Akçalı cumhurbaşkanı

Kamu alanındaki akçalı (malî) işlerle cumhurbaşkanı sözcüğü bir araya geldiğinde, cumhurbaşkanlığı bütçesi, saraya ilişkin harcamalar, açılış adı altında yapılan halkoylaması propagandası harcamaları, OHAL düzeninde birçok kuruluşun mülkiyet devri yapılan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, devasa Türkiye Varlık Fonu gibi başlıklar akla gelebilir.

Biz bugün Anayasa değişikliği kanunu üzerinden başka bir başlık açacağız. Vergi ve benzeri akçalı yükümlülükler (m. 73) , dış ticaretin düzenlenmesinde ek akçalı yükümlülükler (m.167), olağanüstü hallerde getirilecek para ve mal yükümlülükleri (m.119), bütçe (m.161)  konularında cumhurbaşkanı yetkilerini inceleyeceğiz.

Dört konu da devletin en temel işleri arasında, dördü de yurttaşlık ödevi, yükümlülük, sorumluluk, kamu hizmeti yönlerinden halkı yakından ilgilendiriyor. Gelirin yeniden dağılımı ve vergi yükü yönlerinden de emekçileri yakından ilgilendiriyor. Sırayla bakalım.

(1) Vergi, kamu giderlerinin karşılamak üzere, herkesin akçalı gücüne göre ödemesi gereken bir yükümlülük. Vergi, resim, harç ve benzeri akçalı yükümlülükler ancak kanunla konulup, değiştirilebiliyor veya kaldırılabiliyor. Halen kanun hükmünde kararnameyle (KHK), değişiklik kabul edilirse cumhurbaşkanı kararnamesiyle (CBK) düzenlenemeyecek bir ödevden söz ediyoruz.

Buraya kadar sorun yok. Ama bu yükümlülüklerin “muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirlediği aşağı ve yukarı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi” şu an bakanlar kuruluna ait. Anayasa değişikliği halkoylamasından evet alırsa cumhurbaşkanına ait olacak.

Önemli bir yetki, bir anda vergileri kimileri için azaltıp, hatta sıfır oran uygulayıp kimileri için yükseltebilir. Bir anda kimileri bazı vergilerden muaf olabilir, istisna ya da indirim uygulanabilir; yani vergiden kaçınma yolları, öngörülemeyecek şekilde birilerinin önüne konulabilir. Karar sahibi tek başına cumhurbaşkanı. Kimler devletin kasasını dolduracak kimler kendi kasasını, kimlerin vergi yükü yükselecek, buna cumhurbaşkanı ve tabii ki onu etkileyen siyaset ve egemen güç karar verecek.

(2) Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında “ek akçalı yükümlülükler koyma ve kaldırma” yetkisi de Anayasa gereğince kanunla bakanlar kuruluna verilebiliyor. Bu yetki vergideki yetkiden daha farklı ve geniş, genel bir kanunla da verilmiş durumda. Anayasa değişikliğine göre bu yetki de yine cumhurbaşkanına ait olacak. Yetki, ek akçalı yükümlülük oyunlarıyla bir çırpıda büyük kazançlara neden olabileceği gibi, özellikle ithal malların fiyatlarını etkileyerek pahalılığa da neden olabilecek. 

(3) Anayasa değişikliğinde, OHAL ilanı cumhurbaşkanına veriliyor. OHAL’de yurttaşlar için para, mal ve çalışma yükümlülüğü getirilebiliyor. Anayasada, her ne kadar bu yükümlülüğün kanunla düzenleneceği söylense de, OHAL döneminde şimdiki OHAL KHK’lerinin yerini OHAL CBK’leri alacağından, burada da cumhurbaşkanına geniş bir yetki verilmiş oluyor.

