'Babam neden öldürüldü anne?'

24 Mart 1978 günü, silahlı çetelerin kurşunlarıyla Ankara’da öldürülen Savcı Doğan Öz’ün küçük kızı soruyordu bu soruyu annesine. O günlerden bu günlere hiç kesilmedi benzer sorular. Şimdi şiddet ve katliamlar sorduruyor, babaların, annelerin, evlatların, kardeşlerin, eşlerin, akrabaların; halktan, bizden insanların ölümlerinin nedenini…

Doğan öz, yaşamı, yaşadığı dönem ve yaşamına son veriliş şekli ile kısa süren ömrüne çok şey sığdıran bir yargı mensubu. Aydınlanmacı, ilerici ve cesur... Kısa ömründe yaptıkları, katledilmesi ve katillerinin cezalandırılmaması, hukuk ve yargının geçmişten geleceğe başına gelenlerin; neden öldürüldüğü de sömürü siyasetinin geniş bir özeti gibi.

Bugün devlet adına, hukuk ve yargı adına, neredeyse varlıklarını tartışacağımız, kuşkularla dolu günler yaşıyoruz. Güvencesizlik ve şiddet devletin nitelendirmesi haline geldi.  “Değişim”i değil “dönüşümü” yaşıyoruz; “başkalaştırmış” bir dönem yaşıyoruz.

Hukuk ve yargıdan devam edersek, hukuksuzluk hukukun, bağımlılık da yargının nitelendirmesi oldu.

12 Eylül 1980 darbe yönetimi dönemi ve 1982 Anayasası sonrasındaki tek partili dönem ile 2002 sonrası tek partili dönem, hukuk ve yargının kayda değer “başkalaştırma” dönemleri olarak öne çıkar.

Bu başkalaştırmanın ardındaki “akıl ve düşünce sistematiği” bir bütün olarak görülmedikçe, hukuka “üstünlük”, yargıya da “bağımsızlık” yüklemek yanılsamadan öteye geçmez. Üstünlük ve bağımsızlığı kurtarma çabasının başarısızlığı,  yetersizliğin değil kurulu düzene toz kondurmak istemeyen düzen içi muhalefetin marifetidir.   

“Kimin adına üstünlük, kim için bağımsızlık” sorularının yanıtı için belirli zaman ve mekan dilimlerinin dışına çıkılmalı, tarihsel gerçekler iyi okunmalıdır.

Bu kapsamda, 1980’ler öncesine de dönmek, Türkiye’yi içinde bulunduğu ulusal ve uluslararası ilişkilerle birlikte ele almak gerekiyor; düzen tartışmalarına girmek gerekiyor. Eşitsizliğe, özgürlük yoksunluğuna, adaletsizliğe girmek, nedenlerini tartışmak gerekiyor.

Tarihsel süreci didiklemek, unutturulanları anımsatıp masaya yatırmak ve tarihsel gerçeklere ve somut duruma bütünsel bakmak gerekiyor.

Hukuk ve yargıda akıl ve bilimin alanına dalan en sinsi düşmana, dinselleşme ve gericiliğe karşı mücadeleyi gündemden hiç düşürmemek gerekiyor.

Doğan Öz’den ders alarak, hukuku ve yargıyı, kendi dar ve ulaşılamaz gibi gösterilen alanından çıkarıp, toplumun alanına taşımak gerekiyor.

Doğan öz, bu bütünselliği, mesleğiyle, hukukçuluğuyla, sanatçılığıyla ve yaşamıyla gören ve yaşayan bir isim. Ona sıkılan kurşunlardan bu yana geçen zaman dilimi, hukuksuzluğun ve yargıya baskının farklı alanlarda ve boyutlarda artarak sürdüğünü gösteriyor.

Bugün Türkiye’nin katliamlar ülkesi haline gelmesinde, yargının bırakalım toplumsal denetimi, hukuksal denetimi bile yapamayacak cılızlık içinde olmasının payı büyük.

Görevini yaptığı için, kendisini düzenin şiddetine satmadığı ve insanlık adına dik durduğu için kurşunların hedefi olan bir savcının babasız kalan küçücük kızının sorduğunu sorma cesareti gösterip nedenlerini de arayamayan yargı dünyası, yalnızca kendisinin başına gelenlerden değil, tüm toplumun başına gelenlerden sorumludur.

Bugünün katliamlarını adi bir polisiye olay gibi gören yargı, Doğan Öz’ün katillerini aklayan yargının birikimsizliğinin ürünüdür.

Ancak, fiili eşitsizlik ve adaletsizliğin, sömürünün ve gericiliğin toplumundan adaletli hukuk düzeni çıkarmak, yalnızca adaleti arayan ve sorumluları sonuna kadar kovalayıp kavuşturan cesur yürekli yargı mensuplarının ve savunma insanlarının sırtına yüklenerek de gerçekleştirilemez.

Doğan Öz, bir şiirinde bu saptamayı, “Biz ki, adaleti tevzi etmede / Fukaranın anasını belleriz” diyerek açık olarak yapıyor.

O halde çözüm de belli: piyasacı, gerici ve işbirlikçi düzene karşı topyekûn mücadele…

Doğan Öz bu tür toplumsal mücadelenin neferi olduğu için öldürüldü… Katilleri de bu mücadeleyi yok etmek isteyen maşalar olduğu için cezalandırılmadı; yine bu mücadeleyi yok etmek isteyen düzen tarafından korundu.

Doğan Öz’e sahip çıkmak, O’nu cinayet kurbanı bir savcı olmaktan kurtararak topluma ait kılmak,  düzene karşı mücadeleyi güçlendirmektir.

Doğan Öz’e sahip çıkmak, insanlığa ve aydınlanmaya sahip çıkarak hukuku ve yargıyı, gerici karanlık batağından kurtarıp, eşitleştirilmiş, özgürleştirilmiş, adaletli bir düzenle buluşturmaktır.*

*2016 Doğan Öz Çalıştayının ilk etkinliğini, Hukukta Sol Tavır Derneği, YARSAV ve Atılım Üniversitesi Hukuk ve Sanat Topluluğu ortak etkinliği olarak Ankara’da Atılım Üniversitesi’nde dün gerçekleştirdik. Hukukta Sol Tavır Derneği olarak ikinci etkinliği 26 Mart Cumartesi günü 17.30’da Adana’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapacağız.