Anılarla “komünistler” ve “Nâzım Hikmet”

Komünistlerin, AKP genel başkanı tarafından vatan hainliğiyle suçlanmasına gerekli yanıtlar gerçek vatansever komünistler tarafından layıkıyla verilirken iki haberle, 2008 yılına, resmi bir heyetle yaptığımız Letonya, Estonya ve Rusya’yı kapsayan inceleme gezisi anılarına döndüm.

Haberlerden birinde Rusların yarısından fazlasının yeniden Sovyet devleti kurulmasını istediği; diğerinde de ABD’de ırkçılık yükselirken “sol”un örgütlendiği anlatılıyordu.

Aslında sosyalizmi isteme, “sol”un güçlenmesi ve komünist örgütlenme konuları bu haberlerle sınırlı değil, kenarda köşede marjinale düşmüş de değil. Birçok nedenle kamuoyuna yansımıyor ya da yansıtılması engelleniyor.

Birincisi, neoliberal düzenin ve emperyalist baskının etkisiyle, insanlığın sınıfsal değerleri adına yanılsamalarla dolu bir dünya dayatılıyor. Kötüleme ve karalamaların yanına “bitti”, “kaldı mı ki” sözcükleriyle işçi sınıfına liberal saldırı ve sermaye sınıfının egemenliği ekleniyor.

İkincisi, sermaye egemenliğindeki sınıflı toplum, sınıfsız toplum gibi yansıtılıyor.

Üçüncüsü,  emperyalist tekellerin elinde olan iletişim ağı ya gerçekleri saklıyor ya da “yalan”ları haber diye yutturuyor.

Dördüncüsü, burjuva demokrasisinin “seçim”e bağlı nicel görüntülü büyük partiler dayatmasının koşulsuz kabulü sağlanıyor.

Bu genel nedenleri artırmak ve ayrıntılandırmak olası. Ama bir uyarı da yapılmalı. Görmek ve işitmek isteyenler ya da aklı gölgelenenler için dünyada “sol”, “sosyalizm”, “komünizm”, “örgütlü sınıf mücadelesi” konularında kaynak ve iletişim ağı sanıldığı kadar az değil.

Bunun için sömürü dünyasının yaygın iletişim ağına biraz uzak durmak, televizyonları kapatmak bile yeter.

Bu yazının yayınlandığı “soL Haber Portalı” okuyucuları ise hayli avantajlı. Çünkü dünyadaki komünistlerle bağlantı kuran, komünist ve işçi partileri ağının ve toplantılarının içinde aktif olarak yer alan Türkiye Komünist Partisi’nin birebir ilişki ve gözlemlerini anında okumak üstünlüğüne sahipler.

Buradan 2008 anılarına geçersek, herhangi bir turla, özel olanaklarla, kurumsal bağlantılarla ya da çalışma amacıyla Rusya’ya ya da SSCB’nin dağılması sonucu kurulan diğer ülkelere gittiğinizde ilk dikkati çeken konu (dikkat çektirilen demek daha doğru), sosyalist toplum döneminin hafızalardan sildirilmesi. Ama bu yeterli görülmüyor. Özellikle çaba gösterilen bir karalama ve yalan bilgi aktarımı var ki her alanda bunu gözünüze kulağınıza sokuyorlar.

Bölgede yaygın bir “yerel rehberlik hizmeti” söz konusu. Kendi rehberiniz olsa da hemen her yerde yerel rehberler devreye sokuluyor. Rehberlere iki görev verildiği anlaşılıyor: Bir, bildiğimiz rehberlik ve anlatım görevi; iki, bizdeki “komünizmle mücadele dernekleri” gibi sosyalist dönemi karalama ve yanlış tanıtma görevi… İki sözün arasına sıkıştırıveriyorlar niyetlerini ve kesintisiz yapıyorlar propagandalarını.

Letonya ve Estonya’nın başkentleri Riga ve Tallinn, Rusya kuzeyinden güneyine doğru bizim Leningrad (Rusya’nın Petesburg’u) ve Moskova olmak üzere seyahatimiz bu karalamalarla ve gerekli yerlerde uyarılarımla geçti dersem abartılı olmaz.

Moskova Metrosu turunda karşılaştığım hoş sürpriz hem yukarıda yazdıklarımızın hem de sosyalist devlet özlemi çekenleri anlatan haberin kanıtı niteliğindeydi.

2008’de Lenin büstünün yer aldığı metro istasyon girişinde (şimdi duruyor mu bilemiyorum) heyeti karşılayan Rus rehber, hatasız, yalan dolansız bir giriş anlatımı yaptı. Sorulara da doyurucu yanıt verdi.  Hoş sürpriz bu değil. Kısa süre sonra yanıma yaklaştı ve Azeri ağırlıklı sözcüklerle “komünist olup olmadığımı” sordu. Yanıt vermeden “sen” diye sordum, “evet” dedi.

