Kapitalizmin mutlak yasası

Klasik burjuva devlete sıkı bağlılık demokrasi, seçimden seçime oy kullanma, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, sosyal hukuk devleti gibi kavramlara olduğundan fazla anlam yükler.

Mücadele sınırı da böylece konmuş olur: Kapitalist düzen içinde dengeler bozulmamalı, uzlaşmacı ve barışçı olunmalı. Uzlaşma içinde de sınıflı toplum, sınıfsal karşıtlık gibi kavramlar ile sınıfsal mücadele görmezden gelinmeli.

AKP kâh hızlı, kâh bütünsel, kâh tedrici, hemen her yolu kullanarak o fazla anlam yüklenen kavramların bileşimiyle oynadı. Artık cumhuriyet, devlet ve hukuk aynı değil. Demokrasinin vazgeçilmezi denilen muhalefet de aynı değil. 

Klasik deyişle eski kurumlar ve durumlar yok artık. Bu zaten ekonomik ve siyasal gelişmenin eşitsizliği gibi kapitalizmin mutlak yasası. “Körükörüne kanıcılık” da yerleşti kaldı.

Büyük devletler küçük devletleri yutuyor, sermaye emekçileri. 

Tek endişeleri var: sermaye endişeye sevk edilmemeli, yolları engelsiz olmalı. 

Baskılar, yasaklar, korkular, cezalar, pazarlıklar, din, daha ne varsa her yol denenmeli. Sapmalar ve çatlaklar büyüdüğünde de reformlarla hizalamalar yapılmalı. Asla düzenle bağların koparılmasına izin verilmemeli.

Kurallar sermaye ve siyasi iktidarın çıkarı için çalıştırılmalı ya da çalıştırılmamalı.

Örneğin, “Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, silahlı kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri” Anayasa gereği siyasi partilere üye olamamalı ama sermaye lehine çalışmalı ve AKP’li olmalı.   

Öyle istisna falan da değil, düpedüz AKP kuralı: AKP’ye biat edilecek; hukuksal meşruiyetleri olmayan, olmaması da gereken tarikat ve cemaatlerden, yandaş dernek ve vakıflardan, akillerden ya da milletvekili ve parti merkez yöneticilerinden, il/ilçe başkanlarından AKP’ye biat referansı getirilecek.    

Anayasadaki siyasi partilere üyelik yasağı AKP dışındaki partiler için geçerli.   

AKP’nin öyle biçimsel/hukuksal üyelik kaydı gibi bir endişesi yok. Çünkü devlet anayasal ve hukuksal olmaktan çıktı. Ordusuyla, güvenlik güçleriyle, her türlü memur ve kamu görevlisiyle, yargısıyla, akademisyeniyle parti devleti. 

Yürütme içinde anayasal tamirat işine girerek normalleşme sağlanacağını sananlar bu tür konularla pek ilgilenmiyor. Merkezde ve yerelde başkanlı yönetim modeli benimsendi, siyaset oraya kilitlendi. 

Oysa siyasetin zamanı, mekanı, sınırı yok ama temel ilkeleri var. İdeoloji ve örgütlülük… Mücadele sınıfsal, örgütü de siyasi parti olacak.

Sorun hukuk ve uygulamadan değil kapitalizmden kaynaklanıyor. 

Sınıflı toplumda: Bir, sermayenin tahakkümünün sınırsız kılınması ama onunla uzlaşma içinde yaşanması; bağlı olarak iki, sınıfsal karşıtlığı ve ezilen sınıfı bu tahakküm içinde eritmek için devletin sözde ayrımcılık yapmaması, herkese eşit davranması gibi bir soyut gerekçeye dayanılır bu tür siyaset yasaklarında. Devletin sınıfsallığı saklanır. 

O zaman AKP neden kadrolaşıyor? Neden kurumları ve çalışanlarıyla devleti bütünüyle partileştiriyor? Neden iç çelişkileri olduğunda yıllardır ortağı olduğu bir cemaatle pazarlıklar yaparak hesaplaşıyor ama devlet kadrolarını, kurumlarını, işlerini, ihalelerini, kamusal kaynakları tarikat ve cemaatçilerle parselliyor? 

Kamu görevlilerine siyasi parti üyeliği yasakken, neden devlete, laikliğe ve aydınlanmaya tam müdahale için Diyanet İşleri personeline hem de Anayasa Mahkemesi kararına karşın siyaset yolunu açmaya soyunuyor?

Düzen içi iyileştirmeler ya da biçimsel çoğunluklarla yapılan ve devamı getirilemeyen münferit direnmeler düzeni değiştirecek örgütlenmeye dönüşmedikçe, mücadeleler boş ve aldatıcı kalır; kapitalizmin mutlak yasası çalışmaya devam eder. 

Sınıfların ve sömürünün ortadan kaldırılması olanaksız olan kapitalizmde toplum için en iyi anayasa, devlet ve hukuk düzeninin kurulması da olanaksız.  

Sosyalizmin Cumhuriyet’e çok yakışacak olması da bundandır.

Türkiye Komünist Partisi tarafından hazırlanan “Toplumcu Anayasa İçin Taslak”ta  belirtildiği gibi: “Sosyalist Cumhuriyet, yüzyıllardan bu yana bu coğrafyada boy atmış bütün ilerici atılımların, bu atılımların öncü gücü olan toplumsal hareketlerin, halk kahramanlarının mirasını devralıp gelecek kuşaklara taşıyacaktır” ve “köklü bir altüst oluş anlamına gelen sosyalist devrim, Toplumcu Anayasayı uygulamak için gerekli siyasi koşulları yaratacaktır”.