(4) Anayasa değişikliğine göre kamusal gelirler üzerindeki “birey hükümeti” etkisi keskinleşirken, kamusal giderler ve sermaye lehine transferler ise aynı etkiyle keyfileştiriliyor. Kamu gelirlerinin nerelere nasıl harcanacağı, kimlere nasıl kaynak aktarılacağı, kamu mallarının özele nasıl dağıtılacağı gibi birçok konuyu kapsayan bütçenin sahibi de artık cumhurbaşkanı. Bütçe kanunu teklifi sözde TBMM’ye sunulacak ama “yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak” uygulanabileceğinden, bunun bir alışkanlık haline getirilmesi de olanaklı. Cumhurbaşkanı seçimiyle TBMM seçiminin eş zamanlı yapılması, cumhurbaşkanının partili olması ve parti başkanı olması, TBMM’nin işlevsizliği ve denetim gücünden yoksun bırakılması gibi unsurlar bu durumun emarelerini fazlasıyla gösteriyor.

Akçalı yükümlülükler ve bütçe, kamusal hizmet giderlerinin yükünün sermaye sınıfı dışına, emekçi halka yıkılmasının; vergi yoluyla alınanın harcama ve transfer yoluyla sermayeye pompalanmasının hukuka dayalı araçları aynı zamanda...

Devlet, kamu gelir, gider ve mallarıyla; işveren konumuyla ve işletmeleriyle; ekonomi, maliye, para, faiz, teşvik ve borçlanma politikalarıyla; kuralları, kararları, uygulamaları ve denetimleriyle, gelirin yeniden dağılımına ve bölüşüme müdahale eden en büyük örgüt. Bu müdahale, toplumsal baskılarla ortaya çıkan kimi frenlemeler dışında, devletin sınıfsallığının gereği hem kişiler arası hem de sınıflar arası eşitsizliğin, esasında da sömürünün artmasına hizmet ediyor.

Kapitalizmin ilişkilerine dokunmak istemeyen, hatta lehte müdahalelere ve desteklere girişen devlet “sosyal politikalarla” sömürüyü giderebilir mi? Tabii ki hayır.

“Birey hükümeti” yaşama geçerse, siyasi karar mekanizmaları da tek kişide toplanacak, sömürü kolaylaşacak, yük halkın üzerine doğru daha ağırlaşacak; gelirin yeniden dağılımı araçlarının sermaye sınıfı lehine çalışması daha da hızlanacak. Siyasi karar alma süreçlerinde ve denetimde söz sahibi olamayacak bir parlamento ve muhalefet de cabası…

Sömürüye doymayanlar, katmerli krizlerini aşmak için kendi kurallarını da bir bir yıkmayı hiç mi hiç sorun yapmıyor. Demokrasileri, hukukları, yargıları lime lime dağılırken tek düşündükleri daha fazla sömürü, daha fazla tahakküm, daha fazla gericilik… Tüm organları, tek kişinin elindeki tek anahtarla çalışacak devlet, sınıfsallığının gereğini daha kolay yerine getirecek; emperyalizmle daha rahat ilişki kuracak. 

Lenin’in deyişiyle, “çürümüş bir yasallık tarafından kemirilmiş parlamento” da bu sömürü ve tahakküme katılıp kendisini yok etmekten kaçınmıyor. Sonra da bütün yükü halkın üzerine yıkıp, sınır ötesi tepişmelerle zamana oynamaya, 16 Nisan’ı yakalamaya çalışıyorlar.

Sınıfsallığı unutturmak istiyorlar.

Akçalı cumhurbaşkanı düzeni tabii ki iyi değil, ama bugünkü düzen de iyi değil.

Anayasalı baskı ve otorite, anayasalı keyfilik, anayasalı hak ve özgürlük ihlali… Anayasalı adaletsizlik ve eşitsizlik, anayasalı gericilik, anayasalı sömürü… Yıllardır çöreklendi, gitmiyor.

“Hayır”, akçalı cumhurbaşkanı düzenini reddetmekten öte, yaşamımıza yapışıp kalan anayasalı çürümeden ve sömürüden de kurtulmanın ateşi olmalı. “Hayır” sınıfsal olmalı…