Çok telli saz

Ali Rıza Aydın'ın “Çok telli saz” başlıklı yazısı 4 Nisan 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hukukun çok telli saz olduğu, hangi teline vurulursa onun sesinin çıkacağı söylemi AKP yönetimine tam uyuyor. İşine gelmezse tel değiştiriyor ya da tele vurmadan gövdeyi tıktıklıyor. Arabuluculuk, Kamu Denetçiliği, Devlet Denetleme Kurulu, Meclis Araştırma Komisyonları gibi kurumlarla sözde denetim yaptırarak gerçekleri saptırmaya kalkışıyor. Yasamaya, istediği yasaları çıkartarak, yargıya istediği kararları aldırarak hükmediyor. Ölçüsü de belli: çifte standart, çift hukukluluk…

Müzakere sürecinde yasal güvence istenirken, “yasa yapamayız, yaparsak Anayasa’ya aykırı olur” diyor. Sanki Hükümet Anayasa dışı bir organmış gibi, “muhatap Hükümettir” diyor. İşine gelince “demokrasinin en önemli tecelli mekanı” olarak tanımladığı, halkın oyuyla oluşan Meclis, gelmeyince Erdoğan’ın onayladığı “akil insanlar”… İşine gelince yeni anayasa için uzlaşma yapacağı BDP, gelmeyince dağda “PKK ile öpüşen” işbirlikçi.

Suriye sınırındaki fiili durum ortada… İnsanlar, silahlarla cirit atıyor yetmiyor uçaklar silah taşıyor. Kurulu devlet düzenini yıkmak için AKP seferberliği sürüyor. Uludere olayı sanki hiç yaşanmamış ya da uzaydan gelenler yapmış kimsenin sorumluluğu yok. Hukuksal sorumlu bulunamadı denilerek, siyasal sorumluluk unutturuluyor.

Oysa Anayasa çok açık yazıyor: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz”, “Yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir”, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluşları ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” diyor. Bakanlar Kurulu, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden “birlikte sorumludur” diyor.

AKP’nin asıl derdi, ne demokrasi ne de Kürt sorununu çözmek. Hukuk devleti de müzakere de AKP’nin iktidarının devamı için araç. Gücü elinde tutmak için istediği gibi kullandığı, istediği gibi yönlendirdiği, istediğinde de vazgeçtiği araç.

Kavgaları kışkırtıp, buradan “egemen sınıfın çerçevesi” içinde uzlaşma çıkarmak, demokrasi nutukları atmak, yeni anayasa yapmak, otoriter anayasaya “demokrasiye geçiliyor” gerekçesiyle yüzde 91.37 evet oyu almak bu yurdun insanına hiç yabancı değil. Şimdi 12 Eylül filminin başka versiyonu oynatılıyor. O zaman kurucu irade Milli Güvenlik Konseyi idi, şimdi AKP ve hep “ben” diyen, “benim” diyen Erdoğan.
Tüm dikkatler, müzakere sürecinde ve bu sürece bağlanan anayasa pazarlığında. Önce başkanlık sistemi sonra da eyalet sistemi koz olarak çıkarılıyor. BDP bu pazarlıkta köşeye sıkıştırılıyor. MHP, “Türk-İslam”, “Kürt-İslam” buluşmasında, İslam üzerinde git-gele boğuluyor. Aslında her iki taraf da İslam içinde eritilmek isteniyor. CHP uzlaşmaya yanaşmamakla tehdit ediliyor. “Gerekirse tek başımıza anayasa yaparız” diyecek kadar gözü kara olan AKP, halkın önüne konulacak üç sandık için yeni anayasayı yapıştırıcı olarak kullanmak istiyor. Bu nedenle de süre baskısı yapıyor. Sanki her şeyi, tüm adaletsizlik ve eşitsizlikleri anayasa çözecekmiş gibi… Sanki yeni anayasayla vahşi sömürü düzeni bitecek, ezilenler ayağa kalkacakmış gibi…

AKP yıkmaya devam ediyor. Cumhuriyet’i, toplumsal kazanımları, hak ve özgürlükleri, aydınlanmayı, hukuku, laikliği, bilimi, sanatı yıkıyor. Karşı devrim için tüm karşıtlıkları hedef alıyor. “Barış kocaman yalan” diyen Roboski’lileri, işsizleri, emekçileri, direnen öğrencileri, ezilen halkı yok sayıyor. Meclis’i, yalnızca kendileri için, kendi yasaları ve anayasası için devrede tutuyor. Uzlaşma dedikleri de kendi önerilerinin kabulü. Hedefi ise gerici politikalarla bezedikleri yaşam tarzı üzerinde mutlak sermaye hakimiyeti ve istikrarı… Denetlenebilir olmaktan çıkıp istediği gibi denetlemeye sahip olma…

Aslında, burjuva hukukunun ne işe yaradığını da kendileri kanıtlıyor. Kendi anayasalarını kendileri uygulamıyor. Anayasanın kime hizmet edip kime etmeyeceğini kendileri belirliyor. Bu gözü karalıkla hâlâ yeni Anayasa deyip üç partiyi baskı altında tutmaya çalışıyor. Temsil ettiği sınıflar adına otoritesini sürdürmek ve gücünü yitirmemek için kullandığı hukukla, demokrasiyle alay ediyor.

Çok telli saz yetmiyor AKP’ye, orkestra yönetmek istiyor. Sünni İslam dünyasının orkestrasını… Oradan da tek sesi duyurmak istiyor: Emperyalizm… Sermayeye sınırsız serbestlik, emeğe alabildiğine baskı…

Rahat gözüküyor, ama toplumların tarihinin, “sınıf savaşımlarının” tarihi olduğunu unutuyor.