Hukukun sağı solu

Hukukta Sol Tavır Derneği’nin kuruluş çalışmaları sırasında yaptığımız görüşmelerde, az da olsa “hukukun önünde ya da arkasında siyaseti işaret eden sözcüklerin kullanılmaması gerektiği” tepkisiyle karşılaştık.  

Özetle hukukun sağı solu olmazdı.

Hukuk hukuktu. Pozitif bir hukuk metninde, örneğin bir yasada yanlışlar aranabilirdi; belirsizlikler olabilirdi; anayasaya aykırı hükümler olabilirdi. Bunun da giderilme yolları vardı; ya yasama organı düzeltme yapar ya da anayasa mahkemesi denetlerdi. Ancak, yasama organı düzeltmedikçe, anayasa mahkemesi iptal etmedikçe yasa yasaydı ve uygulanmalıydı.

Anayasa mahkemesi bir kuralı anayasaya aykırı görmezse, o kural adaletsiz olsa da geçerliydi.

Bir kural yoruma muhtaçsa, yorum teknikleri kullanılarak yorumlanmalıydı. Bu yorumlar farklı mahkemelerde farklı olursa ya da aynı mahkemede farklı olursa içtihat yolu vardı.

Savcı, istediği şekilde iddianameyi yazabilirdi, yargıç geri çevirmezse o iddianame üzerinden yargılamayı yürütürdü. Yargıç, anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verirdi. Ama yargılama adil yapılmazsa, suçsuz suçlu, suçlu da suçsuz ilan edilirse bunun temyizen giderilmesi yolu vardı. Savcı takipsizlik kararı verirse, demek ki hukuk ihlali yoktu.

Yasasız suç ve ceza olmazdı.

Anayasa mahkemesi aynı anayasa kuralını farklı dönemlerde farklı yorumlayabilirdi. Yasaların yorumu ona aitti, onun yorumu esastı. Vs, vs…

Devlet, istediği kamu kurumunu ve alanını özelleştirebilir, istediği özel alanı kamulaştırarak başka özele aktarabilirdi.

İşveren istediği zaman işçi alır, istediği zaman çıkarırdı. Ya da işçiyle muhatap olmaz,  taşeron kullanırdı. Mülkiyet ve sözleşme, hukukun temel kurumlarıydı.

Hak ve özgürlükler yasayla sınırlanabilirdi. Tabii ki bunun da uygulayıcısı olmalıydı. Hükümet uygulayıcıydı. Vs, vs…

Nitekim hukuk fakültelerinde de bunlar anlatılıyordu.

Görüşleri sıralamayı bırakıp hukukun sağına soluna dönelim.   

Sağı solu olmayan hukukun sağı solu da belli olmuyor.

Çarptı mı deviriyor; hakları ve özgürlükleri göz göre ihlal ediyor. Haksız yere tutukluyor, hüküm giydiriyor. İşsiz bıraktırıyor. Taşerona el açtırıyor. Geçimi sağlayamayacak ücrete mahkum ediyor. Esnek çalışmayı teşvik ediyor.  Küçüklerin, kadınların, bedenî ve ruhî yetersizliği olanların ağır çalışma koşullarına göz yumuyor. Direneni, hakkını arayanı susturuyor. Grevi engelliyor, greve karşı lokavtı kullanıyor.

Çarptı mı deviriyor; kamu alanlarını halkın elinden alıp büyük sermayeye aktarıyor. Tarım alanlarını, çayır ve meraları tahrip edip amaç dışı kullanıma açıyor. Doğal ve kültürel varlıkları rant alanı yapıyor.

Çarptı mı yoluyor, talan ediyor. Gelirin yarısını yüzde yirmiye diğer yarısını yüzde seksene dağıtıyor. Zengini daha zengin yaparken vergiyi servetten almıyor, vergi yükünü dar ve sabit gelirlilere yüklüyor. Sömürünün her türlüsüne yol açarken emeği ezdikçe eziyor. Cinayeti kaza olarak tanımlıyor.

Aynı anayasa kuralları ile laiklik tanımını değiştiriyor. Gerici yaşam tarzı için dinsel özgürlüğü başat yapıyor. Gericiliğe karşı çıkanları dinsel özgürlüğü ihlal gerekçesiyle hapse tıkıyor.

Eğitimi ve sağlığı piyasanın en kârlı alanları haline getiriyor.

Yargıyı ele geçirmek için matematik oyunlarını yasa kuralı yapıyor.

İsteyenin siyasi parti kurmasına izin verip, seçimi demokrasinin olmazsa olmazı yapıp, parmak çoğunluğunu da tek başına iktidar koltuğunu işgali de demokrasiye bağlıyor.

AKP’nin hukuksuzluklarından, yargıdaki adaletsizliklerden, hukukta ve yargıda çifte standart uygulamalardan, yasalardaki iş güvenliği ihlallerinden, hukuk tanımayan sermaye birikiminden, hırsızlık, yolsuzluk ve talandan, rüşvetlerden, görevi kötüye kullanmaktan, gerçekten kazalardan, tehdit ve baskıyla iş halletmekten, adam kayırmaktan vs. söz etmiyoruz.

Sözün kısası, hukuk dışına çıkışlardan söz etmiyoruz. Fiilen, sermaye sınıfının emperyalizm güdümlü hukukundan ve onların yönlendirdiği, onların izin verdiği sözde “demokratik, laik ve sosyal” bir devlet hukukundan söz ediyoruz.

Ve hukuka sınıfsal bakıştan söz ediyoruz.

Sağı solu olmadığı varsayılan hukukun sağı solu da belli olmuyor. Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkıyor. İlahi gücün yerine aklın ürünü olarak ortaya çıkan hukuk, piyasanın ve gericiliğin gücüne hizmet ediyor.

Bu hukuk, tıpkı demokrasi gibi, polis devletiyle, İslami faşizmle, sömürü düzeniyle akraba…      

Birçok insan ve örgüt, bu baskı aygıtının kapısının önünden kaçmayı tercih ediyor.

Oysa o kapıyı kırmak gerekiyor.  

Eşitleştirme, özgürleştirme ve adalet için hukukta sol tavrı kararlılıkla göstermek ve yaşama geçirmek gerekiyor.