Bağımsızlık ve sömürü

Ali Rıza Aydın'ın “Bağımsızlık ve sömürü” başlıklı yazısı 07 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Memleketimin siyaset manzaraları, emperyalizme karşı olmak ile NATO’nun yanında olmak gibi keskin bir çelişkiyi yansıtıyor. Türkiye’nin, kurtuluştan gelen sınırlar içinde topraklarının bir başka gücün işgaline uğramasına, bölünmesine şiddetle karşı çıkılırken, NATO devreye girince suskunluk başlıyor. Oysa NATO’nun emperyalist askeri güç olduğu, toprakları işgal ettiği, ülkeyi korumak yerine tehlikeye attığı tartışmasız…
Bağımsızlık, bireysel anlamda da toplumsal anlamda da irade serbestliği ise, başka bir gücün egemenliğine bağlı kalmamak ise, davranışların, tutumun, girişimlerin herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenlenmesi ise, “emperyalizm-NATO” çelişkisi neden yaşanıyor ve siyasiler aracılığıyla topluma neden yaşatılıyor?

Bir başka çelişki de bağımsızlığın ulusal sınırlar gözetilerek savunulmasında yaşanıyor. Buna, “sınırsal bağımsızlık” da denilebilir. Yani, “emperyalistler ülkemizi bölmesin, sınırlarımız korunsun, ama sınırlarımız içinde istediklerini yapabilirler” deniliyor.
Siyasal bağımsızlık şiddetle savunulurken, ekonomik bağımsızlık ise bırakın ihmal edilmeyi, neredeyse yok sayılıyor. Başka deyişle emperyalizm ikiye bölünüyor siyasal yanı “hayır”, ekonomik yanı “evet” oyu alıyor.

Uluslararası sermayenin sınırsız baskısına karşı çıkanlar var. Ancak, onların bir bölümü de ulusal sermayenin sınırsız baskısını görmemezlikten geliyor. Buradan da uluslararası kapitalist sömürüye “hayır”, ulusal kapitalist sömürüye “evet” çıkıyor.

Statik dinsel yaşam tarzını, onun içindeki mezhepsel ayrımları ya da tek noktada yoğunlaşan etnik ve şoven bakışı benimseyip, akla, bilime, insanın ve yaşamın maddi gerçeğine yüz çevirmek de başka bir bağımlılık tarzı. Lâiklik üzerine biçilen giysiler de tam bir bağımlılık kılıfı… Tipik örnek eğitim, tipik örnek kadın… Tipik örnek, işçinin, emekçinin, ezilenin haklarını savunmak için kurulması gereken sendikal örgütlerin, bu hakların önüne dinsel ya da şoven etiketleri asan örgütlere dönüştürülmesi sömürüye karşı verilmesi gereken hak savaşımının, dinsel ve şoven kaygılara, egemen siyasete, daha yerinde deyişle başkalarının çıkarına teslim etmesi…

Hukukun üstünlüğünü kayıtsız koşulsuz savunanların düştükleri yanılgı ve konu hukuk olduğu için kurtulmakta zorlandıkları batak da benzer çelişkiyi yansıtıyor. İşin kolayı da, hukuku yorumlamakla yetkili yargıyı suçlamak oluyor. “Kurallar kimler için, neden konulmuştur neden kimilerinin çıkarı için değiştirilirler de toplumsal adalet için değiştirilmezler?” tartışmasını yapmayanlar, başkalarının kurallarına bağımlı yaşamaktan kurtulamıyorlar.

Kadın için yasalar çıkarmak, kadının bağımlılığını beyninden atamayanları yok etmediği gibi, kadın ve beden sömürüsünü çözmüyor. Yargı paketleri, torba yasalar adaletin katlini, hak ve özgürlük ihlallerini çözmüyor. Ne anayasal yargı ilkeleriyle ve yargı organlarıyla oynamak, ne Kuzey Atlantik Anlaşması’na “uluslararası hukuk belgesi” olarak bakıp NATO’yu savunmak, ulusal-uluslararası sömürüyü yıkmıyor.
Bağımsızlığın karşıtı, birey ve toplumun, kendi iradesiyle, ortak değerleriyle hareket edememesi, yaşayamaması, düşünememesidir iradesini başkasının ya da başkalarının yönlendirmesine, belirlemesine bırakmasıdır egemenliği kullanamamasıdır. Toplumun ve insanın maddi gerçeğini, esaret ve sömürüyü görememesidir.

Siyasal bağımsızlık uğruna mücadele edenler, ekonomik bağımsızlığı ihmal ederlerse, esaret ve sömürüden kurtulamazlar. Emperyalizm ile kapitalizm bağıntısını koparanlar sömürüden ve ezilmekten kurtulamazlar. Uluslararası sömürüye hayır diyenler, ulus içindeki sömürüyü görmezlerse ulusumuz bağımsız diye kendilerini kandırmış olurlar.

AKP’nin çabası ve gücüyle içine itildiğimiz ilişkiler yumağında, emperyalist emeller ve ABD hegemonyası ile birlikte asıl olarak kapitalizmin bulunduğu görülmedikçe, kapitalizmin ulusal-uluslararası gibi bir ayrımla yumuşatılamayacağı anlaşılmadıkça bağımsızlık gerçeği görülemez. Bağımsızlık savaşımındaki çelişkiler içinde bağımsızlık elde edilemez. Siyasal, kültürel, sosyal, ne olursa olsun, bağımsızlık savaşımı, bireyin ve toplumun, ulusal-uluslararası her alanda, her zaman, her koşulda vermesi gereken sömürü savaşımıdır.

Başta ekonomik olmak üzere her tür sömürüye karşı, sınıfsal bakış bütünselliği içinde savaşım verilmeden bağımsızlık kazanılmaz. Kapitalizmin, krizlerine karşın nasıl palazlanarak ayakta durduğu ve yayılma politikalarını yaşama geçirmek için, savaş dahil, her yola başvurduğu görülmeden bağımsızlık kazanılmaz. Sömürü ortadan kalkmadıkça, bağımlılık ortadan kalkmaz.