Kazı-Kazan

KENTİN SESİ- İZMİR Yazıları

Taraf gazetesi her gün düzenli olarak takip etmeye çalıştığım az sayıdaki gazeteden birisi. Daha doğrusu internet üzerinde takip etmeye çalıştığım gazetelerden biri.

soL gazetesinde bugüne kadar epeyce Taraf gazetesi eleştirisi çıkmış olmasına karşın benim de bir süredir naçizane bir Taraf eleştirisi yazma niyetim vardı.

Daha sonra Gelenek dergisinin son sayısında Kemal Okuyan'ın konuyla ilgili kuramsal bir uyarısını okudum ve açıkçası hak verip, Taraf eleştirisini yazmaktan vazgeçtim. Kemal hocanın uyarısı "yeni dönemin teorik meseleleri"ne dair birçok başlıktan sadece birisiydi:

"Yeni dönem dedik, ideolojik mücadele alanını tahkim etmemiz gerekiyor. Bu mücadele "sol içi" veya "kendinde" bir gündem değilse, sağ ile hesaplaşmadan başka bir şey olamaz...Şimdiye kadar bu mücadeleyi daha çok sağın sol içindeki etkisine, uzantılarına ya da ajanlarına karşı yaptığımız için zaman kaybettik, sonuç da alamadık." [1]

Bu uyarıyı elbette "sağın sol içindeki etkisi"ni önemsemeyelim anlamında okumak mümkün değil. Benim anladığım ciddi bir ağırlık merkezi kaymasına dair bir öneridir: İdeolojik mücadelenin odağına "Belge, Uras, Oran, Çalışlar gibileri"ni değil doğrudan sağın kendisini yerleştirmektir.

Ancak geçen hafta "Selanikte Bir İzmirli" başlıklı yazıma gelen az sayıda ama belirli bir temsil değeri taşıdığını düşündüğüm eleştiriler aldık. "Aldık" diyorum çünkü hem yazım nedeniyle soL da eleştiriliyordu hem de eleştirileri soL ekibi ile birlikte ayrı ayrı yanıtladık. Eleştirilerde güzel olan ortak nokta soL'u düzenli olarak takip eden ve soL'a aslında "toz kondurmamak" isteyen dostlardan gelmiş olmasıydı. Eleştirilerin nedeni ise yazıda ima edilen 9 Eylül tarihinin "tatsız bir olay" olarak nitelendirilmesiydi. Eleştirilerden birisi ne yazık ki bu yazı nedeniyle sanırım "dost acı söyler" durumunu epeyce aşıp soL'u Taraf'a beni de bir Taraf yazarına "benzetiyordu". Bu nedenle Taraf eleştirisini yazmaya karar verdim.

Yazıda rahatsızlık veren cümleler, eleştiri mektuplarında aynen alıntılanmış:

"Selanik'ten devam edeyim. Evet, Selanik İzmir'e benziyor. Ama ben benzemeyen noktalardan bahsedeyim, geri kalanı aynı diye düşünebilirsiniz. Selanik Aristo'nun şehri. Üniversite de, şehrin en büyük meydanı da bu büyük filozofun adını taşıyor. Yani İzmir'deki gibi, bizim için belki önemli ama halkların kardeşliği anlamında tarihteki tatsız bir olayın tarihini taşımıyor üniversitenin adı." [2]

Eleştirilere verilen yanıtlara karşı dostlarımızın yazdıkları, ortada "aşırı" bir hassasiyet olduğunu göstermiş oldu. Bu nedenle burada bir kez daha bir açıklamada bulunmayı gereksiz buluyorum. Ancak 9 Eylül tarihi ile ilgili olarak altını çizmek zorunda olduğum bir nokta var.

Yazıda Selanik ve İzmir arasında bir karşılaştırma yapıyorum. Karşılaştırmanın öznesi üniversiteler. Selanik'te evrensel bir ismin Aristo'nun adını taşıyan bir üniversite, İzmir'de ise tatlı ya da tatsız bulunur savaştan bir tarihin adını taşıyan bir üniversite, Dokuz Eylül Üniversitesi, 12 Eylül cuntasının 1982'de kurduğu üniversitelerden birisi var. Kısaca karşılaştırmanın bağlamı üniversitedir. Tüm dünyadaki üniversitelerin adını bildiğimi iddia edemem ancak bildiğim yüzlerce saygın üniversite arasında bir savaş tarihini adı olarak taşıyan yegane, bu kez "tatsız" demeyeyim, bu anlamda "utanç" verici bir üniversiteden bahsediyorum.

İzmir'de son yıllarda taşınmış olsa da bir "İlk kurşun anıtı"mız var. soL'daki ilk İzmir yazısında şöyle yazmıştım:

"İşgale karşı ilk kurşun bizim buralarda atıldı işgale karşı çıkan Yunan komünistlerini de daha İzmir yolunda gemilerde asan Yunan ordusuna karşı." [3]

Buna tamam. Ama "evrenselliğin" simgesi olması gereken üniversitenin adında "halkların kardeşliği anlamında tatsız bir olayın" tarihinin yazmasına hayır! İzmir'de ya da Tokyo'da ya da Selanik'te üniversitenin adının anlamını soran bir Yunanlı meslektaşa ya da yoldaşa "ha, o mu?, Sizi zamanında denize dökmüştük ya, işte o günün tarihi" demekten mutlu olabilecek bir bilim insanı ya da komünisti hayal edemiyorum.

