OHAL’den OİTİRAZ’a, OİTİRAZ’dan OHAL’e…

OHAL ortamında ve koşullarında dayatılan anayasa halkoylaması, başkanlık ve parlamento seçimlerinden sonra çok kullanılan sözcüklerden biriydi “normalleşme”.

En çok da büyük sermaye dile getirdi normalleşmeyi; halkın bunalmasını çeyrek ağız, hukuksuzluğu yarım ağız söyleyerek.

Yerel seçimler tam zamanıydı bu kaotik ortamın biraz olsun dağılmasının. Seçmen kendi yerelinin karar organlarına oy vererek rahatlatılma ortamına çekilebilirdi.

Nitekim birçok duyarlı kesimden bu seçimlerin uzlaşma ve barış emarelerini vermesi konusunda görüşler yayıldı. Aynı gemide olmayan TKP’ye telkinlerde bulunmaya kalkışıldı.

Bir yanda kaotik ortam diğer yanda ittifaklı kampanyalar… Ama bütününde başkanın, AKP’li bakanların, bölgesel gibi gözükse de mülki amirlerin ve güvenlik güçlerinin baskısı, hakarete varan tehditleri, ithamları hiç eksik olmadı.

Yandaş medyanın desteği, kampanyalardaki adaletsizlik de eklenince ortalık güllük gülistanlıktı. Eh bir de keyfiliği hukuk yapan adaletsiz seçim yasaları, süresi uzayan YSK ve güdümlü yargı eklenince tablo tamamdı.

Zaten sermaye de “sizi istemiyoruz” dememişti, “normalleşme” demişti. Zaten tarikat ve cemaatler tamamdı, devlet organları onlara paylaştırılmıştı. Zaten Gülen ortaklığının siyasi ve de ekonomik ayağıyla uzlaşma sağlanmıştı.

Evdeki pazar ve çarşı hikayesi mi desek, ipliklerinin kısmen de olsa pazara çıkmasından korku mu desek… Aynı gemide olmalarına, “yok birbirimizden farkımız” demelerine karşın düzen içindeki nöbet değişimlerine bile tahammül edemediler.

Uzlaşma bir yere kadardı. Bir yerde hareket gerekirdi. İstanbul iyi ortamdı.

Say say nereye kadar? Dalıverdiler mahallelere evlere polis gücüyle. Yıllar önce de kozmik odaya dalmışlardı.

Hemen yerel seçim yasasını değiştirmeye giriştiler. Başkanın süresi bitene kadar seçim yok demişlerdi; yerel seçimler yenilenmeli nakaratları başladı. Yeniden kayyum atamaları bile gölgede kaldı.

Seçimin sandıktan ilçeye, ilçeden ile, ilden YSK’ye uzanan olağan itiraz yolları yetmedi; olağanüstü itirazı (OİTİRAZ) zorlamaya başladılar.

“Artık sayım itirazı ile oyalanmanın anlamı yok” diyorlar açıkçası. Sayım ne olursa olsun seçimin sonucuna etki eden olaylar ve durumlar var diyerek inceletmek istiyorlar.

Bu olaylar ve durumlara anayasa ve kanun yolları içinde depolama yerleri açmak hiç de zor değil düzen içinde. Neler mi? Ne önemi var, “şu olaylar ve durumlar olursa olağanüstü itiraz olabilir, yoksa olmaz” demenin onların düzenlerinde karşılığı yok. Kanun bu durum ve olayları ayrı ayrı saymamış, onlar bulup yerleştirir.

Tam kanunsuzluk dedikleri, kendi adaletsiz hukuklarının, kendi adrese dayalı nüfus ve seçmen kütüklerinin, kendi seçim kurulları ve YSK’lerinin ürünü. Keyfilik iki işe birden yarıyor: Bir, muhalif işlem ve hareketlere saldırıya; iki, kendi yaptıklarına ve yapacaklarına kılıf bulmaya.  

Yıllarca ortaklık yaptıkları cemaati nasıl parçalayıp siyasi ve ekonomik kanadı kendilerinde tuttularsa aynı yolları burada da denerler.

Korkuyu yok etmedikçe korkutmanın sınırı yok.  

Olağanüstü itiraz için kullanacakları yöntemin ne olacağının emaresi Büyükçekmece’de gösterildi. Bunun genelleşmiş adı “terör” onlara göre. Yönetim şekli de OHAL. Bölge ya da il genelinde ilan edilir gider… O zaman ülke genelindeki gözler de OHAL ilan edilen yerlere çevrilir. Aynı filmin başka oyuncularla başka sahnelerde çekimi başlar.

Mesele İstanbul değil; “iktidarız, düzeniniz bizsiz olmaz” diyorlar.

“Nereye kadar”ı, sermayenin müdahale edip etmeyeceği şimdilik belirsiz.

Ama seçimlerde “bir heyula” kol gezdi, “komünizm heyulası”… Dört bir yanda, ilçede, ilde aldığı meclis ve belediye başkanlığı oylarıyla, Dersim merkezdeki belediye başkanı ve meclis üyelikleriyle, düzen gemisini reddederek damgasını vurdu komünistler.

Geçtiğimiz hafta sonu Sevgili Kadir’le (Sev) birlikte Dersim’deydik. Fatih Başkanla, Belediye Meclisi üyelerimizle, gece gündüz demeden emekleriyle seçime ve Parti’ye güç veren TKP’li yoldaşlarımızla buluştuk.  Üç gün boyunca Seyit Rıza Meydanı ile Belediye binası arasındaki Behice Boran Caddesi'nde epeyce gidip geldik.

Merkezi ve hareketli bir cadde. Bir de Başkan Maçoğlu’nu, uzak yakın her yerden otobüslerle kutlamaya gelenler olunca hareketi daha da artmış. Yan yana yürüyünce yerli ve konuk hemen herkesin “komünist” kavramını defalarca dile getirdiği duyuluyor. Herkes kendince yorumlar yaparken bir yanda da seçim itirazlarını değerlendiriyor. Öyle böyle değil, düpedüz yanıt var OHAL’den OİTİRAZ’a, OİTİRAZ’dan OHAL’e yolculuğa yeltenenlere…

TKP’nin, keyfiliğe, adaletsizliğe, sınırsız hırçınlığa karşı çıkarken açıkça dile getirdiği gibi; sömürü, zorbalık ve adaletsizlik üzerine kurulu bu düzende halkın siyaset yapma hakkının tamamen elinden alınması gibi bir adıma ramak kaldı. Bu adımın atılmasına izin verilemez, vermeyeceğiz. Bu da örgütlü mücadeleyle sorumluluk ve kararlılık gerektirir.