'Barış'sız ülke

Bir arada yaşamanın, toplumsal insanlığın öznesi; Ritsos’un tanımıyla, “dünyanın masasındaki ekmek”tir barış.

Eşitsiz, özgürlüksüz ve adaletsiz dünyada, daha fazla eşitsizlik, özgürlüksüzlük ve adaletsizlik isteyenler, sömürmeye doymayanlar; savaşı asıl, barışı istisna haline getirdiler. Savaştan beslenmeyi, mülkleri kanla sulayarak genişletmeyi, emekçilerin canları pahasına sermayenin yaşam haklarını korumayı alışkanlık haline getirdiler.

Ordular kurdular ezilen insanlara asker giysisi giydirerek, silahlar ürettiler bilim insanlarını çalıp emekçileri sömürerek; silahlarını satmak için savaşlar çıkardılar, başka savaşlara çanak tuttular. Yetmedi, çeteler yetiştirip onları savaşa sürdüler. Çetelerine bombalar patlattırıp halkı, emekçileri, yaşlıları, çocukları katlettiler. Terör diye diye devleti ve hukuku katlettiler, hakları gasp etiler.

Kapitalistler, yalnızca silah ve savaş ortamından kazandıkları için değil, yeni mülkler için de sevdiler savaşı. Mülksüzleştirdikleri insanları nüfussuzlaştırarak da ezdiler. Emekçileri, sınıfsal karşıtlarını susturmak ve sindirmek için sevdiler savaşı. NATO’larıyla el ele vererek emperyalist emellerine ulaşmak için sevdiler savaşı.

Sıkılan her kurşundan, patlayan her bombadan, akan her kandan para kazanıyorlar.

Savaş düşkünleri, barışın sahtesini seviyor. Sömürülen ulusların, sömürenlere yamanarak sözde barış içinde yaşamalarını istiyorlar. Göçe zorlanarak yurtlarından edilen insanların, zenginlere dokunmadan ucuz işgücü olarak sözde barış içinde yaşamalarını istiyorlar. Emekçilerin patronlarla çalışma barışı içinde üretmelerini istiyorlar.

Onlar barışın sahtesini seviyor. İşçileri, kadınları, çocukları öldürüyorlar, barış diyorlar. Katliamlar yapıyor, talan ediyor, çalıyorlar, barış diyorlar. OHAL’li kıyımlara barış diyorlar.

Türkiye, barış sevenlerin çok iyi bildiği gibi, daha önce iki kez yaptığını bir kez daha yaptı: Terör örgütü adı verilen çetelerle bağlantı sözde gerekçesiyle ve OHAL’i bahane ederek Barış Derneği’nin faaliyetini durdurdu.

Gerçek gerekçe, Türkiye’yi yönetenlerin ve ortağı olduğu emperyalistlerin gerçek yüzünü tane tane açıklayan örgütlü barış mücadelesini susturmak; savaşı meşru kılmak.

Barış Derneği’ni ve faaliyetlerini izleyenler açık ve net tavrını bilirler. İzleyemeyenler ya da izlemekten uzak kalanlar da arşivleri karıştırsınlar; karıştırsınlar ki savaşçıların ve çetelerinin gerçek yüzünü, sözde barış isteyenlerin gözlerini, kulaklarını, ağızlarını kapatan ikiyüzlülüğünü görsünler. Barış istiyor gözükerek savaşa nasıl payanda olunduğunu anlasınlar.

İşte Barış Derneği’nin 1 Eylül 2016’da, Dünya Barış Günü Bildirisinde yazdıklarından bazı bölümler:

Dünyamız 2016 yılının Barış Günü'ne yine savaşlarla giriyor. Emperyalizmin yürüttüğü siyaset, büyük güçler arasındaki gerilimler, topyekûn bir savaş olasılığını gündemde tutuyor, hatta artırıyor. Ülkelerin egemenliğine yönelik askeri ve siyasi müdahaleler devam ediyor. Faşizm, dünyanın çeşitli noktalarında eski ve yeni yüzleriyle yeniden ortaya çıkıyor. Dünya genelinde barış tehlike altında.”

“Batı emperyalizminin Ortadoğu'da savaş ortamından vazgeçmeyeceği açıktır. ABD’nin Ortadoğu için 2010'lu yılların başlarında inşa ettiği model çökmüş durumda. Obama’nın başkanlığa seçildiği 2009 yılından itibaren, emperyalist ABD, bölgemizde doğrudan askeri müdahale ve istila yerine, iç bölünmeyi mezhep farklılığı üstünden kışkırtmayı tercih etmeye başladı. Bu yaklaşım, emperyalizmin Sünni akımları evcilleştirmesini ve bunlarla ittifak yapmasını öngörüyordu. Sünni mezhebine yaslanan bu modelin öncü örneğini Türkiye oluşturdu. (…) Ortadoğu, daha önce Afganistan ve Irak örneklerinde olduğu gibi dışarıdan silah zoruyla değil, iç dinamikler aracılığıyla ve esasen Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler’in, Türkiye’de AKP’nin eliyle dünya kapitalizmine teslim edilecekti. Emperyalizme uyumlu İslamcı faşizm. Model buydu...”

