Önce yobaza yobaz demeyi bileceğiz. Yobazı düşman belleyeceğiz. Yok efendim ötekileştirmeyeyim, aman da öbürküsüleştirmeyeyim diye diye yobaza meşruiyet kazandırmayacağız.
Olabildiğince karşıtlıkları belirginleştirecek, alabildiğince yobazı ötekileştireceğiz.
Herhangi bir dine inanıp özel yaşamında o dini yaşayan ile dinciyi, din alıp satanı, din tüccarını, siyasal İslâmcıyı, dinsellik dayatıcısını kesin ve net çizgilerle ayıracağız. Ayıracağız ve ikincisiyle dişe diş, göze göz savaşacağız.
İnsanlığın tüm ilerici birikimine savaş açan, arsızca, pervasızca tüm ileri değerleri yok etmeye çalışan siyasal İslâmcıya karşı laiklik bayrağını bir an bile elimizden bırakmayacağız.
“Laikçi”, “darbeci”, “tepeden inmeci”, “halkın değerlerine saygısız” diye diye bizden taviz koparmaya, aklımızı çelmeye çalışanları ciddiye almayıp doğru bildiğimiz yolda yalnız kalsak da yürüyeceğiz.
Laiklik kavramının içini boşaltmaya, laikliği “özgürlükçü laiklik”, “inançlara saygılı laiklik”, “sekülerlik” gibi müdahalelerle sulandırmaya çalışan liberal ihanet odaklarını elimizin tersiyle bir kenara iteceğiz.
“İnançlara saygılı laiklik” lafazanlığının aslında laikliğin tümden inkârı anlamına geldiğini bilerek, bu liberal hileye kanmayacağız.
Katıldığımız mitingin adı “Laik ve bilimsel eğitim mitingi” ise, o mitinge laiklik ve bilimsel eğitim talebiyle gideceğiz, “Yaşasın inançların özgürlüğü” gibi liberal soslarla bulandırılmış pankartlarla AKP değirmenine su taşımayacağız.
Göğsümüzü gere gere, gönül rahatlığıyla laikliği savunamayan her siyasal hareketi gerekirse ötekileştireceğiz, karşımıza alacağız.
Laik olmayan, laikliği küfür kabul eden, laikliği kavramsal olarak bozmak için önüne çeşitli sıfatlar takan, aydınlanmaya karşı çıkan tüm siyasal İslâmcıları, dinci gericileri, dincinin havuzunda takla atan liberalleri, yobazları ve ülkeyi bir yobaz tarlası haline getirmeye çalışanları külliyen reddedeceğiz.
Laikliği gerçek anlamıyla, yani “İnsan aklını ve yaratıcılığını her türlü vesayetten ve özellikle dinsel vesayetten korumak, güvence altına almak, aklın özgürleşmesini gerçekleştirmek; bunun karşısında dinsel inançları özel yaşam alanlarına ve siyasetin dışına göndermek” olarak algılayıp uygulayacağız.
Laikliğin herkese, her kesime, hepimize ama en çok da işçi sınıfına, ezilene, yoksula, sömürülene lazım olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmadan, sınıf mücadelesiyle laiklik mücadelesini birbirinden ayrılmaz bir bütün haline getireceğiz.
Laikliğin en güzel tanımlarından biri olarak da Nâzım Hikmet’in şu dizelerini sık sık tekrarlayacağız:
“Delikanlım!
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.”
Laikliği, aklımızın işleme düzeninin olmazsa olmazı olarak algılayıp o şekilde savunacağız.
“Laiklik, insan aklının özgürce çalışması önündeki bütün engellerin kaldırılmasıdır” diyeceğiz.
“Ama halkımız, fakat toplumumuzun değerleri” adı altında kadın düşmanlığını, bilim düşmanlığını, sanat düşmanlığını meşru ve haklı kılmaya çalışan gerici ablukaya karşı tam cephe savaşacağız.
Hiçbir AKP’linin yapmaya cesaret edemediğini yapan, yani TBMM çatısı altında kartona hadis yazıp sallayan CHP’liyi asla ve asla laik saymayacağız.
Şeriat isteyeninden tutun da Şeyh Sait bayraktarlığı yapanına, Nevruz kutlamasına Cuma arası vereninden Said Nursi’nin mezarının bulunması için seferber olanına kadar AKP’den rol çalmaya çalışan hiç kimseyi asla ve asla laik saymayacağız.
Türban meselesine “türban takma özgürlüğü” olarak yaklaşan; türbanın gerçek, sembolik ve siyasal anlamlarını görmezden gelen çakma laiklerin tümünü elimizin tersiyle itip ötelere, ötelere, çok daha ötelere öteleyeceğiz.
Prof. Taner Timur hocamızın “Türban, baş açma yasağıdır” şeklindeki farkındalık yaratıcı yaklaşımını dikkate alacağız ve kadınların özgürleşmesinin, kendini gerçekleştirmesinin yegâne yolunun laik bir aydınlanmadan geçtiğini hiç unutmayacağız.
Türbanın aslında sadece başları ve saçları değil, paraları, kasaları, kârları ve o rantiye düzeneğini nasıl örttüğünü her daim bilecek ve “Türban neyi örtüyor?” sorusunu sürekli yüksek sesle soracağız.
2013 Haziran’ındaki büyük sıçrayış ve dirilişi 2015 Haziran’ında sandığa gömmek için sahnelenen sinsi ve hain oyuna gelmeyeceğiz. Bu alçak liberal tezgâhı sol üzerinden ve solu o tezgâhın bir parçası haline getirerek gerçekleştirmek istediklerini fark edeceğiz; sosyalist solu ve Haziran direnişini Kürt ve Türk gericiliğinin yörüngesine oturtarak AKP gericiliğini yaşatmak ve tahkim etmek istediklerini göreceğiz.
Tavrımızı, duruşumuzu, rotamızı, yörüngemizi bu bilinç ve kararlılıkla öreceğiz.
Karanlığını yenmek için yobazın.
Kovmak için karanlığını yobazın.
twitter.com/_ahmetcinar_