Sorularımdan etkilenmiş olacağını düşünürken yanıt netti: “Komünist komünisti tanır”…

Bu resmi seyahatin en güzel ve doyurucu saatlerini Moskova Metrosunu gezerken ve tanırken geçirdim. Yoldaşım genel anlatımının dışında her fırsatta bana özel bilgiler aktardı.

Küçük kaçamaklarla dertleştik biraz. Seyahat boyunca dikkatimi çeken saldırı ve düşmanlığı, algılatma oyunlarını konuştuk. Çok merak ettiğim ama belki de resmi seyahatin içinde yanıtını bulamadığım soruyu sordum: “Bizimkiler nerede?”

Esprili şekilde güldü ve “kenarda köşede votka içiyorlar yoldaşım” dedi. “Bunun anlamını bilirsiniz, çoğunluk işsiz bırakıldı. Sistemlerinin içine almaktan çekindiler; dikkatinizi çekmiştir, yabancı işçilere ağırlık verdiler. Çaresizliğin ucuzluğunu kullanıyorlar. Benim gibi sınırlı sayıda çalışanlar pes etmiyor.”

Ayrılırken sarıldık, kucaklaştık yoldaşımla. “Votka esprimi yanlış anlama, uyuşukluğun değil canlılığın simgesi olarak söyledim.” dedi. “Belki biz yeniden devrime uzağız ama sizler, dışardaki komünistler o kadar uzak değil. Unutmayın biz buradayız.”

Tahsin Yücel’in “Gökdelen” romanındaki “yılkı insanları”nın yürüyüşünü anımsatan heyecanı duyarım bu anıları paylaşırken.

Yazıyı, Ulvi İçil’in soL Portalda’ki yazısına gönderme yaparak, aynı seyahatten başka bir anıyla bitireceğim. Kendisine söz verdiğim halde yazısına devam olarak yazıp gönderememiştim. Böylece sözümü kısmen yerine getirmiş olacağım.

SSCB dönemiyle ilgili olarak Rusya ve diğer parçalanmış ülkelerin tüm olumsuz çabalarına ve uluslararası sömürü düzeninin bu çabalara katkısına karşın yok edemedikleri değerler arasına sosyalist dönemin bilimsel ve kültürel katkılarını ve bunun içine de aynı seyahatte Moskova’da anıt mezarı başında resmi inceleme heyetine “Vasiyet” şiirini okuduğum Nazım Hikmet’i eklemek gerekiyor.

Karalamalardan biri de “kültürümüz yok edildi” şeklinde yansıtılıyor. Bunun içine “dil”i eklemeyi ihmal etmiyorlar. Estonya’da bir rehber “dilimiz” nutkunu tekrarlarken, Tallinn’de bir kitapçıdan aldığım “Nazım Hikmet Şiirleri” kitabını çıkararak itiraz ettim.

1965 yılında basılan ve Nazım Hikmet’in seçme şiirlerinden oluşan bu kitap Estonyaca idi ve yaşlı kitapçı bunu “Rusçanın dillerimizi baskıladığını söylerler. Gördüğünüz gibi 1965 yılında kendi dilimizle basılı bir kitap. Bunlar kenarda köşede kalmış örnekler değil, tam tersi çoğunlukta” diye vurgulamıştı.

İşte Ulvi İçil’in, Nazım Hikmet’in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanında geçen,  Türkiye’de “emekçiyim” sözcüğüyle yanlış olarak, Türkiye dışındaki bütün baskılarda “komünistim” sözcüğüyle doğru olarak yayımlandığını  söylediği ( http://haber.sol.org.tr/blog/kent-kultur-sanat/ulvi-icil/nazimin-yasamak...) şiirin sözünü ettiğim kitaptaki Estonya’ca çevirisi şöyle:

“Olen kommunist

olen pealaest jalatallani armastus,

armastus: nägemine, mötlemine, möistmine,

armastus: sündiv laps, liikuv valgus,

armastus: hälli riputamine tähtede külge,

armastus: terase valamine palehigis.

Olen kommunist,

Olen pealaest jalatallani armastus.

(Liepzip, 5 märts 1963)”

Bugün dünyada milyonlar “komünistim” diyerek hem “Enternasyonal Marşı”nı okuyor hem de kamusal kaynakları talan eden ve satan emperyalizme ve sermaye gruplarına karşı boyun eğmeyen yurtseverlik mücadelesi veriyor.

Nazım Hikmeti saygıyla ve özlemle anarak şiirin Türkçesini bir kez daha yineleyelim:

Komünistim,

Sevdayım tepeden tırnağa,

            sevda: görmek, düşünmek, anlamak,

            sevda: doğan çocuk, yürüyen aydınlık,

            sevda: salıncak kurmak yıldızlara,

            sevda: dökmek çeliği kanter içinde,

Komünistim,

            sevdayım tepeden tırnağa…