"Selanik'te bir İzmirli" yazısına bir ek yapayım. Selanik'te ki konferans yemeğinde enternasyonalizme dair belirgin bir hava vardı. Bu nedenle sofraya konan çipuranın aslında bir Türk balığı mı yoksa bir Yunan balığı mı olduğuna dair kahkahaların eşlik ettiği neşeli bir "tartışma" yaşadık. Ancak genç bir araştırmacı aramızdaki benzerlik muhabbeti doruklarına çıkınca, benim yeri geldiğinde oldukça soğuk espriler de yapabileceğimden habersiz bir soru sordu: "Ailenizde hiç Yunanlı var mı?". Yanıtım kısa süreli de olsa aramızda epey soğuk bir hava estirmişti: "Benim bildiğim kadarıyla yok ama savaşı biliyorsun, o sırada neler olduğunu kim bilebilir ki?"

İki halkın birlikte yaşama kültürünü kanlı bir biçimde sona erdiren olay "tatlı" bir olay olabilir mi ?

***

Gelelim Taraf gazetesine. Ağırlıklı olarak okuduğum yazarlar Belge, Altan, Mahçupyan, Berktay, ve Kütahyalı. Derin bir tahlil yapmayı gereksiz buluyorum onun yerine başat "entellektüel" eğilimlerinin anti-komünizm ve post-modernizm olduğunu söylemek yeterli. Bu "derin entellektüel" eğilimin kaynakları da aynı ölçüde yalındır: kapitalizm ve emperyalizm aşığı olmak. Sonuç militan bir demokrasi savaşçısı gazete!

Bu tespitler de bulunmak için de basit bir "kazı kazan" işlemi yapmak yeterli. Kazımamız gereken şey Taraf'ta büyük puntalarla yazılan "demokrasi" kelimesinin etrafındaki yaldızlar.

Taraf'ta eşitsizliğe, işçi sınıfına dair en basit haber ve yorumu ancak işçi sınıfına düşmanca bir karşıtlık üzerinden bulabilirsiniz. İşçi ölümleri ve eylemleri yer almaz bu gazetede. Örtülü bir kapitalizm aşkının yanında büyük puntalarla "demokrasi" yazılır.

Bush'a fırlatılan ayakkabı tüm dünya basının manşetine yerleşirken, bu haber Taraf'ta hiç yer bulamaz. Örtülü bir empeyalizm aşkı dünya gazetecilik tarihine geçecek boyutlardadır ve yanında "demokrasi" büyük puntalarla yazılır.

Ayrıca Taraf gazetesinde öldürülen Baran Tursun için "gelmeselermiş Doğu'dan İzmir'e" diyecek kadar demokrat sadece bir kötü polis yazar var zannetmeyin (diğer demokrat iyi polis yazar sanırım kötü polisi eleştiriyordu bu beyanından ötürü). Taraf gazetesinde okuduğum yazıların neredeyse hepsinde iki "demokrat" polis var: Yine birisi iyi birisi kötü!

Murat Belge'nin son yazılarından birinde önce iyi polis konuşuyor[4]:

" "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" diye bağırmak, Türk kökenli olanlar içinde ayıp. Doğrudan doğruya, "ırkçı" ve "faşist" olduğu için kaldırılmalı." Doğru!

Sonra yazıda kötü polis sahne alıyor:

"Sözgelişi, Amerika Birleşik Devletleri'ni bu dediğim "normal toplum"un örneği sayabilir miyiz? Sayarsak, orada ne oluyor, ne yapıyorlar, bir bakalım. Öğrenciler ellerini yüreklerinin üstüne koyar ve "I pledge allegiance to the flag and to the nation for which it stands" (aklımda böyle kalmış) derler. Yani, "Bayrağa ve onun temsil ettiği ulusa bağlılığımı ("sadakatimi" de olabilir) beyan ederim." Doğrulukla eğrilikle, küçüklerle büyüklerle ilgili bir şey geçmez, hepsi budur. Sonra da bir dua okular ki bu bize çok "anormal" gelirdi herhalde."

Neden bizim "ant"ımızın yerine, sonu dua ile biten Amerikan "ant"ı öneriliyor? Bu son kazıma işleminin hediyesi de demokrasinin hemen yanında beliren bir "F-tipi" yazısıdır.

Sonuç olarak Taraf'taki polis yazar sayısını bulmak için basit formül öneriyorum: yazar sayısı x 2.

Ya soL ve Taraf arasındaki farklar? "Kazı-kazan" zor gelirse basitçe "iki resim arasındaki 7 fark" bilmecesi denenebilir.

İpucu: yazarların yakışıklı fotograflarının, yazılarının ve haberlerin orasında burasında bazen okumayı da engelleyen erkekli kadınlı pespaye reklam fotografları olan gazeteyi bulun. (bilmecenin yanıtı haftaya yayınlanacaktır.)

[1] Kemal Okuyan, "Yeni dönemin teorik meseleleri", Gelenek, sayı:101, Mayıs 2009

[2] "Selanik'te bir İzmirli", soL gazetesi, 21.05.2009

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/14255.html

[3] "İlklerin Şehri İzmir", soL gazetesi, 26.03.2009

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/11915.html

[4]Murat Belge, "Ant", Taraf gazetesi, 23.05.2009

http://www.taraf.com.tr/makale/5659.htm

Not: İzmir-Kent yazıları artık Cumartesi günleri yayınlanacaktır.