Lime lime

Nereye baksak lime lime… Anayasası, hukuku, yasaması, yargısı, hükümeti, idaresi ile lime lime edilmiş bir devlet. Lime lime edilmiş Cumhuriyet ve laiklik. Lime lime edilmiş haklar, özgürlükler ve demokrasi. Lime lime edilmiş eğitim, sağlık, emek dünyası ve yaşam tarzı. Lime lime edilmiş oylar…

Şimdi sormak gerekiyor:

Demokrasinin vazgeçilmezi olarak gösterilen seçimde sandık başına giden, eşit olduğu savlanan oyunu kullanan, seçim güvenliği için seferber olup binlerce seçim hilesi ve yolsuzluğuyla karşılaştıktan sonra, kullandığı oyun peşine düşen ya da gelecek seçime kadar köşesine çekilip olayları izlemekle yetinen seçmen…

Hükümetin, o hükümetin içinden çıktığı partinin, yolsuzlukların, dönüştürülen Cumhuriye’tin, yozlaştırılan devletin, gericiliğin tüm sorumluluğunu memleketim insanına yükleyen, kendisini bataklık dışında göstermeye kalkarak burnundan kıl aldırtmayan, “sol” sözcüğünü duyduğu zaman suratı asılan ve dudak büken demokrat kimlikliler…

Aydınlanmacı ve yurtsever değerleri savunanların, sömürü düzeni ve AKP karşıtlarının, kendi aidiyetleri dışındaki mezhepsel ve etnik kimliklerin, “siyasi davalar” çuvalına doldurulmasını liberal demokrasinin gereği sayıp, Haziran Direnişi’ne katılanları “isyancı” ilan edenler…

Başkalarının telefonları dinlenip özel hayatlarına girilirken susup, kendi telefonları dinlendiğinde ve pislikleri ortaya çıktığında özel hayat gizliliğine sığınanlar. “Sünni İslam” özgürlüğü için çaba sarf edip, farklı mezhep ve dinleri, inanmama özgürlüğünü kullananları devre dışı bırakanlar. Parayı ve dini, siyasetin ve toplumun vazgeçilmezi kabul edip, egemen siyaset şapkasından demokrasi çıkarmaya kalkanlar…

Liberalizmi sonuna kadar savunup emperyalizmi meşru kabul ederken, solu, sosyalizmi “nefret” çukuruna itenler. Birazcık sağduyulu düşünüp AKP’nin uygulamalarını eleştirirken, direnme hakkını kullanan halka saldırmasına, “devlet kutsallığı” uğruna gözlerini yumanlar. Bedeni ve beyniyle direnen halkın değil, her türlü silahıyla saldıran, yaralayan ve öldüren polisin meşru savunma hakkını kullandığını düşünenler. Halkın direnme hakkını kullanmasına karşı çıkıp, devletin öldürme hakkını meşru görenler…

Hukukun ve yargının, AKP ve sermaye çıkarı için istenildiği gibi biçimlendirilmesine göz yumup, aynı hukuk ve yargıdan adalet bekleyenler. Milyonlarca işsizine, “iş beğenmiyorlar” diye dudak bükenler. Sendikalı işçinin haklarını ve güvencesini çok görüp, taşeronlaşmaya sempati besleyenler…

Yolsuzlukların ve vurgunların açığa çıkmasını, “Cemaat AKP kavgası”na bağlayıp hırsızlığı maskeleyenler. Sömürü düzeninin siyaseti ya da siyasetçisi ile işbirliği yaparak AKP’den kurtulacağını sananlar. Haziran Direnişi’nin gücünü, sömürünün, gericiliğin, yolsuzlukların ve şiddetin kurduğu sandıklar içinde boğanlar…

Demokrasiyi, seçimle temsilcilere teslim edip sonra da o temsilcilerin yaptıklarını sorgulamayanlar. Siyaseti, yalnızca Meclis partilerine bağlayarak seçmen iradesine ipotek koyanlar. “Seçim hileleri ve yolsuzlukları var ama münferit, seçim sonuçlarını etkilemiyor” diyerek seçimlerin meşruiyetini sorgulamayanlar…

AKP liderinin balkon konuşmasında yaptığı “aklanma” şovundan, “meydan okuma” ve “savaş çığlığı” ile örtülmeye çalışılan seçim hilelerinden ve yolsuzluklarından başka 30 Mart sonrası ne değişti? Lime lime edilmiş bir devletin seçim organizasyonlarına nasıl güvenilecek?

“Hesap sandıkta sorulur” dediler. Seçim sonuçları ne kadar farklı değerlendirilirse değerlendirilsin, rakamlar ne kadar konuşturulursa konuşturulsun, AKP’nin oy sayısının düştüğü ne kadar kanıtlanırsa kanıtlansın “hesap sorulamadı”. Ama “güvenoyu” da verilmedi.

AKP’nin hırçınlığı ve diktatör yönetim şekli, kendi seçmeni üzerindeki dinsel destekli söz ve karar sahipliği devam ediyor. Demokrasiyi kendi çıkarı ile özdeşleştiren sermayenin memnuniyeti de devam ediyor. Demokrasinin gereğinin sandıkta yerine getirildiği iddia ediliyor ama lime lime edilmiş ortam devam ediyor ve başrol oyuncuları da sahnede -hem de cesaretle- tehdit savurmaya devam ediyor. Savaş suçu devam ediyor.

Bu vurgun ve soygun cephesine karşı mücadele için, hesap sorulması için gereken, burjuva demokrasisi ve “sağ”duyu değil, “sol”duyu… Lenin’in vurguladığı gibi, “bir liberalin genel olarak demokrasiden sözetmesi doğaldır. Ama bir Marksist asla şunu sormadan edemez: hangi sınıf için?”