Kül yığını

AKP ne zaman bir paket açıklasa, özel günlerde gençler arasında oynanan paket oyunu akla gelir: Kocaman, cicili bicili bir paketin içinden çıkan, gittikçe küçülen paketler, artan merak ve son paketin içinde yalancı meme, nazar boncuğu ya da ayva… Yalnızca paketi vereni ve alanı değil, çevredekileri de içine katan oyun, oyalayarak eğlendirirken, kandırılmanın ve hayalleri aynı harç içinde eritmenin de örneğini gösterir.

Bu giriş, AKP’nin siyasetinin, paketlerinin, hukukunun ve uygulamalarının fazlaca basite indirgendiği, ciddiye alınmadığı anlamına gelmez. Tam tersine, AKP’li dünyayı doğru kavramayı çağrıştırır. Dünyanın doğru kavranmadan değiştirilemeyeceğini anımsatır.

AKP’nin 4 yargı paketinin, adalet dağıtıp dağıtmadığının, kimlere nasıl yaradığının, yargının hangi sorunlarını çözdüğünün, adil yargılanma hakkını getirip getirmediğinin araştırılması, incelenmesi ve buradan sonuçlar çıkarılması, hukukçuların, akademisyenlerin ve siyasetçilerin önünde derya kuyusu gibi durmaktadır. Polis-yargı ortaklığı kurulmuş, sav-savunma-karar üçgeninin savunma ayağı sakatlanmış hukuk ve adalet, altından kalkılamayacak çöp dağları altında kaybolmuş, hukuksuzluk ve adaletsizlik toplumun üstüne çökmüştür.

Yargı paketlerinin Türkiye’yi nereye getirdiğine en yeni örnek, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) yapılan başvuru yığınını çözmek için 2010 Anayasa değişikliği ile getirilen “bireysel başvuru” hakkıdır. Uygulanmanın başladığı 23 Eylül 2012’den 7 Haziran 2013’e kadar Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruların yüzde 75’i adil yargılanma hakkının ihlaliyle ilgilidir. Anayasa Mahkemesi’nin bu başvurularla ilgili kararı ne olursa olsun, yüzde 75 oranı büyük yargı paketlerinin içinden neler çıktığının önemli bir göstergesidir.

Demokratikleşme paketi de açıklama şekliyle oyundaki büyük pakettir. Paket içinden boş paketler çıkıp çıkmayacağını ya da her bir konu için son paketten ne çıkacağını zaman gösterecektir. Önerilerin geniş bir bölümünün yasal düzenlemeleri gerektirdiği de unutulmamalıdır. Bu yasalar, ne zaman nasıl çıkacaktır, kimlerin işine yarayacaktır ya da çıkacak mıdır?

Öte yandan, laiklik ilkesi, kim tarafından nasıl yorumlanırsa yorumlansın, Anayasa’nın değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif edilemeyecek “Cumhuriyet’in nitelikleri” maddesinin güvencesi altındadır. Bırakın yönetmeliği, yasayı, Anayasa’nın kurulu meclis tarafından usulüne göre değiştirilebilir maddeleriyle de ortadan kaldırılamaz. Bu konu, Anayasa Mahkemesi tarafından da karar altına alınmıştır. Kaldı ki, İHAM’ın Refah Partisi kararında da belirttiği gibi, laikliği reddeden düzenlerin demokratik olarak nitelendirilmesi olanaksızdır.

Demokratikleşme paketinde mesajlar, paket maddelerinden önce, Erdoğan’ın konuşmasının yarıdan fazlasını kapsayan “büyük giriş” bölümüyle verilmiştir: “2002 sonundan bu yana kurulu düzeni başarı ile koruduk, yolumuza engel olanları savuşturduk, liberal düzene başarıyla yamalandık, solu ve emekçileri baskıladık, Cumhuriyet’i ve AKP karşıtlığını erittik, Türk-İslam senteziyle Kürt-İslam sentezini yoğururken Kürt solunu susturduk... Türkiye’deki değişimin önünde en büyük engel olan 27 Mayıs 1960’ın karanlığını aydınlattık, 12 Eylül 1980’in yapamadıklarını tamamladık, demokratik hukuk devletinin defterini dürdük, laik hukuk devletine son noktayı koyduk… Bu paketle, demokratikleşeceğiz, Türkiye ekonomisi güç kazanacak, önümüze çıkmayın, yolumuza taş koymayın, bizim çizdiğimiz dinsel yaşam tarzına engel olmayın, sermayeye sakın ha dokunmayın… Tüm özgürlüklerin önünün açılması ve yasakların kalkması Türkiye siyasetinde zaten mümkün değil… Direnmeyin, direnenlere katılmayın, boyun eğin, mistik dünyamızda mutlu yaşayın…”

Erdoğan’ın paketi açıklama şekli, Arınç’ın yüzde 75 destek bulduklarını ilan etmesi, yandaş medyanın “devrim” başlıkları, büyük sermayenin olumluluk mesajları… Hepsi, AKP’nin, kapitalizmin kriziyle karışmış kül yığınını üfleyerek canlandırma çabalarından başka bir şey değil. Bardağın dolu tarafı da kül yığını…

Haziran Direnişi ile iyice sönen ateşlerini canlandırmak ve kitle tabanlarını korumak için, halkı oyalayarak, kandırarak kül yığınının içine atmak, “akıl merkezli yörünge”den çıkararak, kendilerinin ve kapitalizmin kulu yapmak istiyorlar. Sol kulvarsız koşmak istiyorlar. Tabii ki AKP’nin yaptıkları ciddiye alınacak, analiz edilecek ancak asıl yapılması gerekenin boyun eğmeyenlerin kendi ateşini yakması olduğu unutulmadan…