Canlı Müzik

KENTİN SESİ - İZMİR Yazıları

Bir tür "muhafazakarlık" nedeniyle diye düşünüyorum, şimdiye dek katıldığım festival sayısı sanırım ikiyi üçü geçmez. Muhafazakarlığın bir kısmı "umutsuzluksa", diğer kısmının da tembellik olduğunu itiraf etmek zorundayım.

O festivallerde de arkadaşlar "sayesinde" kendimi içinde bulduğum tek etkinlik bir kaç caz konserini izlemek olmuştu.

Oysa sevdiğiniz müziği kalabalıklar içinde canlı dinlemek, müzikle kurulabilecek en güzel ilişkilerden birisidir. Elbette sevdiğiniz müziğin icracıları hala hayattaysa ya da hala değişmedilerse!

Bir konser olmasa da kalabalık içinde ilk müzik dinleme deneyimini bir diskoda yaşadım. Yazları bir kaç hafta geçirebildiğim dayımların Gümüldür'deki yazlığının yakınlarında bir diskoydu.

Lisenin ilk yıllarıydı, üzerimde paçavralar yoktu ama içeri adım atar atmaz tepeden tırnağa oraya ait olmadığımı hemen anlamıştım. Üzerimde paçavralar var gibi hissetmiştim.

Bilemiyorum, izleyerek büyüdüğümüz 70'lerin Türk sinemasındaki disko imgesinin bir etkisi de olmalı. Ait olamamanın sonucu utanma, küçümseme ve öfke karışımı bir duygu. Son kertede mekan "Tecavüzcü Coşkun"un mekanıdır.

Böylece canlı müzik yapılan mekanlara karşı bilinçaltımda bir antipati de gelişmiş olabilir.

Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın (CSO) konserine ilk ve son kez gidişimde de aşağı yukarı benzer şeyler hissetmiştim. Aşağı yukarı, çünkü biraz da bu ortam sanki ait olmak istediğim bir yer gibiydi. Olmadı.

Canlı müzik yapılan barların patladığı 90'lı yıllar bile o ilk disko deneyiminin etkisini silememiş olmalı. Yine arkadaşlar "sayesinde" bir kaç bar deneyiminin ötesine geçemedim.

İkinci disko deneyimini yaklaşık on yıl sonra Seferihisar'daki Tek-Gıda-İş Sendikası'nın dinlenme tesislerinde yaşadım. Bu kez karışık değil tek ve net duygu, öfkeydi. Nasıl olup da bir işçi sınıfı örgütünün mekanında işçilerin ve çocuklarının diskoda eğlenebildiklerine inanamamıştım.

***

Doğrusunu söylemek gerekirse sonraları bir yandan da sadece konserlerden ibaret olmayan, deniz kıyısında düzenlenen festivallere karşı da hep bir merak besledim. Platonik bir merak!

Demek ki bu tür bir festivale katılmak için davet edilmiş olmak gerekiyormuş. Sonunda geçen hafta sonu Rock-A festivali ile şeytanın bacağını kırmış olduk. 68'lerin Woodstock festivalinin küçük mütevazi bir Türkiye versiyonu gibiydi. Üstelik festival Gümüldür'deki disko deneyimi ile neredeyse aynı civarda Özdere'de bir çadır kampındaydı. Bu kez şanssızlığım hem yaş hem de politik olarak benim için oldukça geç kalınmış bir etkinlik olmasıydı.

Bu hafta yine bu kıyılarda, Seferihisar'da başka bir festival var: Dünya Genç İşçi Buluşması etkinliği.

Şu an festivalin yakınlarındayım. Uzaklardan belli belrsiz bir "Enternasyonal marşı" duyuluyor. Bu akşam da (Cumartesi) İnti-İllimani, Moğollar, Bandista ve Ahibba müzik gruplarının konseri var.

Festival Seferihisar'da ve aynı Tek-Gıda-İş Sendikası'nda!