmesidir.

Uyumlu İslam ile neoliberalizmin buluşmasının ürünü olan köşe kapmacılığına rağmen, hâlâ gitmeyen bir AKP varsa, bunun sorumluluğu, demokrasiye sığınarak AKP’nin üzerine gitmeyenlere de yüklenmelidir. Hukuku ve yargıyı “iktidar savaşı”nın aracı olarak kullanan AKP, talanın her türünü kullanarak palazlanırken “istifa et” demekle gitmez. İstifa ettirecek güç olmak ise sınıfsal yürek ister.

Sermayenin sessizliğinden, talancı, vurguncu, hukuku keyfice kullanan AKP’nin, teklediği kabul edilse bile, kontrol altında tutulmaya devam edildiği sürece kriz içinde bocalayan kapitalizme ters gelmeyeceği, “sermaye iktidarı” olarak devam edeceği sonucu çıkarılabilir. Erdoğanlı ya da Erdoğansız, bu devam, onların “sınırsız sömürücü” özgürlük anlayışına da uygundur.

Onlara göre tek engel, AKP karşıtlığını, sömürü düzeninin karşıtlığına dönüştürme gücü artan halktır susturulamayan, gidenin yerine getirilecek olanı bilen, inanarak enerjisini birleştiren, sol ve sosyalizm diyen halktır. Yalnızca AKP’nin değil, kendilerinin de o engele takılıp kalacağını düşünmeleri bile uykularını kaçırmaktadır.