Örgütsel kararlılık

Ali Rıza Aydın'ın “Örgütsel kararlılık” başlıklı yazısı 17 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP, bireyi yalnızlaştırmayı sevmiştir. Kendi dünyası içindeki örgütlenmeleri, özellikle de dinsel ortaklıkları desteklerken, emekçilerin ve AKP karşıtı olarak gördüğü toplum kesimlerinin örgütlü birleşik gücünü, yasaklama, sınırlandırma, parçalama, ele geçirme, işlevsizleştirerek susturma gibi yöntemlerle kırma konusunda eylemsel ve hukuksal tüm yolları acımasızca kullanmıştır kullanmaya da devam etmektedir. Yalnızların sığınağı olan cemaat ve tarikatları da içeren “sivil toplum örgütü” adı yerleştirilmiş, “demokratik kitle örgütü” kavram ve işlevi ise unutturulmaya çalışılmıştır.

Emekçilerin örgütlendiği sendikalar için, dernekler ve vakıflar için bulunan en etkin formül, bu tür örgütlenmeleri, dinsel ve şoven şemsiyeler altında tutma yoluyla parçalayarak bir yandan güçlerini kırma, diğer yandan yandaşlaştırmadır. Yandaşlaşmayanlar üzerinde sıkı denetim yoluyla baskı da unutulmamaktadır.

Kamusal niteliğe sahip meslek kuruluşları ise üyelerinin nitelik ve niceliği, ürettikleri iş ve hizmetlerin toplumun temel gereksinimlerine yönelik olması ve ülke genelinde yaygınlığı, çoğulcu demokratik gelişim ortamında etkili rol üstlenmeleri, örgütlülüğün üyelere getirdiği yararlar ile toplum çıkarlarının uygun düzeylerde dengelenebilmesi, demokratik toplum kültürünün kamu düzeninde olumsuzluk yaratmadan derinleştirilebilmesi gibi nedenlerle güçlerini korumaya çalışmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında da vurgulandığı gibi, bir meslek örgütüne üyelik, işlevsiz olur ve biçimsel üyelikten öteye geçemezse, demokratik bir örgütlenmeden de söz edilemez. Bu tür işlevsiz örgütlenmeler, kuramsal ve somut olarak var olmalarına karşın, gerçek anlamda varlıkları tartışmalı ve etkisiz hale gelir. Meslek kuruluşlarının etkinliği, sorumluluğu ve yükümlülüğü, belirli bir düzen ve disiplin içinde faaliyette bulunması, görevlerinin boyut ve kapsamına bağlıdır. İşlevsizliği ve biçimsel örgütlenmeyi aşmanın yolu, mesleğin tüm alanlarında, meslekle ilgili işlemlerde ve faaliyetlerde meslek kuruluşu ile üye arasındaki olgusal ve toplumsal bağın koparılmamasıdır.

Meslek kuruluşlarının, dernek, vakıf ve sendika gibi diğer demokratik kitle örgütlerinden farklarından biri, her meslek dalında tek olmaları, birden çok hale getirilememeleridir. Örneğin, barolarda ve Türkiye Barolar Birliği’nde, mimar ve mühendis odalarında ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nde, tabip odalarında ve Türk Tabipler Birliği’nde, farklı grupların seçimlere girmesi dışında tek örgüt söz konusudur, parçalanma yoktur.

Sendikalaşma oyunlarıyla emekçilerin bütününün ortak ve sınıfsal eylemi engellenirken, ele geçirilemeyen ya da parçalanamayan meslek kuruluşları için geriye kalan yol, anayasal güvenceye karşın görev ve yetkilerinin, KHK’ler ve yasalarla budanmasıdır. Hak ve özgürlük sınırlamaları, yargı denetimini ele geçirerek hak arama ve adil yargılanma ihlalleri yanına önemli bir başka ayak eklenmekte, haksızlığa ve eşitsizliğe karşı ortak çaba ve üretimin, toplumsal denetimin önemli gücü olan mesleki örgütlenmeler yalnızca adları ile yaşatılmak istenmektedir.

Özellikle krizden sonra, kapitalist ülkelerde burjuva demokrasisi kural ve kurumlarından, evrensel demokrasi ilkelerinden uzaklaşıldığı, “yeni sömürgeciliğin çıkarına en uygunu bulma” çabasına girişildiği görülmektedir. AKP de sömürü ve eşitsizlik üzerine kurulan kapitalizmin siyasal iktidarı olarak, bu düzene koşut davranmaktadır. “Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” şeklinde gelişip yerleşen demokrasi tanımı, “halkın, AKP tarafından, iç ve dış büyük sermaye için yönetimi”ne dönüştürülmüştür. AKP, dönüştürme işleminde hukuku koz olarak kullanmaktadır. O zaman çözüm, yasaların satırlarını değiştirmekten daha önce, kural koyucu süreçte aranmalı, hukuku egemenin çıkarı uğruna kullanma kozu AKP’nin eline verilmemelidir. Yasalaşma tamamlandıktan sonra, çalışması gereken denetim yollarında umudun tüketilmesi, tüm dikkat ve gücün yasalaşmama üzerine kurulmasını gerektirmektedir.

Toplumun söz ve karar sahipliği için, bilgiden fikre, fikirden eyleme giden yol “örgütlenme”den geçer etkilemenin gücü örgütlülüğün gücüne dayanır. Bu da kesintisiz, çok yönlü ve kitlesel savaşımı gerektirmektedir. Yeni YÖK taslağı için akademik alanda başlatılan ve 12 Ocak yürüyüşüyle sürdürülen savaşımda da aynı durum söz konusudur.

İdeolojik olgunluk ve örgütsel kararlılık, AKP’nin neoliberal şımarıklığını kıracak, demokratik savaşımı kitleselleştirecek ve etkinleştirecek, aynı zamanda toplumu ezen yükü de hafifletecektir.