Kıdem tazminatı fonuna Musa Özdemir’le bakış

Musa Özdemir, Sayıştay Denetçileri Derneği’nin unutulmaz Başkanı, örgütlenme ustası bir emekçi, yaşamını emekçilere adayan bağımsızlık ve sosyalizm savaşçısı… 1947 doğumluydu, kanser aramızdan çok erken ayırdı. 2005 yılı 19 Ağustosu’ndan buyana çok özlüyoruz kendisini, sesini ve düşüncelerini… Yine bir ağustos ayındayız ve “şimdi yanımızda olsaydı ne söylerdi?” diye düşüncelerinden düşüncelerimize ışık arıyoruz. Dostları yazılarını, konuşmalarını toparladı, hakkında yazılar yazdı. Önce “Bibliyografya”sı yayımlandı (“Musa Özdemir Bibliyografyası”, Mülkiye Dergisi, Güz 2005, S.248). Sonra yazıları ve hakkında yazılanlar internet ortamına aktarılarak okuyucuya sunuldu (http://www.dostumuzmusaozdemir.org/).

Emekçiler üzerinde oynandıkça oynanıyor, baskı arttıkça artıyor. Sermayeyi koruyan ve rahatlatan, krizini atlatan, emeği esnekleştirip ucuzlaştıran kural ve işlemler sürekli yenileniyor, kazanılan haklar budandıkça budanıyor. Kıdem tazminatı da sermayenin göz diktiği önemli alanlardan biri… “Kıdem tazminatı almaya hak kazanan işçilerin oransal azlığı bahane edilerek ‘fon’ oluşturulması, bu yolla da işverenin yükünün hafifletilmesi” hedefleniyor. Konu, bugünün konusu değil yıllardır süren bir kavga…

Yıl 1980, 24 Ocak kararları alınmış dışa açılma politikaları uygulanıyor, sermayenin önündeki tüm engeller kaldırılıp teşvikler yığılırken, emekçi üzerine basıldıkça basılıyor. Kıdem tazminatı da gündemdeki budama politikaları arasında… Musa Dost, 12 Eylül’den bir gün önce, 11.9.1980 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde “Olaylar ve Görüşler” bölümünde yer alan yazısında konuya şöyle giriyor “Türkiye işçi sınıfı, kıdem tazminatı hakkını 44 yıl önce (bugün 76 yıl) çıkarılan 3008 sayılı İş Yasasıyla elde etmiştir. DİSK’in sınıf ve kitle sendikacılığının verdiği mücadeleyle bu hak bugünkü aşamaya varmıştır. Kıdem tazminatı günümüz Türkiye’sinde, işçiler yararına, hiç de küçümsenmeyecek birçok önemli işlev görmektedir. Kıdem tazminatının bu işlevlerinin başlıcaları şunlardır: Kıdem tazminatının işverene getirdiği mali yük, işverenin sınırsız işten çıkarma yetkisini sınırlamaktadır. Bu durum işçiler açısından dolaylı bir ‘iş güvencesi’ sağlamaktadır. Bu güvence aynı zamanda sendikal hareketin güçlenmesine de katkıda bulunmaktadır. Kıdem tazminatı ‘işsizlik sigortası’ boşluğunu da kısmen dolduran bir kurumdur. İşten çıkarılan işçi aldığı tazminat ile, yeni bir iş buluncaya dek geçimini sağlamakta ve işsizliğin sakıncalarını belli oranda hafifletmektedir. Kıdem tazminatı hakkı, işverence el konan, ödenmeyen ücretin bir bölümünün daha, gecikerek de olsa geri alınmasına olanak vermektedir. Sosyal güvenliğin yetersiz ve düzensiz olduğu ülkemizde bu tazminat aynı zamanda ek bir sosyal güvenlik olanağıdır.”

Ekonomik, demokratik ve politik işlevleri böylesine gelişen kıdem tazminatının “işverenleri rahatsız etmeye” başladığını söyleyen Musa Özdemir, 1980’deki “Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı”nın altında yatan niyetleri, (i) işverenin yükünü devlete aktarmak, (ii) sözleşmeleri geçersiz kılmak, (iii) işverenlerin düşlediği “munis işçiler” yaratarak, işçileri köleleştirmeye çalışmak, (iv) işverene dilediği gibi davranma serbestliği tanımak şeklinde değerlendirmektedir. “Sendikaların tehlikeli suskunluğu” O’nun da dikkat çektiği önemli konular arasında olmuştur.

Sermayenin ve destekçisi iktidarların hırsı dinmemiştir. 32 yıl sonra AKP Kıdem tazminatı fonunu kurup emekçinin yıllardır korumaya çalıştığı hakkını elinden almaya çalışmaktadır. Yine Musa Dostun kaleminden seslenelim: “Kıdem tazminatı fonu toplu sözleşme düzenini ciddi biçimde tehdit eden, sendikal örgütlenmede önemli gedikler açmaya yönelik, kısa dönemde işverenlerin kıdem tazminatı yükünü devlete aktaran, uzun dönemde bu hakkı tümden ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tuzaktır. Üzülerek belirtmeliyiz ki, işverenlerin sürekli ve yoğun çabalarına karşılık işçi sendikaları yeterli duyarlılığı göstermemektedir. Kıdem tazminatı hakkının işlevleri en geniş şekilde işçilere anlatılmalı, fonun kuruluşuna temelden karşı çıkılmalıdır. Bu görevi tasarının parlamentoda görüşülmesi sırasına bırakmak onarımı olanaksız kusur olacaktır. Sınıf ve kitle sendikacılığının gelişmesi, iş güvencesinin varlığı ile doğru orantılıdır. Kıdem tazminatı da ülkemizde iş güvencesinin önemli araçlarından biridir. Bu olanağın ve hakkın teslimi elbette düşünülemez, ancak sendikaların bunca suskunluğu da sakıncalıdır.”

İktidar, yandaş sendikaların desteğini de kullanarak, sermayenin yükünü azaltmayı, esnek istihdam uğruna iş güvencesine saldırmayı ve işgücünü piyasalaştırmayı sürdürecektir. İktidar da yandaş sendikalar da bilmeli ki, “emekçinin rızası” emek düşmanlarının elinden yürütülemez. Kıdem tazminatından, diğer anlatımla yüz yılına çeyrek kalmış bir “işçi hakkı”ndan söz edildiğinde, son sözü söylemek kapitalist egemen iktidara ve ortaklarına değil, sınıfsal bakan emekçiye düşer.