Gönderme hakkı

AKP hükümeti, Haziran Direnişi’nden bu yana, her türlü donanımla ve şiddetini artırarak halka saldırmaya ve kışkırtmalara devam ediyor. Hukuku ve devlet organlarını kullanarak halkı karşısına alması ve nefreti, katliamı işaret ediyor.

En doğal hak olan “direnme hakkı”nı kullanan halka karşı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gerekçe yapılarak baskı ve şiddet uygulamak olağanmış gibi gösteriliyor. Halk, saldırgan, savaşçı ve yıkıcı emniyet güçleri, koruyucu ve barışçı gösteriliyor. Hakkını arayanlar “haksız” hak ihlal eden, yaralayan ve öldürenler “haklı” gösteriliyor.

Eğer iddia edildiği gibi, ortada Anayasa’sı olan, bu Anayasa’ya uygun yasaları olan bir hukuk devleti var ise suç olmadan ceza olmaz. İdare ve onun içinde yer alan güvenlik güçleri, bırakın yaralamayı ve öldürmeyi, kişi özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuran bir yaptırım dahi uygulayamaz. Haydi “direnme hakkı tanınmıyor” diyelim en azından, birçok ilde direniş soruşturmaları açıp iddianameler yazan ve dava açan devletten, bu hukuksal yolculuğundan sapmaması, yargısız infazlara girişmemesi beklenir.

Sözde, “ölüm cezası” Anayasa ve yasalardan çıkarılmıştır. Ancak, polis şiddeti fiilen “ölüm” getirmektedir. Hem de Berkin’de olduğu gibi aylarca süren acılarla, vahşice, “ölüm” getirmektedir.

Kaldı ki, eğer ortada bir suçlu varsa, unutulmaz cezacı Faruk Erem Hoca’nın deyişiyle, “suçluyu kazıyın, altından insan çıkar”. Kaldı ki, halkı susturmak için kullanılan ve şiddete dayanak gösterilen hukuk, toplumdaki fiili eşitsizliği eşitmiş gibi gösteren, kapitalizmin soygununa ve gericiciliğe dayanak yapılan hukuktur. Düzenin Anayasası’nı bile tanımayarak, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerini yok etmek için kullanılan hukuktur istenildiği yere çekilebilen, mafya hukukudur.

Onlar, halka meydan okurken, şiddet uygularken hukuka dayandıklarının ileri sürenler. Onlar, yandaş ve kul olmayanları “düşman” görenler. Onlar, “barış istiyoruz” derken, şiddet uygulayanları ve yargısız infaz yapanları meşru görmeye devam edenler.

Onlar, manevi değerleri de devreye sokarak, gericileştirmeyi yerleştirerek halkı ve emeği sömürenler. Aslında meşru gördükleri, “ezilen halkın ezenlere boyun eğmesi”, “eşitsizliğin ve adaletsizliğin olağanlığı ve sürekliliği”… Onlar, aynı zamanda sömürü düzenini “özgürlük” ile özdeşleştirenler. Onlar, yasalar değiştiğinde, yargıdan kimi olumlu kararlar çıktığında, olumluluk bekleyip “düzenin değişmez niteliği”ni sorgulamayanlar. Onlar, bir sıkımlık canı kalan AKP ve bu “karanlıkların hükümeti”ni güçlü göstererek yaşatmaya katkıda bulunanlar.

AKP’nin, maddi ve manevi yaşama, hak ve özgürlüklere saldırısı, halkın can güvenliğini hiçe sayması, faşizmi hukuk diye satması, vahşice sömürmesi, yalnızca kötüler ve kötülüğe destek yapılan kul düzeniyle açıklanamaz.

Sorgulanmayan ya da sorgulanmak istenmeyen egemen düzene, piyasa düzenine, sermayenin sınırsız baskısına, sabitlenmiş sömürü ve adaletsizliğe, kamu kaynaklarından rant yaratılmasına, talana bakmadan, o düzenin içinde “iktidar arayışı”na girenler için de anlatılması gereken çok şey var.

“Kapitalizm, yönetim bunalımlarında devreye sokacağı siyasetçileri bulur, devleti, hukuku ve yargıyı devreye sokar, düze çıkar”, “bu düzen değişmez”, “seçimden seçime demokrasi”, “solcular iyi şeyler söylüyor ama seçim kazanamaz” kolaycılığını terk etmek gerekiyor. Terk ettirmeyi vazgeçilmez görev yapmak gerekiyor.

Demokrasinin kurum ve kurallarını istediği gibi kullanan, kendisine destek vermeyen halkı ve karşı politikalar üreten siyaseti yok sayan, Çanakkale TKP binasına baskında görüldüğü gibi siyasi partilere saldırıyı meşru sayan bir iktidara karşı, burjuva demokrasilerindeki “geri çağırma hakkı”nı kullanmak bile yetmez. Sığındıkları demokrasi ağacında bindikleri dalı kesmeye kalkışanlar, yaşadıkları ülkeyi talan alanı görenler, kendilerinden başkasını tanımayanlar, halkı köleleştirmeye kalkanlar ve sömürü düzeninin işbirlikçileri, geri çağırılmaya layık olmadıkları gibi layığını da bulurlar.

Onları “gönderme hakkı”nı (isteyen “kovma hakkı” da diyebilir) kullanmak gerekiyor. Asıl olarak da “bu düzen değişmeli” demek ve “emekçi sınıf adına ağırlık koyacak, halkın örgütlü gücünü daha da büyüterek siyaset alanına taşıyacak hamleleri” gecikmeden yapmak gerekiyor.