Cumhurbaşkanını ciddiye almak

Halk her seferinde uçlara giden, halkı kamplara ayıran, AKP’liliğini açık seçik ortaya koyup karşıtlara saldıran, anayasal tarafsızlığını ihlal eden cumhurbaşkanı konuşmalarına medyanın da desteğiyle alıştırılıyor.  Ancak esnafa özel bir misyon yükleyen tümceler arasında yer alan “esnaf gerektiğinde asayişi tesisi eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir” gibi öyleleri var ki ciddiye alınmasa da vahim alınsa da…

Güvenlik de yargı da devletin asli görevleri arasında; aynı zamanda anayasal ve yasal güvence altında. Özel güvenlik ya da arabuluculuk, kendine özgü yapılarıyla bu genel kuralın istisnası bile değil.

Yargı yetkisi ulus adına mahkemelere ait ve “kanunî hakim güvencesi”  Anayasa kuralı…

Suç ve cezalara ilişkin esaslar Anayasa’da belirtilmiş. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı, özgürlüğü ve güvenliği, temel hak ve özgürlüklerin korunması Anayasa ile güvence altına alınmış. Özgürlükten yoksun bırakma, yakalama, tutuklama hallerine ilişkin ilkeler Anayasa’da sayılmış…

Anayasa ve yasalar, Cumhurbaşkanı dahil herkesi bağlıyor. Cumhurbaşkanı hem devletin başı olarak hem de yürütme yetkisi ve görevini yerine getiren kamu gücü olarak, Anayasa’ya ve yasalara uygun davranmak zorunda. Görev ve yetkileri, sorumluluk ve sorumsuzluk halleri Anayasa’da sayılmış ve bu haller dışında Anayasa ve yasalara uymamak gibi bir serbestliği yok.

Görev ve yetkileri, sorumluluk ve sorumsuzluk halleri bütün olarak gözetildiğinde, Anayasa’nın öngördüğü anlamda siyasetçi de değil ya da siyaset özgürlüğü sınırlı.

Cumhurbaşkanlarının sözleri önemlidir, ciddiye alınmalıdır. Kendisi bir siyasetçi serbestliğinde olmadığından, sözleri ve eylemleri “devletin başı” ciddiyetiyle dinlenir. Örneğin bir siyasetçi, Anayasa’daki kurum ve kuralları değiştirme konusunda düşüncelerini özgürce söyleyebileceği halde cumhurbaşkanı devletin başı olduğunu, ulusun birliğini temsil ettiğini; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmesi gerektiğini düşünerek temkinli ve disiplinli davranır.

Bu anlamıyla cumhurbaşkanının, esnafı polislik ya da yargıçlıkla yükümlendiren sözleri, siyasi bir temenni olarak da algılanamaz. Yani ciddiye alınmaması söz konusu olamaz.

Cumhurbaşkanının her istediğini yapabilmesi her istediğini söyleyebilmesi en üst devlet insanı olarak olanaklı değilse, sınırını aşan sözlerinin ya da eylemlerinin de gözler, kulaklar kapalı kabulü olanaklı değildir.

Sokağı bölen, sokağı karakollaştıran ve mahkemeleştiren tehlikeli sözler en yukardan devletin başından gelirse, kimileri kendilerine misyon yüklemeye başlar ve kışkırtır ki bunun örneklerini Haziran Direnişinden bu yana fazlasıyla görüyoruz. Bu konuda yargılamalar sürerken yapılan konuşma, bir yandan gözü dönmüşleri cesaretlendirirken, diğer yandan yargıya da müdahale anlamındadır.

Daha kötüsü, her esnaf, “benim esnaftan ne farkım var” diyen herkes karşılaştığı her olayda kendisine polis ya da yargıç görev ve yetkisi yüklerse ne olacaktır? “Olağandışı bir yönetim şekli, kaotik bir ortam” sözcüklerinin de yetersiz kaldığı bir ortamın, hak ihlallerinin, yaralama ve ölümlerin sorumlusu kim ya da kimler olacaktır?

Bu tür misyon üstlenmeler için suç duyurusunda bulunursa hukuk devleti adına gereği yapılacak mıdır? Yoksa cumhurbaşkanı referans gösterilip takipsizlik kararı mı verilecektir?  

Ya da esnafın polisliğinden/hakimliğinden mağdur olanlar haklarını aramak için devletin polisine ya da mahkemesine başvurursa ne olacaktır? Devletin polisinden/hakiminden mağdur olanlar da esnafa mı başvuracaktır?

Peki, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı korucu önlem almakla yükümlü cumhurbaşkanının, anayasal sınırları aştığı, ihlal ettiği; açıklamalarının halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, halk arasında korku ve panik yarattığı, suça azmettirdiği, nefret duygusunu aşıladığı, kişilerin huzur ve sükununu bozduğu, genel güvenliği kasten tehlikeye soktuğu gibi savlarla suç duyurusunda bulunulmayacak mıdır?

Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla ortaya çıkacak her türlü kaosa devlete güven duygusunun zedelenmesini de ekleyebiliriz. Devlete güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmak, yasama ve yargı organları dahil herkesin görevi ise Cumhurbaşkanı istisnalar arasında değildir.

Bunlar hukukun konusu içinde ve elbette çözümlenmesi gereken konular. Hukukçular için de araştırma, inceleme ve fiilen çözüm arama konuları…    

Konunun bir başka yönü daha var ve önemli; hem hukukun hem siyasetin hem de toplumsal ilişkilerin bütünsel olarak ilgileneceği, pozitif hukukun dar kalıplarını aşan, daha yaşamsal ve daha gerçekçi bir yön… Bireyi ve toplumu, siyasetin güdümüne giren edimler altında ezmeyen bir yön…

Cumhurbaşkanının malum sözlerini düşünce ve kanaat özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü olarak ele almak; bu kapsamda görmek…

Makul ve mantıklı gözüküyorsa ve cumhurbaşkanlığı ciddi görülüyorsa söylenecek söz de bellidir: O zaman düşünce ve kanaatleri sebebiyle, bunları açıkladığı ve yaydığı gerekçesiyle suçlanan tutuklu/hükümlü kimler varsa derhal salıverilmeli, süren davalar da derhal düşürülmelidir.

Eşitlik, özgürlük ve adalet sözcüklerini dillerinden düşürmeyenlere önerimizi duyuralım. Bakalım sevdikleri bu sözcüklere ne kadar anlam yüklüyorlar? Eşitliği, özgürlüğü ve adaleti yalnız sömürü düzeninin sürdürülmesi ve kendi çıkarları için mi, yalnız kendi partileri, siyasetçileri ve liderleri için mi yoksa herkes için mi istiyorlar?