Örgütlenmeye ve toplumsal denetime darbe

Anayasal tanımlamasıyla “Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları (KKNMK)”, genel söylemle meslek odaları ve birlikleri konusu, Türk Tabipleri Birliği yönetimindeki gözaltılar, “Türk” ve “Türkiye” adlarına yüklenilmesi, yasa değişikliği, serbest üyelik, çoklu örgüt gibi başlıklardan daha karmaşık daha derin ve çok yönlü amaçlar taşıyor.

Meslek kuruluşlarının varlıklarının tarihselliğine dayanan güçleri yok edilmek isteniyor. Etnik ve dinsel alana teslim edilerek parçalanan, yandaşlaştırılması kolaylaştırılan, olmazsa OHAL gücüyle kapatılan dernek, vakıf ve sendika örgütlenmelerine vurulan darbe, anayasal ve yasal güvence altındaki meslek kuruluşlarına istenildiği boyutta yapılamayınca “vurun abalıya” yolu deneniyor.

Buradaki “abalı”, mesleki alandaki gücünü hükümete sunmayan, AKP’den yana olmayan, ödün vermeyen anlamına geliyor.

Vurulmak istenenler meslek kuruluşlarının tamamı değil. Seçilerek kasıtlı yüklenme ve gözdağı verme söz konusu. Örneğin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği de aynı nitelikte meslek örgütü ama o “cici çocuk”.

Kırpılmak istenen yalnızca “cici olmayan çocuklar”ın adlarındaki “Türk” ya da “Türkiye” sözcükleri değil. Meslek örgütlerinin yetkileri, görevleri, sorumlulukları, güçleri, güvenceleri ve işlevleri…

Öyle kıyıdan köşeden kırpılma da değil yapılmak istenilen… Kırpıp kırpıp paramparça etme.

Saldırı yeni değil. Saldıran yalnızca AKP değil.

Rekabet Kurulu’nda, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nda çalışmalar ve raporlar var. Liberal Düşünce Topluluğu projesi devrede, karşılaştırmalı akademik çalışmalar yapılıyor. OECD, AB izlemede ve denetlemede…

Gerekçe hazır kalıp: Meslek kuruluşları, “solcu” yönetimlerin elinde “tekel” olmuşlar, “tekelci sermaye”nin özgürlüğüne sekte vuruyorlarmış; rekabeti engelledikleri için insanlar daha düşük kaliteli, daha ilkel teknolojili ve daha yüksek fiyattan hizmet satın almaya mahkum ediliyormuş.

Hedef tek: Profesyonel mesleklerin piyasa açısından önemi, piyasadaki rekabetin engellenmemesi ve daha rekabetçi piyasa…

Kapitalizm “kamu” sözcüğünü sevmiyor, “her şey piyasada olsun”, “meslekler rekabetle piyasaya hizmet etsin” diyor; toplumsallığı değil bireyselliği seviyor, serbest piyasanın yararlarını savunuyor. Anahtar öğe, sermayenin ekonomik özgürlüğü olarak kabul ediliyor.

KKNMK’ler 1960 öncesine dayanan, 1961 Anayasası’yla güvence altına alınan, 1982 Anayasası'yla -kırpılsa da- anayasal ve yasal güvenceleri devam eden, özerk ve demokratik mesleksel kitle örgütleri. “Kamusal nitelikleri” demokratik toplum düzeni ve kültürünün kamu düzeninde olumsuzluk yaratmadan derinleştirilebilmesine dayalı.

Demokrasinin, siyasal mekanizma dışında, aynı zamanda bir yaşam tarzı olmasının en etkin örnekleri arasında bulunan meslek kuruluşlarının işlevsizleştirilmesi için AKP tarafından hukuksal düzenlemeler yapıldı, daha da yapılacak gözüküyor. Bu değişikliklerin özelliği ihtiyaç ve amaç bağlantısının yalnızca siyasal iktidarın istekleri doğrultusunda yapılması. Ne toplumsal ne de meslek kuruluşları yönlerinden ihtiyaç ve amaç bağlantısı söz konusu.

"Meslek odası mı, siyaset meydanı mı?" diyorlardı yine diyorlar.

Emperyalizmin peşine takılan ve Türkiye’yi savaşın göbeğine iten AKP’nin, meslek kuruluşlarıyla kavgasına savaşı da katmaması düşünülür mü?

Kamuyu talan eden, kamu hizmetini pazara açan zihniyet için meslek kuruluşlarına dokunmamak olur mu?

Sermayenin sınırsız tahakkümü için seferber olup ekonomi politiği sömürü olan bir iktidar için mesleki örgütlenmenin kişilerin iradelerine göre farklı sivil toplum kuruluşları bünyesinde gerçekleştirilmesinden ve rekabet ortamı yaratılmasından daha elzem ne olabilir ki?

İhtiyaç amaç uyumunun sahibi “organları kendi üyeleri tarafından kanunla gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileri”nin kendileridir. Yürütme organı değildir.

Gerçek demokratik nitelik, yalnızca organların seçimle gelmesini değil, yönetim ve işleyişi de kapsar. Dolayısıyla, yasa değişikliğinin ihtiyacı (ön unsuru) ve amacı (nihai unsuru) meslek kuruluşları tarafından belirlendiği zaman gerçek demokratik nitelik sağlanmış olur.

Cumhurbaşkanının, başbakanın, bir bakanın, bakanlığın, bir siyasetin ya da çıkar ilişkisinin ihtiyacı ve amacı, özerkliğe de demokratik niteliğe de hukuk ilkelerine de uygun düşmez. Kamu yararı amaçlı değil, ele geçirmeyi hedefleyen siyasi amaçlı olur. Ki bu konuda Anayasa’nın 135. maddesinin değiştirilmesinden, çerçeve yasalı ana statülü özel kuruluşlara kadar uzanan önlemler düşünüldüğü bilinmez değil.

Meslek mensuplarının ortak çıkarlarını kollanmak ve aralarındaki dayanışmayı güçlendirilmek yerine mesleği serbestliğin ve piyasanın vahşetine teslim etmek, meslek kuruluşunu biçimsellikten öteye geçemeyen bir işlevsizliğe kavuşturur; mesleki faaliyet ile meslek kuruluşu arasındaki olgusal bağı koparır.

Asıl sorun da toplumsal denetim alanında “denetimsizlik” olarak başlar. Meslek kuruluşlarının temel özelliği olan etkin ve bütünsel toplumsal denetimin karşılığı, toplumun meslek kuruluşları ve diğer örgütlenme yöntemleri aracılığıyla toplum içinde devlet, devlet içinde de iktidar üzerinde söz ve karar sahipliğini sürdürmektir.

Siyasal iktidarın, yalnızca siyasal ihtiyaç ve amaçlarla yapmak istediği müdahale, -yasamanın işlevsizleştirilmesi, yargının ve Anayasa Mahkemesi’nin siyasal iktidar yanlısı tavır ve kararları da dikkate alındığında- yasama sürecine sokulmadan, siyasal mücadele yoluyla ve direnişle önlenmek zorundadır. Her ikisi de en temel ve anayasal yurttaşlık hakkıdır, toplumsallık hakkıdır.

İktidar müdahalesini önlemek tabii ki sömürü düzeninden kurtulmak anlamına gelmez. Gerçek seçenek kamusallığın esas olduğu yönetim ve yaşam tarzının varlığıyla gelecektir.