Haziran: Direniş ve seçim

Hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, hukuk ve yargının ayaklar altına alındığı, sömürünün ve gericiliğin tavana vurduğu, toplumsal yaşam tarzına her türlü el atıldığı ve siyasetin yozlaştığı ortamda devreye girdi 2013 Haziran Direnişi. Tarihe geçmekle kalmadı, “direnme hakkı”nı her an akılda tutma ve devreye sokma konusunda dersini iyi belletti; emekçinin güvenini sağlamlaştırdı.

Haziran Direnişi’nin hedefinde, toplumsal ve hukuksal meşruiyetini yitirmiş, kamu gücünü emekçilere karşı kullanmış, tüm hukuk dışılıkları hukuk kılıfına sığdırarak halkı baskı ve otorite altına almış bir iktidar ve bu iktidarı besleyen emperyalist/kapitalist ortaklığa ret çekmeyen düzen siyaseti vardı.

O günlerden bu yana ne iktidar değişti, ne de genel siyaset… Çok şey çok yönlü daha kötüleşti, daha yozlaştı. Aynı iktidar ve siyaset cephesi, bugüne kadar yaşadı ve küçük revizyon önerileriyle halkın karşısında seçim propagandaları yapıyor.    

Haziran Direnişi’nin yansımadığı yerel seçimlerden sonra genel seçimlere geldi dayandı bu çamur deryası. Ve yüzde onluk 550 milletvekili görünümlü parlamentoyla, düzenin devamı için seferber olundu. Hukuksuzluk aysbergini görmeyen ya da görmek istemeyen Yüksek Seçim Kurulu, bir iki sözcük yakalar mıyım diye partilere gözünü dikti.

Cumhurbaşkanı hukuksuzluklara ve Anayasa ihlallerine hız kesmeden devam ederken, AGİT ara raporunda bile Cumhurbaşkanının AKP lehine propaganda yaptığını saptamışken, YSK üç maymunu oynamaya, Anayasa Mahkemesi susmaya devam ediyor. Hukuksuzluğuna, yargı ile hukuksal kılıf bulan Cumhurbaşkanı ise ve daha sertleşiyor, daha saldırganlaşıyor; meydanlarda “beraber yürüdük biz bu yollarda” türküsünü söyletiyor. Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi’ne suç duyurusu yaparak da Anayasa ihlallerini sürdürüyor.

Cumhurbaşkanıyla, başbakan ve bakanlarıyla, yargısıyla, dayanakları olan Anayasa’yı, hukuku ve halkı yok sayarak, devlet içinde illegal yapı sergileyerek direniyorlar. Haziran Direnişi’nin intikamını alırcasına direniyorlar.          

Bu hukuk dışılığa, baraj partileri de, düzen hukuku ve yargısının içinde aradıkları kimi itiraz yolları ve meydan konuşmaları dışında izin veriyorlar; Erdoğan ve AKP kabusu artarak devam ediyor.

Hukuk ve seçim; tarihte ikisinin de uzun ve meşakkatli yolculukları var, olmazsa olmaz hale gelmişler. İkisi de hak mücadeleleri tarihinde rol almışlar.

İkisinin de neoliberal düzendeki ortak marifeti, sermayenin devam ve güvenlik aracı, ezilen ve sömürülenlerin, hakları ihlal edilenlerin umut kapısı olması. İkisi de meşru gözüküp, gayrimeşruluğu perdelemede mahir. Yani hem vazgeçilmezler hem de tuzaklarla dolu ve tehlikeliler. İkisi de AKP tarafından kullanılmaya büküldüler.  

Sınıfsal konumu açık Haziran Direnişi’nden, sınıfsal tartışmaya hiç girmeyen ama sermaye sınıfına hizmet konusunda seçim bildirileri net olan baraj partilerinin öne çıkarıldığı bir seçime gidiyoruz. Baraj partilerinin AKP karşıtlığı, emperyalist tasarılara, sermaye egemenliğine ve gerici güçlerin karanlığına dokunulmadan sürüyor.

2015’in 8 Haziran sabahı, baraj partileri hangi oy oranıyla Meclis’te temsil edilirse edilsin, tarihsel geçmişe ve seçim bildirilerine bakıldığında bu köleci sömürü düzeni ve dinci karanlıktan kurtuluş zor gözüküyor.

Meşruiyetini kaybetmiş bir siyasal iktidarın ve cumhurbaşkanı antetli liderin hukuksuzluğu içinde çırpınarak “birkaç iyi insan” için baraj partilerine takılıp kalmak, çökmeye yüz tutmuş yapıyı sürdürmekten başka işe yaramıyor.

Düzen içi, düzen hukuku ve kurumlarıyla sınırlı, masum mu masum görüntülerin arkasındaki gerçek ise sosyalist toplumu hedefleyen Komünist Parti’nin, AKP’nin zayıflatılmasıyla yetinmemesi; seçimi, yozlaşmış düzene karşı mücadele aracı haline getirmesi… Gerici diktatörlüğü, hırsızlığı, yobazlığı, cinayetleri, emperyalizmi ve sömürü düzenini sıfırlamayı hedeflemesi…

Komünist Parti, emperyalizmin, sömürünün, karanlığın serti ile yumuşağı arasında, düzen yanlısı adaylar ile aralara sıkıştırılmış birkaç ilerici aday arasında tercih yapmakla uğraşmıyor. Eşitleştirilmiş, özgürleştirilmiş ve gerçek adaletin sağlandığı bir toplum için artarak sürecek bir mücadelenin içinde. 550 kadın milletvekili adayı ile katıldığı seçim bu mücadelenin yalnızca bir parçası.

Oyumuz, sosyalist düzende yaşamak için güçlü, ilkeli, örgütlü ve kesintisiz mücadeleye… Oyumuz Komünist Parti’ye…