Çürümüşlük şakası ve seçimler

Kimi olaylara şaka desek “şaka”ya, komedi desek “komedi”ye haksızlık ederiz.

Odatv (16.4.2018) haberine göre Adana'da 155 Polis İmdat Hattı'nı arayıp kendisini “savcı” olarak tanıtan bir şahıs arkadaşlarını gözaltına aldırmış. Haklarında yakalama emri olduğunu belirttiği arkadaşlarının adresini verince polis belirtilen adrese giderek iki şahsı yakaladıktan sonra savcılığı arayarak bilgi vermiş. Savcılığın böyle bir talimat verilmediğini söylemesi üzerine soruşturma başlatılmış. Polis İmdat Hattı'nı arayan şahıs belirlenmiş ve motosiklet kazası sonrası tedavi için gittiği Adana Devlet Hastanesi'nde yakalanmış. "Dolandırıcılık" suçundan arandığı saptanan zanlı sorgusunda, iki arkadaşına şaka yapmak istediğini, bu nedenle kendisini 'savcı' olarak tanıttığını söylemiş.

Sahte savcılık ya da doktorluk oyunu oynamanın, polis kılığına girip soygun ya da silahlı saldırı yapmanın örnekleri arşivlerde bulunabilir. Karakol yakınında kuyumcu soygunu gibi manşetlere de rastlanır.

Piyasa bu… Noter onaylısı 500.- TL’ye, onaysızı 400.-TL’ye sahte diploma satmakla, bu diplomaları almakla; sahtecileri sözlerinde durdukları için övmekle donanımlı beceriler de var.

Ama Adana olayındaki gibi, sahte savcının telefon talimatıyla yakalama işine girişen güvenlik güçleri hukuksal meşruiyet yönünden sahte değil. Orada sahtelikten ve istisnalıktan öte bir durum söz konusu.

Güvenlik güçlerine her hal ve koşulda müdahale etme, engelleme, arama, yakalama asli iş olarak verildiğinden; iktidar partisinin siyaseten uyarıları bile gereği yerine getirilecek ihbar sayıldığından; iktidarın işaret ettiği her konuda her an alarmda olduklarından telefon talimatıyla harekete geçmemeleri olanaksız. İktidarın güvenliği toplumun güvenliğinin önünde olunca talimatın/emrin hukuksuzluğunu araştırıp soruşturmaya bile gerek duyulmuyor.

OHAL öncesi İç Güvenlik Yasası ve OHAL zaten “yürü” demişken makul bir tavır beklenemez. Devleti tüm kurumlarıyla ve kurallarıyla ele geçirmiş bir siyaset dururken toplumsal güvenlik gibi amaca yönelmek de beklenemez.

Kafka’nın “Dava”sı kadar mükemmel kurgulanmasa da “korku”yu egemen kılan “Korku Çağı”ndan beslenen siyasete bağlı güvenlik güçlerinin şaka simgeleri arasında olması şaşırtıcı değil.

Yalnız onlar mı, çürümüşlüğün kurum ve kurallarının kerameti kendinden menkul.

İşte demokrasinin olmazsa olmazı dedikleri seçimler, seçme ve seçilme hakları… Orhan Gökdemir’in o yerinde tanımlamasıyla “seçimi çaldılar”. Seçim her şeyiyle çalındı ama öz bırakılıp “erken seçim tarihi”, “ittifakla güçlenme”, “oyların çalınmaması” gibi talilerle uğraşıp duruluyor.

2 ay 6 gün öncesinde ortaya çıkıveren 24 Haziran seçimi önerisine sarılanlar ne OHAL’de seçimi, ne seçimde adaletsizliği hukuk yapan iktidarı akıllarına getiriyor. Mükerrer oy, mühürsüz pusula ve zarf, AKP’li sandık kurulları, ittifak nedeniyle ortaya çıkacak eşitsiz seçim pusulaları, seçmenin özgür iradesine müdahale gibi kaygılar yok. Seçime katılacak 9 parti dışında kalan 79 partiden çoğunun YSK antetli kararlarla ama egemen siyasetin tercihiyle seçimden uzak tutulmasıyla da ilgilenilmiyor.

Seçimin çalınması değil, sandık içindeki oylar ilgilendiriyor kimilerini. TBMM’nin anlamsızlaştığı; sözde yürütmenin özde devletin, adına cumhurbaşkanı denilen tek kişiye teslim edileceği seçimleri alma hevesindeki hırs toplumsal ve ekonomik ilişkilerdeki gerçekleri de unutturuyor. Somut durumu, ekonomi politiği analiz etmeden, yalnızca etiket üzerinden nasıl seçim kampanyası yapılır ki?

Piyasa bu… Artık seçimler de piyasada…

OHAL, hem de seçim tarihi belirtildikten sonra ikinci yılını tamamlamak üzere uzatılıyor. OHAL KHK’lerinin yasalaşmasıyla birlikte süresiz OHAL’leşmeye geçildi. OHAL ile getirilen sorumsuzluk/cezasızlık hali yasayla güvence (!) altına alındı. İşinden ve mesleğinden atılanlara yönelik soyut ve torba suçlamalar da yasa maddelerine yazılı. “Parti yasası” gücü ve yargının itaati devam ediyor.

Sorunların, Anayasa ve hukuk ihlallerinin çözümü, AKP keyfiliğinin kurallarını koyduğu seçime ve AKP Anayasa’sının yürürlüğe girmesine bağlanıyor. 

Asıl şaka, asıl komedi burada.

Gericilik, şiddet, savaş ve hukuksuzluk dünyanın düzenine dönüştürülüyor.

Sermaye sınıfının egemenliği dünyanın düzenine dönüştürülüyor.

“Dava”da Josef K.’nin dediği gibi “böylece yalan (ve sömürü), dünyanın düzenine dönüştürülüyor”.

Çürüdükçe çürüyor düzenin dünyası, çekim alanındaki insanları da çürütüyor. İşçi sınıfı ise partisiyle ve mücadelesiyle hem örgütleniyor hem halkın seçeneğini güçlendiriyor hem de ülkenin geleceğini aydınlatacak yanıtları üretiyor.