Aydınlanma durmaz, durdurulamaz

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’nin “Fiili Türk İslam Devleti” başlıklı Diyanet İşleri Başkanlığı Raporu’nun giriş bölümünde de belirtildiği gibi:

“Kapitalizm, bugününü kurtarmak ve geleceğini güvenceye almak için, yoksulluk, adaletsizlik, sömürü, talan gibi somut gerekçeleri sorgulama yetisini yitirmiş beyinlere”; “karın tokluğuna çalışan, zar zor geçinen insanların buna isyan etmemesini, eşitsizliği tevekkülle karşılamasını sağlayacak, sömürü düzeni sürerken sadece sabır vazedecek ‘manevi’ önderlere” gereksinme duyuyor.

Bunun için müfredattan ders kitaplarına, derslerden sınavlara, ders dışı dinsel eğitimden camilerde ibadet uygulamasına kadar eğitim ve öğretime bütünsel olarak el atılırken öğretmenler ve eğiticiler de unutulmuyor tabii. Soruşturma, kıyım ve baskıyla sindiriliyorlar, atanamıyorlar, yerleri de imam hatiplilerle, imamlarla ve müftülerle doldurulmaya çalışılıyor.

Zorunlu din dersi dedikleri aslında Sünni İslam dersi, sıkça vurguladığımız gibi bir dini anlatan ders Anayasa gereği zorunlu değil, isteğe bağlı. Ama Anayasa’yı dolanmak için adını “din kültürü ve ahlak bilgisi” koyuyorlar.

Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümleri kapatılıp, tüm ilahiyat fakültesi mezunlarının, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olabileceği bir hedef gözetiliyor.

Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği hikayesi karışık. İlahiyat fakülteleri ile eğitim fakülteleri arasında gidilip gelindi. Son durak ilahiyat fakülteleri oldu. Bununla yetinmediler, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümüne rağmen YÖK’ün de desteğiyle ilahiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik yapabilmeleri için formasyon olanağı tanındı.

Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğinden mezun bir kişinin açtığı dava sonucu, ilahiyat fakültesi mezunlarının din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak atanabileceklerine dair işlemin yürütmesi Danıştay tarafından durduruldu. Milli Eğitim Bakanlığı karara itiraz etti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu itirazı reddetti, yürütmeyi durdurma kararı kesinleşti.

Hukuk devleti, hukuk güvenliği ve eşitlik ilkelerine aykırılığa dayanan bu karar sonucu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğine atanabilecekler listesinden ilahiyat mezunları çıkarıldı.

İşin özü şu; din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, belli bir dinin davranış ve ibadet kurallarının eğitim ve öğretimi olmadığından, tarafsız, nesnel, tanıtıcı, tarihsel bilgileri din üstünlüğü kurmaksızın “mezhepler üstü ve dinler arası” perspektife sahip ve dinsel çeşitlilik   içermesi gerektiğinden bu dersin öğretmeni de özellikli bir bölümden yetişiyor. Dolayısıyla da ilahiyat mezunlarının formasyon alsalar bile din kültürü ve ahlak bilgisi dersi verememeleri, ancak imam hatip okullarında meslek derslerinin öğretmeni olabilmeleri gerekiyor.

Hukuk ve yargı bu konuda gereğini yaptı ama AKP pes eder mi? Bekir Bozdağ hemen açıklamayı yapıştırıyor. “Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümünü kaldıracağız” diyor ve “ilahiyat öğrencilerinin sorununu çözmek amacıyla, yargı kararını tanımayacaklarını”, “yasa çıkaracaklarını” söylüyor.

Bozdağ, zorunlu din dersi kararlarını da tanımadığını söylüyor. Orada durmuyor yargıçları ve bilirkişileri  “din eğitimi ve din öğretimi” arasındaki farkı bilmemekle suçluyor. Yasama organını da tanımıyor, “yasa çıkaracağız” diyerek yalnızca AKP’den oluşan bir yasama organı ifşa ediyor. “Danıştay’ı geçemedik, yasa çıkarırız” derken, yasaları denetleyecek olan Anayasa Mahkemesi’ni de incik boncuk sayıyor.   

Hukuksuzlukta, gericilikte, keyfilikte diretirken aklın ürünü ve Aydınlama’nın çocuğu olan hukuku da alet ediyorlar oyunlarına.

“Laik hukuk devleti” niteliğine sahip bir Cumhuriyet’te bir bakan ne laik hukuk devletini ihlal edebilir ne din duygularını devlet işlerine karıştırabilir ne devlet işlemlerinin yargısal denetimine engel olabilir ne de mahkeme kararlarını yok sayabilir.

Anayasaya karşın Anayasa tanımazlık yapılmakta ısrar edilirse ve bu ısrar tehdide çevrilirse cebir ve şiddet yoluyla anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmiş olur. Bunun için bireylerin ya da toplumun iradesini zorlamak suretiyle ifsat yani karışıklık çıkarma yeterlidir.

Anayasa’nın 24. maddesindeki yasaklama açık ve net: “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz”.

Hem dışarıya karşı Türkiye’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu, yargı yetkisinin ulus adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığını; hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkeme ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğini; yargının anayasada belirtilen ilkeler doğrultusunda bağımsız ve tarafsız olarak hiçbir makam, merciden emir ve talimat almadan karar verdiğini ifade edeceksiniz hem de işinize gelmeyen konularda yargı kararlarını tanımayacaksınız.

AKP’nin birçok siyasetçisi gibi bakan Bekir Bozdağ da sözleri ve eylemleriyle, laik hukuk devletini yok etme, yargı denetimine engel olma ve yargı kararlarını yok sayma suretiyle Anayasa tanımazlıkta ısrar etmekte ve bu ısrarını tehdide çevirmekte.

AKP, Cumhuriyet’in niteliklerini tümüyle ortadan kaldırmaya odaklanmakta. Müftülüklere nikahtan sonra Diyanet’in “boş ol” fetvası, siyasal islamın nasıl bir gelecek öngördüğünün emarelerinden yalnızca biri.  

Adı  “Anayasayı ihlal” olan “suç”a tabii yargı karar verecek.

Suç işleme pahasına parlamentoya ve yargıya baskı yapabilirler, eğitim ve öğretime el atabilirler, referanslarını tanrıya gönderebilirler ama insan aklı ve iradesinin egemen olduğu Aydınlanma’ya karşı duramazlar.

Aydınlanma, bu kadar açık hukuksuzluk, ihlal, baskı ve gericilik karşısında susmaz, susturulamaz. Çünkü Aydınlanma harekettir, gerçeğin hareketi… Durmaz, durdurulamaz.

Sömürücü ve gerici düzenin gücü Aydınlanma’nın ilerici gücünü karartmaya, “Sosyalist Aydınlanma”yı frenlemeye yetmez.