Katar askeri üssü koalisyonu

İç politika, bir yanda herkesin kendince kafasında yarattığı koalisyon seçenekleri, diğer yanda egemen güçlerin en uygun hükümet planları ile uğraşır gözükürken, iki konuda kaleler koruma altında ve tıpkı yaşamın sürmesi gibi varlığını sürdürüyor: Biri kapitalizmin kalesi, diğeri de emperyalizmin…

Yazı başlığı, bu kaleler arasında Türkiye’nin, “rol biçen”ler arasında olmadığını, “biçilen rollerin oyuncusu” olduğunu anlatmak için seçildi.

7 Haziran seçiminden sonra 8 Haziran tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği Anlaşması”nın onaylanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı (BKK), AKP’nin salt çoğunluğu kaybetmesiyle birlikte kafaları karıştırdı. Seçim haberleri nedeniyle kaybolan bir haberle birleştiğinde kafalar daha da karıştı; Türkiye, Katar’da askeri üs kurma çalışmaları yapıyordu.

Türkiye ile Katar arasındaki askeri bağlantı yeni değil. 2007’de “Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması”, 2012’de “Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması” ve “Savunma Sanayii İşbirliği Mutabakat Muhtırası” imzalandı.

Bu anlaşmaların ardından fiili durumu netleştirecek ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar topraklarında konuşlandırılmasını sağlayacak son anlaşma geldi. 19 Aralık 2014 günü Ankara’da yeni bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma, Anayasa gereği TBMM’ye sunuldu. TBMM, 19 Mart 2015 günü kabul ettiği (6633 sayılı) Kanun’la, anlaşmanın onaylanmasını uygun buldu ve anlaşma 27.4.2015 günü BKK tarafından onaylandıktan sonra 8 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlandı.

Anlaşmaya göre, iki ülke arasında, askerî eğitim, savunma sanayi, ortak askerî tatbikat ve taraflar arasında kuvvetlerin konuşlandırılması alanında işbirliğinin güçlendirilmesi için bir mekanizma kurulması; askerî lojistik alanında işbirliği yapılması;  askerî kurumlarda danışman personel görevlendirilmesi ve personel mübadelesi; personel ve askerî ekipman mübadelesinde bulunulması amaçlanıyor. Terörizmle mücadelede iş birliği yapılması da amaçlar arasında.

Anlaşmaya, iki lafın arasında, “iki ülke arasındaki dostane ilişki” gibi dar açıdan baktıranlar fazla saflık şırınga ediyor. Hem körfez ülkelerinin hem de güney ve güneydoğu sınırlarından körfeze kadar bölgenin, emperyalist güvenlik ve istikrar adına önemi; Türkiye’nin değil, emperyalistlerin siyasi, ekonomik ve askerî nüfuzu, ABD/Suudi Arabistan/Katar ortaklığı gibi birçok başlık bu saflığı çürütüyor. Hanedanlıkla yönetilen Katar, Arap ülkelerini Suriye'ye askeri müdahalede bulunmaya çağıracak kadar kirli ve şımarık zaten.

Türkiye Katar’a gidip Suriye’ye saldıracak militanları mı eğitecek, NATO’nun piyonu mu olacak? Ne yaparsa yapsın emperyalist planlara hizmet edeceği açık. Açık olan başka konu, terörizmin beslenip sonra da savaş stratejileri geliştirilmesi… Katar Anlaşmasında bu başlık da ihmal edilmemiş.

Uygun bulma yasasının TBMM Dışişleri Komisyonunda görüşülmesinde, CHP ve MHP’li üyelerin muhalefet şerhleri var. Anlaşmanın ülke menfaatlerine uygun olmadığını,  gerekçelerinin ikna edici olmadığını, gerçek gerekçe konusunda Komisyonda Hükümet Temsilcilerine sordukları sorulara doyurucu cevaplar alamadıklarını; bu konuşlandırmanın ABD ile imzalanan Suriye muhalefetine yönelik “Eğit-Donat” anlaşması ile ilgisi bulunup bulunmadığını, Katar’da üssü bulunan ABD Merkezi Komuta Kuvveti (CENTCOM) bünyesinde oluşturulması öngörülen olası bir uluslararası görev gücü ile bağlantısı olup olmadığının karanlıkta bırakıldığını dile getiriyorlar. Anlaşmanın tehlikesi, belirsizliği, öngörülemezliği üzerine eleştiri ve sorular Genel Kurul görüşmelerinde de devam ediyor.

Yasama sürecinde, HDP ise sanki Meclis’te koltuğu bulunan bir parti değil. Deyim yerindeyse kayıp.   

Şimdi, bir yandan Suriye sınırında hareketlilik sürerken, bir yandan Ankara’da “Saray” mekanlı “İslam İşbirliği Merkezi” planları yapılırken, NATO’ya hayır diyemeyen baraj partilerinin koalisyon pazarlıkları içinde Katar üssü var mı? Yani, muhalefet partileri karşı çıktıkları ya da katılmadıkları yasama iradesine saygı gösterip, TBMM’nin uygun bulduğu, usulüne göre kabul edilmiş bir ikili anlaşmayı uygulayacaklar mı? Yoksa ilkeli davranıp Katar Anlaşmasını feshetme yoluna mı gidecekler?  

Koalisyon seçenekleri arasında hangisi olursa olsun, bu taahhüt yerine getirilecekse, hangi koalisyon seçeneği hükümet olursa olsun “Katar Askeri Üssü Koalisyonu” etiketini de taşımaya devam edecek; tıpkı “NATO Koalisyonu” etiketini taşımaya devam edecekleri gibi…