İntihara sürüklenen yargı

Ali Rıza Aydın'ın “İntihara sürüklenen yargı” başlıklı yazısı 31 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Masumiyetim meseleyi kolaylaştırmıyor” dedi Josef K., “Önemli olan, mahkemenin saplanıp kaldığı bir sürü ayrıntı. Ne var ki mahkeme, sonunda, daha önce hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde bir suç bulup ortaya çıkarıyor.”
“Evet, evet elbette,” dedi Ressam, “ama suçsuzsunuz, öyle değil mi?” “Suçsuz olmasına suçsuzum,” dedi K., “Siz, hiç kuşkusuz, mahkemeyi benden çok daha iyi tanıyorsunuz, ben bu konuda çok değişik kişilerden duyduğumdan fazlasını bilmiyorum. Ancak konuştuklarımın hepsinin ortak düşüncesi, davaların iyice düşünülmeden açılmadığı, bir kez dava açan mahkemenin davalının suçluluğuna kesinlikle inandığı ve bu inancından döndürülmesinin zor olduğuydu.”

“Zor mu” diye sordu Ressam bir elini hızla havaya kaldırarak. “Mahkeme inancından asla döndürülemez. Burada bir tuvale yan yana bütün yargıçların resmini yapsam ve siz de kendinizi bu tuvalin önünde savunsanız, gerçek bir mahkeme önündekine oranla daha çok şansınız olur.”
* * *
Yukarıdaki diyalog, Franz Kafka’nın Dava adlı romanında, roman kahramanı K. ile Mahkeme Ressamı arasında geçer. Hem düzeni, hem de o düzenle uyumlu yargıyı anlatması yönünden önemlidir. Çıkarcı ve sömürücü gücün, düzeni ve “kurtulunması olanaksız bir yazgı”nın devamı için yargılamanın kullanılması, 1910’ların yaşamında Kafka’nın kalemiyle anlatılırken, bugüne nasıl da oturuyor. Bugün artık birey ve toplumun, adil yargılamaya, masumiyet ilkesine, “iddia, savunma, karar” sacayağındaki dengeye inancı ve saygısı, toparlanamayacak derecede sarsılmıştır. “Korku düzeni” içinde yaşama ve “direnme gücü”nün zayıflatılması girişimine, yargı da katılmıştır. Asıl tutuklama, egemen düzen ve yaşam tarafından yapılmakta, yargı da buna dahil edilmektedir. Yargı, tutuklayan olduğu gibi aynı zamanda tutuklanandır.

Aynı hukuk kurallarıyla farklı kararları veren, yıllarca uyguladığı içtihatları döneme ve kişiye göre değiştiren, adil yargılama hakkını, usulü ve kanıtı ayaklar altına alan, emniyet kaynaklı iddianameleri esas alıp sanığı ve savunmayı neredeyse yok sayan, daha yargılama başlamadan inandırılan suçluluğu karara bağlama çabasına giren yargı, siyasal iktidarın dümen suyu olurken, o iktidarın yöneticileri tarafından eleştirilmeyi, hatta azarlanmayı da göze alabilmektedir. Adaleti belgileyen avukat, savcı ve yargıçların dirençlerinin kırılması ve aynı havuzun içinde eritilmesi için de her yol denenmektedir.

Bindiği dalı kesen yargı, nasıl bir düzen yaratıldığını da göstermektedir. Yargının kurucu öğeleri arasında ve ayrılmaz parçası olan, yargı görevini yerine getiren mahkemenin en kuvvetli çarklarından biri olan savunmayı susturan ve avukatı tutuklayan yargı bindiği dalı keser. İnsan aklının egemen kılındığı laiklik ilkesini ihlal eden karara imza atan yargı bindiği dalı keser.

Birincisinde yargı, adalet ile toplum arasındaki gerçeğin sesini kısmakta, ikincisinde ise hukuk düzeninde insan aklını yok saymakta, dünya işinin din işi yapılmasına yol açmaktadır. Her iki durumda da toplumsal gerçekten uzaklaşılmaktadır ki burada tek kazançlı çıkan sömürü düzeninin sahipleridir. Sömürü düzeninden, bu düzenin hukukundan ve yargısından adalet beklemek ile sınıfsız sömürüsüz düzen için uğraşmak arasında bocalayıp kalmak da sömürü düzenine yarar. Adı, adil yargılama da olsa, sav ve savunmada silahların eşitliği de olsa, bağımsız yargı da olsa, bugün işin özü, kapitalizmin istediği düzenin, hem ulus içinde hem de uluslararası düzeyde sorunsuz, sıkıntısız sürdürülmesi, bu düzenin gerçeğini ortaya çıkarmak için çabalayanların da susturulmasıdır.

Susturulmak için baskına uğrayan ve üyeleri tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği, kendi anlatımlarıyla, “Türkiye halkının üzerinde çöreklenen emperyalist ve faşist baskıların kurumlaştığı ve yoğunlaştığı bir dönemde”, 1976 yılında yaptığı ilk Genel Kurul’dan sonra temel ilkesini şöyle açıklamaktadır: “Derneğimiz bu dönemde, güncel ve birincil görevin antiemperyalist ve antifaşist mücadele olduğunu kabul ve ilan eder. Yurdumuza, egemen sınıfların, daha açık, kaba ve şoven diktasını getirme amacını güden faşizme karşı mücadele demokratik rejim için, sosyal hukuk devleti için, insan hak ve özgürlükleri için mücadele demektir.”

Tarihsel süreçte, toplum içinde devletin, devlet içinde de siyasal iktidarın sınırlandırılması yetkisiyle, toplumsal denetimin etkin araçlarından olan yargı, bugün egemenin çıkarını koruyan işleviyle öne çıkmaktadır. İntihardan kurtulup kurtulamayacağının yanıtı, hukuksal dünya bakışı ile verilemez tarihsel maddecilik içinde aranmalıdır.