Homofobi

Referandumdan sonra “yetmez ama evet”çiler için argo bir ifade kullanmıştım. Bu ifade nedeniyle beni bir okuyucu cinsiyetçi, Roni Margulies diye bir adam homofobik ve Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay da sanırım şiddet düşkünü olmakla suçlamıştı.

Aradan çok geçmeden bir dersimde de bir öğrencinin cinsiyetçi bir söylem kullandığımı ifade etmesi bardağı taşıran son damla oldu. Oysa argo falan değil bayağı bir çalışma alanındaki önemli isimleri sayarken onlar için ‘en baba’ tanımlamasını kullanmamdan rahtsız olmuştu öğrenci. Tamam, ana diyeyim dedim baba yerine yine kabul görmedi. Herhangi bir cinsiyeti işaret etmemem gerekiyormuş.

Oysa ne çok seviyordum ‘en baba’ lafını. En baba cazcılar, en baba marksistler demeye bayılıyordum.

Cinsiyetçi olmak bir yana, türcü bile olmadığımı sanırdım. Bir yandan mühendislik alanındaki yapay zeka çalışmaları diğer yandan da evrim kuramı alanındaki yeni çalışmalar beni bu sonuca götürmüştü. Tanrıyı yeryüzüne indirip kendisini göklere çıkaran insanlık, yapay zeka ile birlikte yeniden yeryüzüne inebilirdi. Üstelik indiği yeryüzünde insan aynı zamanda evrimin doğal bir ereği ve sonucu olarak değil ünlü paleontolog Stephen Jay Gould’un söylediği gibi arızi bir sonucu olarak kendini bulacaktı.

Teknoloji üzerine çalışan antroplogların işaret ettiği gibi insanlık doğayla barışık, geçmişinde olduğu gibi yine biyotik teknikler geliştirebilirdi.

Aslında Marx da 1844 Elyazmaları’nda insan için tür tanımlamasını kullanıyordu Dünyadaki diğer canlılar arasında bir tür.

Tamam güzel de, yeryüzüne indirdik diğer canlılarla da eşitledik, bir tür olarak insanın kendi içindeki eşitsizlikleri ne yapacağız? Sınıfsal, cinsel, etnik ve kültürel ayrımlar ne olacak?

Aslında egemen ideoloji bizim en çok kafa yorduğumuz sınıf başlığı dışında da oldukça iyi çalışıyordu ve en azından kendi bildiğim müzik alanında bile çalgı seçiminden icra ve kayıt olanaklarına kadar erkekler ve kadınlar arasında inanılmaz bir toplumsal eşitsizlik vardı Marx ve Engels’in belirttiği gibi insanlık için ilk işbölümünün gerçekleştiği kadın ve erkek arasındaki biyolojik değil ama toplumsal olan eşitsizlik. Şimdi diğer cinsel kimliklerin örgütlenmesiyle çok daha fazla çeşitlenmiş bir toplumsal cinsiyet problemi kendisini görünür kılıyor, yeniden insanı düşünmek için de inanılmaz bir olanakla birlikte. Bir gün derste bir öğrenci kalkıp hocasına ders verebiliyor bu konuda. Sadece egemen olanın değil ezilenin bile ezildiğini anlayamayacağı bir ideoloji olarak bahsediyorum egemen ideolojiden. Lezbiyen, biseksüel, gey, transeksüel, travesti, kadın ve erkeklerden bahsediyorum.

Peki marksizm tüm bu eşitsizliklere dair bir garanti sağlıyor mu?

Bu konuda karamsar olduğumu söylemeliyim. En azından AKP’nin ‘marksistleri’ bu ülkede marksizmin sınıf konusunda bile ‘çuvalladığı’nın en somut kanıtı.

‘Egemen ideoloji’ bizim ağzımızı bozmuş olabilir ama Roni Margulies denen adamın bozulmamış bir yerini bırakmamış. Devrimci öğrencilere yaptığı el hareketinden anladık bunu.