Çifte Standart Siyaset

Anayasa’yı, hukuku ve yargıyı, işine geldiğinde takan, gelmediğinde takmayan bir siyaset oyunu sahneliyor. Eş zamanlı olarak, “sınırsız ve keyfi” isteğe göre değişiklik yapıyor. OHAL’i ve KHK’leri tam gaz ileri…

AKP’nin yaptığı bu: tam keyfilik, tam liberalizm…

2017 Anayasası ve OHAL’siz yaşayamamak, kriz ve yozlaşmanın uzantıları. Düzen muhalefeti de bu meçhul yolculuğu meşrulaştırma aracı olarak görevde.

“Cumhurbaşkanı” ve “AKP genel başkanı” çakışmasıyla birlikte “AKP’li olma” modası da zorunluluğa dönüştü.

Bir yanda her türlü baskı ve kıyım, diğer yanda bu korku altında kenara sıkıştırılarak çaresizliğe itilen kamu görevlileri, memurlar, sözleşmeliler, işçiler; özetle tümüyle emekçiler…

Yandaşlık kesmiyor artık. Ya “partili” olacaklar ve sindirilerek düzene yamanacaklar ya da işsiz/mesleksiz kalacaklar, suçlu ilan edilecekler. “Ödül/ceza” yöntemiyle, emekçiler sınıflarından uzaklaştırılıyor, AKP’lileştiriliyor; devlet partileştiriliyor.

Partileşme yolunu, “tarafsız”lığı “taraflı”lığa çevirerek, AKP genel başkanı olarak, cumhurbaşkanı açtı.

Önce fiili durum, sonra Anayasa değişikliği… Önce kriz mağduriyetinde fırsatçılık, sonra sahtecilikle yüklü Anayasa oyunu…

Anayasa düzeyinde bile olsa, yazılı normlar bir anlam ifade etmeyebiliyor. Yazılı normların rolünü de siyaset belirliyor. Hukuk, siyaset karşısında hükümsüz...

2017 Anayasası’nın devlet yapısına hukuken baktığımızda, devletin başında “tarafsız hakem” niteliğini kaybeden cumhurbaşkanı, son zamanlarını yaşayan hükümet, işlevini yitiren yasama organı ve ipleri tamamıyla cumhurbaşkanının elinde olan yargı var. Ek olarak anayasal konumunu koruyan,“siyasi partilere üye olma” ve “siyasi faaliyette bulunma” hakları olmayan, seçimden seçime “seçme ve kayıtlı/koşullu seçilme” haklarıyla yetinen memurlar ve diğer kamu görevlileri görülüyor.

Siyaseten baktığımızda ise, devlet sahnesinde rol alanlar belli: Devletin başında AKP genel başkanı, son zamanlarını yaşayan AKP’li hükümet, işlevini AKP’nin meşrulaştırılması ve sömürü düzeninin sürdürülmesine adayan yasama organı, AKP damgalı ya da vesikalı yargıya ek olarak, yine AKP damgalı ya da vesikalı memurlar ve diğer kamu görevlileri faaliyette. Bu tabloya dinsel örtünme parçası olarak “türban”ın kamusal hizmet verenler tarafından kullanılmasını da eklemek gerek.

Hem cumhurbaşkanı AKP başkanı olacak, hem memurlar ve kamu görevlilerinin AKP damgalı ya da vesikalı olması istenip türbanlı olması tercih dilecek, hem de Anayasa’daki memurlar ve kamu görevlilerine siyaset yasağı hükmü korunacak.

AKP’li olursan siyaset serbest, olmazsan yasak... Bunun adı piyasa ama AKP’lilere açık piyasa…

Mevcut “kriz fırsatçılığı, baskı, kıyım ve OHAL” tablosundan yalnızca mağduriyet ve çaresizlik çıkmaz. “Zorlu siyasi mücadele” kulvarları çıkar.

Devlet, hukuk, dinsellik, kamu kaynakları, ücretli emek dahil her şeyin, kapitalizmin ve emperyalizmin ekonomi politiği olan “sömürü”ye tahsis edildiği ortamda, sınıfsal karşıtlıkla, emekçilerin de bu zorlu mücadele kulvarlarını doldurma, yeni arayışlara yönelme hakkı doğar.

İnsanlık ne kapitalizme, ne emperyalizme ne de onların çıkar oyunlarına mahkumdur.

İşçi sınıfının aklı ve umudu, kamu emekçilerinin siyasi faaliyette bulunma haklarına çifte standardı, sırf başkalarının çıkarı için normlarla yasak getirilmesini reddeder.

Borçlandırılarak, yoksulluğa ve işsizliğe terk edilerek, korkutularak, tehdit edilerek, susturularak piyasacı ve gerici düzene bağlanmak istenilen emekçilerin kurtuluşu için tüm yurttaşların siyasi mücadelelerinin önündeki engellerin kaldırılması, siyasi hakların kullanılarak tüm süreçlerde siyasetin içinde olunması esas olmalıdır. Toplumsal denetimin koşulları ve olanakları da siyasi koşullar ve olanaklarla özdeştir.

Kimse, AKP’yi ve genel başkanını, onların sömürücü ve gerici siyasetini taşımak zorunda değil.

Artık, demokrasi masumiyetine oynama, her türlü hukuksuzluğun ve keyfiliğin içine tepildiği “hukukun üstünlüğü”ne sığınıp kalma zamanı değil.

Sınıflar arası mücadelede “siyaset”; ekonomi, ideoloji ve kültür gibi birçok alan içinde önemli bir başlık. Bugün, yalnızca piyasacılara, yalnızca gericilere açık bir siyaset oyunu oynanmakta, emekçiler de bu siyasetin “kul”u olarak görülmekte. Amaç açık: sömürü sınıfının yaşaması için, sınıfsal karşıtları baskı altında tutma ve sindirerek mücadelelerini kırma…

Bu kaypak “siyasal karakter”, ne kadar çelişkili ve oynak olursa olsun, ne kadar uzlaşmacı ve demokratik görüntü verirse versin, emekçiler çok iyi bilir ki burjuva devletin “sınıfsal-sömürücü karakteri” değişmez.

Siyaseti yasaksız olarak tüm yurttaşlara açmak, “İslamcı faşist diktatörlük” anayasalarıyla değil, bu normları reddedip “Toplumcu Anayasa”nın yaşama geçirilmesiyle olanaklı.

Sosyalist devrim mücadelesinin yolunun açılması, “Toplumcu Anayasa”yı yapmak ve uygulamak için gerekli siyasi koşulların yaratılması ise sömürgeci siyasetin yasak zincirinin emekçiler tarafından parçalanmasıyla olanaklı.