"Ne yazık ki ülkemiz de, hükümetin emperyalist siyasetin bir parçası olduğu bu ortamda büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. AKP hükümeti, Suriye'de aktif olan gericileri başından itibaren yoğun biçimde destekledi, politik meşruiyet sağladı, lojistik destek ve silah verdi, militan transferini kolaylaştırdı, ülke içinde örgütlenme olanakları sundu, iç politikada doğrudan milis gücü olarak kullandı. AKP iktidarının hazırladığı gerici iklim çeteler için çok elverişli bir yaşam alanı olduğu gibi, bu çeteler de gericiliğin derinleşmesine büyük katkıda bulundular. Ortadoğu’daki çok uluslu faşist-kiralık cihat çeteleri Türkiye’nin bir iç sorunu haline geldi.” 

Emperyalizmin ve onun işbirlikçisi bölge hükümetlerinin gerici çetelere verdiği desteğin herhangi bir demagojiyle ortadan kaldırılamayacak, üstü örtülemeyecek bir karşılığı var: Bu ülkelerin hükümetleri savaş suçu işliyorlar. Sadece masum insanların katledilmesi değil, cinsel saldırılardan tarihi mirasa yönelik saldırılara kadar pek çok fiil insanlığa karşı işlenen suç kapsamına giriyor.”

AKP hükümeti, varlığını ancak yüksek gerilimlerle sürdürebilir durumdadır. 15 Temmuz'da yaşanan gerici darbe girişimi, bu gerilim siyasetini körüklemiştir. Suriye topraklarına yönelik askeri müdahale, bu gerilim siyasetinin savaş biçiminde karşımıza çıkan bir sonucudur.”

“Türkiye’de çözümsüz hale gelen bir yönetim krizi vardır. Gündemde Türkiye’nin ‘eksen değiştirmesi’ tartışması değil, emperyalist ve yerli egemen güçlerin ve politik aktörlerin ülkeyi yeniden yönetilebilir hale getirme uğraşları vardır.”

Barış Derneği Türkiye’de barış mücadelesini emekçi sınıf temelli, antiemperyalist içerikli, uluslararası bir mücadele olarak tanımlayan tek barış örgütüdür. Bu geleneğin öncülleri 1952’de Türk Barışseveler Cemiyeti’ni ve 1977’de Türkiye Barış Komiteleri Derneği’ni kuran, sırasıyla Behice Boran, Mahmut Dikerdem ve yoldaşlarıdır.

Tamamına http://haber.sol.org.tr/toplum/baris-derneginden-1-eylul-dunya-baris-gunu-bildirisi-167804 adresinden ulaşılabilecek Bildiri, Kıbrıs’tan Yunanistan’a, göçmenlerden Kürt sorununun çözümsüzlüğüne, gericilikten nükleer tehlikeye, Avrupa Birliği’nden ABD’ye, Rusya’dan NATO’ya birçok konuyu işliyor. Her satırı, “Türkiye’nin savaşta, savaşın Türkiye'de” olduğunu gerekçeleriyle anlatan bir bildirisi bile Barış Derneği’nin varlığının kimleri ürküttüğü açıkça gösteriyor.

Vedat Türkali’nin dediği gibi, “barış için övgü yazmak, hele barışı savunma zorunda olmak gücüne gidiyor insanın”.

Barışa mühür, egemenlerin istedikleri gibi savaşmaları, istedikleri gibi sömürmeleri için vurulur; barışsız toplumu yaratıp, barışsız anayasa yapmak ve barışsız yönetmek için vurulur.

Barış mühür tutmaz, barış tutsak edilemez, barış yasaklarla yok edilemez. Barışın olduğu yerde savaşın yenileni, sömürü düzeninin vahşi ve gerici dünyasıdır.

Barışın örgütlü gücünün geleneğinde savaşa karşı olmak mutlaka “sınıfsal boyutu” içerir. Barış mücadelesi, “işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinin bir parçası” olarak yapılanır.

Kapitalistin işçiyi ezmek için istediği barış, gerçek barış değil. Gericinin halkı uyutmak için istediği barış, gerçek barış değil. Gerçek barış, sömürü ve gericilik ortadan kalktığında gelecek.