Dervişin fikri ve zikri

2002’de “değişim” diye diye geldiklerinde de bugün de düşüncelerine uygun konuşup davranıyorlar. Sıkıştıklarında çevir gazı yanmasın: “öyle demek istememiştik”, “şahsi görüşüm” vs…

İki temel hedeften hiç şaşmadılar: Birincisi sermayenin/emperyalizmin sınırsız tahakkümüne koşulsuz hizmet, ikincisi gerici yaşam tarzı…

Devleti, siyaseti, hukuku, parlamentoyu, yargıyı başkalaştırırken de, eğitimi, sağlığı, kamu alan ve hizmetlerini, bilimi ve sanatı başkalaştırırken de, toplumun yaşam tarzını başkalaştırırken de hep temel hedeflerine kilitlendiler.

Kimi marifetlerini iyi kullandılar. Düzen içi muhalefeti kendileri gibi yapmayı, liberalleri kendi yanlarına çekmeyi başardılar. Bu durum “onların başarısı mı, çemberin içindekilerinin kabullenmişliği mi” gibi tartışmalara konu olsa da sonuç değişmedi. Dik durduğu yanılsamasına kapılarak örgütsüzlük ve çaresizlik içinde kaybolanlar da çürümeyi yağ lekesi gibi büyüttü.

25 Nisan günü gericiliğe karşı aydınlanma eylemi için Meclis kapısının önünde açıklama yapılmasını bekleyen, parmak sayısını geçmeyen milletvekilleri çaresizliğin aynadaki görüntüsünü veriyordu.

Meclis arkalarında duruyor, üyesi oldukları siyasi partiler Meclis içinde oturuyor, birkaç milletvekili Meclis önünde birilerinin açıklama yapmasını bekliyor. Bu sahne AKP gibi bir siyasetin iştahını artırmaz mı? Aynı muhalefet yarın Meclis’in içinde “dokunulmazlık” oyununa girip, oyunu AKP kurallarına göre oynayacak mı?

AKP’nin yeni anaya teklifinde laiklik varmış. Yürürlükteki Anayasa’da da var.

Ülkede laiklik mi kaldı?

Demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle ceza alan parti AKP değil mi? Yaptığı anayasa değişikleri, aynı ilkeyi ihlal ettiği için Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen parti AKP değil mi?

Bu konuları sıkça anımsatıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin iki kararını kaynak olarak gösterelim ve okuyucunun bilgisine/arşivine bir kez daha sunmuş olalım:

(i) 30.7.2008 günlü, E.2008/1 (SPK), K.2008/2 sayılı Siyasi Parti Kapatma kararı;  

(ii) 5.6.2008 günlü, E.2008/16, K.2008/116 sayılı, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerine eklenen hükümlerin iptali kararı;

 

Laikliği “dinsel özgürlük” diye tanımlarken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Alevi yurttaşların başvurusu sonucu ihlalle hükmedilen siyasal iktidar da AKP.

Ülkede laiklik mi kaldı?

Meclis Başkanı sıfatıyla bir üniversiteye çağrılan şahıs, gerçek niyetin ve fiili durumun yeni anayasaya yansımasından söz etti. Gerisi takiye…

Hukukla ve yargıyla, başkalaştırmaların önüne geçilmiyor. Anayasa hükümleri aynı olduğu halde, laiklikle ilgili Anayasa Mahkemesi ve yargı kararları geçmiş ile bugün farklılaşıyor. Hukuk toplumu yaratmaz, toplum hukuku yaratır derken kastımız bu: egemen siyaset, diğer deyişle toplum içinde başkaları hukuku belirliyor. Yine o başkalarının emrine amade yargı da aynı hukuku yorumluyor.

AKP hukuk ve yargı tarihine liberalleri kıskandıracak kara sayfalar açıyor.

Aynı Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’na göre, siyasi partilerin propaganda amaçlı dinsel kitap dağıtımının hukuk ihlali sayıldığı günlerden, seçim meydanlarında dinsel kitap üzerine nutuk çekildiği günlere geldik.

Artık dinsel kurallar, hukuk metinleri içine yerleştiriliyor, yargıçlar dinsel simge taşıyıp kararlarında dinsel gerekçelere başvuruyor. Fetvalar, hukuk kuralı gibi sunuluyor.

Bu ülke ne onların karanlığına ne de düzenlerine sığar.

Sermaye sınıfının desteğiyle Türkiye’yi gericiliğe sürükleyen siyasi iktidarın basit oyunlarıyla oyalanıp çırpınan bir toplum olmak istemeyenler dimdik ayakta.

Kokuşmuşlukları, hırsızlıkları, katliamlarıyla sömürüyü içinde taşıyan düzeni yıkıp yeni bir ülke kurmak için, aydınlanma için öyle filizler yeşeriyor ki, kimse karamsarlığa kapılmasın.