Demokrasi yanılsaması

Ali Riza Aydın'ın “Demokrasi yanılsaması" başlıklı köşe yazısı 29 Kasım 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bir ülke tarihini çarpıtıp kendi dönemini sütbeyaz gösterme kurnazlığı, Erdoğan’ın Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği yazılı yanıtta da doğal olarak görülmektedir. Demokrasi mücadelesi uğruna hesaplaşmaları okudukça gururlanılacak, Erdoğan’ın mağduriyetini okudukça ağlamaya yatılacak bir üslup, çoğu bilgiye belgeye dayanmayan soyut, süslü anlatım, güllük gülistanlık bir ülke… Darbenin temel nedenini ve dayanağını göstermeyen, kendisinin dört elle sarıldığı ekonomi politiği saklayan bir ustalık…

Toplumun yaşam tarzında, devlet organizasyonunda, yönetim sisteminde yapılan ve yapılacak olan değişiklikler ve dönüşümler de “bay lider”in ağzından ve partisinden o kadar rahat ve emin anlatılmıyor mu? Kendilerinden başka kimsenin görüşü yokmuş, hatta kendilerinden başka kimse yokmuş gibi davranıyorlar istediklerini istedikleri zaman yapıyorlar, adına da “ileri demokrasi” diyorlar. Nasıl olsa, ne Meclis ve yargı, ne denetim organları, ne de toplumsal denetim çalıştırılmıyor.

Demokrasi denilince akla gelen ilk sözcük “halk” ise, devamında siyasal partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin gelmesi gerekiyor. Hem de seçimden seçime değil, her gün… Demokrasi, siyasal mekanizma dışında, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.

Genel seçimle de olsa birkaç partiyle meclis oluşturulması, o meclis içinden hükümet çıkarılması, o hükümetin gelecek seçimlere kadar istediği gibi yönetmesine rıza gösterilmesi, yasama organının ve yargı organının yürütmenin yönetim alanına dahil edilmesi, çıkar uğruna “anayasa” ile istenildiği gibi oynanması, devletin ve toplumun istenildiği gibi dönüştürülmesi demokrasi falan değildir. İstenilen üzerinde soruşturma ve kovuşturma yaptırılması, istenilenin yıllarca adil olmayan yargılama yöntemleriyle cezaevinde tutulması, istenilen soruşturmaların engellemesi, toplumun bizden-bizden olmayan ayrımına, dinsel, mezhepsel ve etnik ayrıma tabi tutulması, kimilerine sınırsız hak ve özgürlük tanınırken kimilerine sınırlama ve yasak getirilmesi, bilim yuvalarının susturulması, medyasından sanatçısına tüm toplumun baskı altında tutulması, halka korku salınması, emeğe ilişkin düzenlemelerin sermaye tarafından belirlenmesi, demokrasi değildir. Darbeyle yerleştirilen emperyalist destekli piyasa ve sömürü ruhu, gericilikle beslenerek yaşatılır iken, bu alanda hiç ödün verilmez iken, darbelerle hesaplaşıldığını iddia etmek de gerçekçi değildir.

Somut olarak halkı ve toplumu soyut “millet” ile özdeşleştirip, egemenliği bu soyut kavrama yüklerseniz “millet iradesi” ile Meclis’i özdeşleştirip, tüm görüş ve politikaları Meclis’teki milletvekillerine yüklerseniz anayasa dahil kural koyuculuk ile tek partiyi özdeşleştirip hukuku ve siyaseti tek partiye yüklerseniz tek parti ile lideri özdeşleştirip, tüm icraatı lidere yüklerseniz, bu sözde demokrasi denkleminden “bay lider” çıkar. Bırakalım halkı, basını, demokratik kitle örgütlerini, bilim yuvası olması gereken üniversiteleri, Meclis dışındaki siyasal partileri, Meclis’i, yargıyı yandaşıyla, üyesiyle, örgütüyle, belediye başkanıyla, milletvekiliyle AKP bile bu tek liderin çekim alanındadır. Merak edenler, Erdoğan’ın Darbeleri Araştırma Komisyonu’na yazdığı yanıtı okusunlar, buram buram “kendisi” ve “yanılsama” çıkar.

Sorulması gerekenlerden biri şudur: “Sermaye ve uluslararası yayılmacı güçler bu demokrasi denkleminin sonucundan hoşnut mudur?” Bağlı olarak, “bu denklemdeki demokrasi yanılmasını ortaya çıkarmak, siyasal iktidarın çıkarcı, baskıcı ve gerici düzenini durdurmak için sermayenin ya da uluslararası yayılmacıların hoşnutsuzluğu mu beklenecektir?”

“Seçimden seçime demokrasi” sevdası, demokrasiyi birkaç partiye ve lidere bağlayıp “kime oy vereceğiz, hepsi birbirinden farksız” yanılsaması, “onlar gelse sömürmeyecek mi” saplantısı, yerini halkın ve yaşamın gerçeğine bıraktığında görülecektir ki, içinde yaşadığımız gerçek daha anlamlı, daha sıcaktır.

Yaşam ile siyaset birlikteliğinin, kime ya da hangi (büyük büyük) partiye oy verileceği düşünülerek ya da sorularak geçirilmesi, seçimden seçime sandıkla buluşmanın demokrasi olarak algılanması, seçilmişlerin toplumsal denetime tabi tutulmasının benimsenmemesi, başkasına yapılan baskının kendine de yapılacağı korkusu, “demokrasi yanılsamasının” ortaklarını artırmaktadır. Etrafa bakılıp, kimlerin adaletsizlik ve eşitsizlik sarmalında eriyip kimlerin ihya olup köşe döndükleri görürlerse,kimlerin sömürdüğü kimlerin sömürüldüğü görülürse, yapılacak çok şey olduğu, başkalarından beklemeden bir şeyler yapılabileceği de görülecektir. Toplum için emeğini esirgemeyenlerin çabaları da, sömürü düzeninden kurtuluşun yolları da görülecektir.

Adalet, eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık, yanılsamalarla değil gerçeklerle kazanılır. Medyatik politika yönlendirmeleriyle ve politikacı tiplemeleriyle oyalanmak, “politik adam” peşinde sürüklenmek yerine, toplumsal gerçeği bilmek, sömürüsüz sınıfsız topluma geçişin yollarını da genişletecektir.