At izi it izi

Öyle bir tiyatro oyunu ki, bütün olumsuzluklar aynı anda sahnede… Ancak bu olumsuzluklar buluşması, seyirciye olumlu gibi sunuluyor. İşte AKP’nin yaptığı, en hafifiyle bu…

Salı günü başlatılan ve içinde her türlü entrikanın olduğu anlaşılan operasyon için AKP sözcüsünün açıklamasına bakılırsa, AKP, hukuk devletinin ve bağımsız yargının savunucusu… Her ikisine de el atılıp, AKP hukuku ve yargısı yaratılmamış gibi, hukuk devletinden, hukuk önünde eşitlikten, gerçeğin ortaya çıkarılmasından, masumiyet karinesinin gözardı edilmemesinden söz ediyor Hüseyin Çelik.

Herkesin hukuk önünde eşit olduğunu Anayasa da yazıyor. Oysa AKP tarihi, eşitsizlikle, adaletsizlikle, hukukta çifte standartla, uygulanmayan hukuk kurallarıyla, uygulanmayan Anayasa kurallarıyla dolu… Gerçeğin ortaya çıkarılmasında, yalnızca Deniz Feneri’ne bakmak yeterli… Ama biz, Ethem Sarısülük, Ali İhsan Korkmaz olaylarını ve davalarını da anımsatalım. Uludere’yi anımsatalım. Masumiyet karinesi denince, torba davalara bakabiliriz, tutuklu milletvekillerine bakabiliriz. Onlar daha karar verilmeden suçlu ilan edilmediler mi? Ancak daha sıcak olanı Haziran Direnişi: Yazılan iddianameler, açılan davalar bir yana, direnişe katılanlar -daha hakkında herhangi bir işlem yapılmadan- suçlu ilan edilmediler mi?

Her şeyin kendi mülkiyetlerinde olduğundan o kadar eminler ki, Bakan Çağlayan “bu soruşturmadan bir şey çıkmaz” diyor. Aslında Başbakan, “bırakın tehditleri, kirli iftiraları, seçim öncesi hesap sormayı, hesap sandıkta sorulsun” diyerek daha açık konuşuyor. Anayasa Mahkemesi’ni değiştirmesine rağmen, rüyasında Yüce Divan’ı görmüş olabilir.

Kul düzenine, kölelik düzenine o kadar inanmışlar ki, bu alandaki başarılarından o kadar eminler ki, ne demokratik toplum düzeni ne de hukuk düzeni… Kul düzenini sandıkla buluşturunca her şey tamam, her şey meşru… Sanki ülkede kendilerinden ve kullardan başka kimse yok. AKP tüm sahne oyunlarıyla at izini it izine karıştırmayı başarıyor gibi gözüküyor. Boyun eğenlere bu bulanıklığı kabul ettiriyor.

CHP üzerinde, aynı sahnede yer alması için oyunlar oynandığı da açık. Ama CHP üst yönetiminin artık saklanmayan “sağdan oy için sağa kayma” planına CHP tabanı olumlu yanıt vermiyor. Ama Haziran Direnişi’nin gümbür gümbür sesi, Sol Cephe’de buluştuğu yeni seslerle güç birliğini sürdürüyor. Ve CHP tabanı, “sağdan oy almak için sağa kayma” yerine “sağa giden, ezilen, sömürülen halkoylarının sola toplanmasını” istiyor. Haziran Direnişi’nde yapılamayanın bugün yapılmasını, AKP’nin üzerine gümbür gümbür gidilmesini istiyor. Bu amaçla Sol Cephe içinde, hem de CHP kimliğiyle bulunmaktan kaçınmıyor.

Sahnede oynananlar ve karşısına konulacak hedefler Sol Cephe tarafından o kadar net özetleniyor ki, gericiliğe, emperyalizme, sömürüye, AKP faşizmine karşı, “aydınlanma”, “yurtseverlik”, “eşitlik”, “özgürlük” yerleştiriliyor. Haziran Direnişi’nin nidaları yeniden ve yeniden vurgulanıyor: “Hükümet istifa”…

Her şey çok net hükümetin istifası, bu Meclis’ten iktidar seçeneği çıkmayacağını da içeriyor. Diğer anlatımla, emperyalizmin öngördüğü, “kendisiyle işbirliği yapacak iki büyük parti” projesi de reddediliyor. Bu projeye uygun yeni anayasa da reddediliyor. Asıl olarak da, neoliberalizm ve beslediği vahşi piyasa, köşe dönmecilik reddediliyor.

Sömürü düzeninin, gerici düzenin kucağına oturmaya devam edilecek mi? Yoksa ezilen halk, yurtsever ve aydınlanmacı güçle kucaklanarak, eşitleştirilmiş ve özgürleştirilmiş bir dünyada yaşamak için ayağa kalkılacak mı? Uzlaşılacak mı, mücadele mi edilecek?

AKP’nin yaşattıkları, kapitalizmin egemen olduğu dünyanın “özgür dünya” olacağı safsatasının çökmesinden başka bir şey değil. Onların iç çelişkileri kendilerinin olsun, artık “kapitalizmin kara kitabı”nı didik didik edenlerin güç birliği var.

Artık Türkiye’nin bir Sol Cephe’si var. Farklı siyasal örgütlenmelerin, aidiyetlerin birlikte mücadelesi için kuruldu ve hemen yerel meclislerin kurulması için kolları sıvadı. At izini it izine karıştıranların maskeleri tek tek düşüyor. Haziran Direnişi’nde ayağa kalkarak yürüyenler, artık koşuyor. Görev, yalnızca direnmek değil, yeni güçle yeni sonuçlara yönelmek…