İki emekçi ve emeklilik

Ali Rıza Aydın'ın “İki emekçi ve emeklilik” başlıklı yazısı 27 Aralık 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Güney sahilinde turizm dönemi uzar. Kasım ayı, çift yönlü hareketi ile ilginç bir değişim gösterir. Bir yanda oteller ve yazlıklar boşalır, turistlerin gitmesiyle birlikte binlerce otel çalışanı işi bırakır ve memleketlerine döner. Diğer yanda inşaat dönemi başlar, otel inşaatlarında ya da onarımlarında çalışacak olan işçiler Güney’e inip işbaşı yapar. Kimi oteller, özellikle orta ve kuzey Avrupalı turistler için, yaza göre ucuz konaklama fırsatları ile hizmete devam ederler. Bu yabancı turistler arasında emekçi-emekli oranı da artar. Böylece, emekçi-emekli turist ile inşaat işçisi karışımı bir birliktelik oluşur. Bir başka birliktelik ise otellerdeki hizmet emekçisi ile inşaat-onarım emekçisi karışımıdır. Her iki birliktelikten de ilginç gözlemler çıkar.

Kasım ayının son haftası, ara ara sohbet ettiğimiz bir demir işçisi ile karşılaştık. Suratı asıktı, “ağabey, hiç sorma moralim çok bozuk” dedi. Malzeme gelmediği için izinliymiş, sahile inmiş. Otelde garson olarak çalışan hemşerisi ile karşılaşmış. Sohbet ederken, turistler gelmiş, selamlaşmışlar. Hemşerisi, “bak demiş, bu Alman da senin gibi demirciymiş, emekli olmuş”… “Anlamadım ağabey” dedi, “buraya çalışmaya mı gelmiş diye saf saf sordum” “bir yandan da adama bakıyorum, mayolu, yanında mayolu kadınlar var”. “Ne çalışması arkadaş” demiş hemşerisi, “bunlar turist, tatile gelmiş, yiyip içip geziyorlar”. Neye uğradığını şaşırmış, hemen oradan uzaklaşmış. Sözcükler ağzından dökülür gibi anlattı: “Ben güç bela iş buluyorum, o da geçici. Asgari ücreti bile alamıyorum. Sigortalı değilim, şantiye çadırında kalıyorum. Aldığım parayı da, karnımı doyurma dışında memlekete gönderiyorum. Yani azı bana çoğu onlara anam, babam, karım ve çocuğuma… Adam benim gibi demirci, memleketini bırakıp buralara tatile gelmiş. Anlayamadım ağabey”.

Şaşkınlıkla karışık bir duygu dökümü hissettim. İsyankar, ama neye isyan edeceğini bilemeyen bir dışa vurum. Sürekli “anlayamadım ağabey” diye tekrarlıyordu.

Bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, emekliye, memura, işçiye para vermemek için bombayı patlattı Türkiye’nin, OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkeleri arasında, çalıştığı dönemde alınan maaşa oranla en yüksek emeklilik maaşı veren ülke olduğunu söyledi. Bozacı, şıracıyı şahit yaptı. Neoliberal düzen örgütlerinden OECD destekli rakamlarla konuşan, yukarıdan bakıp bilgiç edalarla savını kabul ettirmeye çalışan tavrını görünce, bizim, sürekli işi olmayan, sigortalı olmadığı için emekliliği hayal bile edemeyen demirci işçisini, Alman meslektaşının Türkiye’de ailesiyle tatil yapmasını anlayamayan işçimizi düşündüm. Maliye Bakanı’nı anladı mı acaba?
Emekliler, Bakanı kahvehaneye çağırdılar. Bir çeşit genel görüşme önerisinde bulundular. Rakam verdiği ülkelerdeki ücretlerin satın alma gücü ile Türkiye gerçeğini anlatmak istediler. Lütfeder gider mi bilmeyiz. Ancak, emeklilerin son dönemde kahveciye götürdükleri bir öneri var. Biz Bakan’a onu anımsayalım… Kahveci önceleri, birer saat arayla çay dağıtıyormuş. Malum ya, öyle bir çay ile saatlerce oturulup okey oynanmaz. Emeklilerin isteği, çayın ikişer saat arayla dağıtılması… Kahveci, müşteride azalma görürse bu öneriyi değerlendirebilir. Meraklanmayın Sayın Bakan, kahvehaneye emeklileri dinlemeye giderseniz, sizin eşitsizlik yaratıcı uygulamalarınıza karşın, onlar çay parası verdirmezler…
“Sırtında burjuva postu” olanların ne kahvede dinlediklerini anlaması ne de Türkiye’de emekçilerin, emeklilerin ve işsizlerin somut durumunun analizini yapması olanaklı… Biz yine de Bakan’a anımsatalım: Şıracı şahitliğinden destek almayı bırakıp, Türkiye’de emekçilerin, nasıl esnek ve güvencesiz çalıştırıldığına, nasıl geçindiğine, sermayenin toplam hasılatından ne kadar pay aldığına, kredi kartı ve tüketici kredisi dökümlerine, gelir dağılımından aldıkları paya baksa, taşeronlaşmaya, işsizlik oranına, AKP dönemindeki dolaylı vergi yükü dağılımındaki artış seyrine baksa iyi olur. Hazırladığı bütçede emekçilere ve emeklilere pay çıkarmamak için OECD ülkeleri rakamlarından yararlanan Bakan, dolaylı vergilerin OECD ortalaması %30 iken, 2013 bütçesinde % 68,6 öngörülmesinin, emekçi-emekli yönünden ne anlama geldiğine baksa iyi olur. AKP döneminde büyüdük diyorlar ya, o büyümeden sermayenin aldığı paya karşın emekçinin-emeklinin payına ne düştüğünü açıklasa iyi olur. Rakamlardan destek alan sahibinin sesi olarak, yanıltmak yerine, sömürü gerçeğini görse daha iyi olur.