'Yeni' dedikleri gericiliğe dair birkaç not…

Üniversite olmaktan çıkardıkları bir “üniversitenin” rektör seçimleri var.

Adaylardan bir profesör, seçim kampanyası için kendine “kurnaz” bir slogan bulmuş: Yeni Türkiye’ye Yakışan Üniversite!

Evlerden ırak!

***

Yeni Türkiye’yle yatıp Yeni Türkiye’yle kalkan bir ülke, gerçekten “ülke” kalabilir mi?

Bu “yeni” muhabbeti aslında pek de yeni değil.

1980’lerin sonu, 1990’larında başında “piyasaya” sürdükleri bir sıfat.

Cilalı, cafcaflı, parlak.

Aslında bomboş, kirli, ahlaksız.

Eski dünyaya karşı “yeni” dünya düzeni.

Ak saçlılara karşı “yenilikçiler.”

Eski CHP’ye karşı “yeni CHP.”

“Yeni” muhafazakârlar.

“Yeni” sağ.

“Yeni” merkez.

“Yeni” Osmanlı.

Ve nihayetinde… Yeni Türkiye.

“Yeni” kavramı, tek kutuplu, vahşi liberal, azılı gerici dünyanın sihirli formülü.

Kendi adıma başına “yeni” sıfatı takılmış her duruma ve olguya kuşkuyla, belli bir muhalefet şerhiyle bakıyorum.

Bugüne dek haksız çıktığıma tanık olmadım.

Hangi “yeni”nin altını kazısam, altından eskinin de eskisi bir “karanlık” çıktı.

Postmodernist gericiliğin yegâne ve değişmeyen sloganı: “Yeni”

“Eskidi” dedikleri aydınlanma, modernleşme, sekülerleşme, bilimsellik, akılcılık, kamuculuk, etik ve estetik: İnsanlığın ilerici birikimi.

Propagandasını yaptıkları, yere göğe koyamadıkları “yeni” ise, lafı hiç uzatmadan söylemek gerekirse, ortaçağ.

“Yeni” ortaçağ.

Bunların dilindeki, fikrindeki, zikrindeki “yeni”, aslında en “geri”dir.

Bırakınız cumhuriyetin temel değerlerini ve o değerlere ilham veren ilerici birikimi artık 2010’lar Türkiye’si Tanzimat’ın da gerisine düşmüş bir ülke.

Eskinin de eskisi bir ülke.

Tarihçiler ileride 2010’lar Türkiye’sinden söz ederken, modern anlamda ve bağlamda bir “ülke”den söz edemeyecekler. Ülkeyi var eden bir genel iradeden söz açamayacaklar.

Parçalanmış, atomlarına ayrılmış, yönsüz, savruk, başı sonu olmayan bir bulamaç ne idüğü belirsiz bir ucubeye dönüştürdüler ülkeyi.

Ülke olmayan ülke.

Ülke olmayan ülkenin bizi getirip bırakacağı yer bellidir: Üniversite olmayan üniversite. Hastane olmayan hastane. Adliye olmayan adliye. Okul olmayan okul. Gazete olmayan gazete. Haber olmayan haber. Kitap olmayan kitap. Yazar olmayan yazar. Edebiyat olmayan edebiyat. Savcı olmayan savcı. Yargıç olmayan yargıç. Parti olmayan parti. Muhalefet olmayan muhalefet.

İnsan olmayan insan: İnsansızlaşma!

İşte böyle bir tabloda her türlü barbarlık işlerlik kazanır.

Her türlü sömürü, her türlü zulüm boy gösterir.

Üstelik de sömürüden ve zulümden kurtulmak istememe, inatla ve ısrarla o kirin içinde kalmak isteme, debelendikçe daha da dibe batma hali bir hastalık gibi sarar her yanı.

Getirdikleri yer burası.

***

“Yeni” sözcüğü, bir tasfiye işareti de aslında.

Eskiyi, eskiye dair ne varsa, klasik ve büyük anlatılara dair ne varsa hepsini yok etme, iğdiş etme, mahvetme girişimi.

Her türlü kazıyıcı ve yok edici operasyonu, “yeni” cilasıyla aklama çabası.

Tüm kavramsal dizgeleri parçalamak, yerine de kavramsal düzenekler koyamamak.

İnsan aklını parçalayarak işlemez hale getirmek.

Aklı devre dışı bırakmak.

Kamusal alanı dinsel referanslarla düzenlemekten tutun da eğitimi imamhatipleştirmeye kadar gerçekleştirdikleri ne kadar icraat varsa, hepsinin dibinde, kökeninde, altında “aklı devre dışı bırakma” hedefi yatar.

“Yeni Türkiye” dedikleri bu!

“Yeni Türkiye”ye “yeni muhalefet” gerek: Majestelerinin muhalefeti!

O kapkaranlık, kopkoyu, islamofaşist diktatörlüğe meşruiyet kazandırıcı, o ucubeyi aklayıcı bir muhalefet.

***

Hafta sonu gerçekleşecek olan CHP Kurultayı da işte bu: Başına “yeni” eklenmiş bir CHP!

Yeni Türkiye’ye uyumlu, yeni Türkiye’de varlığını sürdürebilecek bir CHP!

Mehmet Bekaroğlu gibi bir gericinin Parti Meclisi’ne paraşütle indirileceği bir CHP.

CHP’nin ne olduğunu zaten biliyoruz herhangi bir ümit ya da bel bağlamış değiliz.

Ama CHP’nin tabanında yer alan, var olan ilerici, yurtsever, aydınlanmacı, kamucu, solcu insanların olduğunu da biliyoruz: Hâlâ neden orda durduklarını anlamadan, anlayamadan.

Yeni CHP, Bekaroğlulu CHP’dir.

12 Eylül 2010’daki referandumda oyunun rengini “Yetmez ama evet” olarak ilan eden Bekaroğlu’ndan söz ediyoruz. Yargıtay’ın Yargıtayyip, Danıştay’ın Danıştayyip, Sayıştay’ın Sayıştayyip haline getirilmesine, ülkede kopkoyu dinsel-faşizan bir vesayet kurulmasına giden yolun en önemli kilometre taşı olan referandumda “Evet” diyen bir Bekaroğlu’ndan söz ediyoruz.

Eski Refah Partili…

Eski Fazilet Partili…

Eski Saadet Partili…

Eski Has Partili…

Ama “Yeni CHP”li Bekaroğlu.

***

Kendini solcu olarak görüp de hâlâ CHP'de duranlar düşünsün artık!

Yıllar önce "Cumhuriyet AK Partisi" başlıklı bir yazı yazdığımızda kızıp öfkelenen CHP'li dostlar, Bekaroğlu'na da kızacaklar mı acaba?

***

Emperyalistler, “yeni” sözcüğünün anlamını bozarak içini boşaltmakta ve her türlü gericiliğin, barbarlığın, karanlığın meşrulaştırılması, haklılaştırılması ve yayılması faaliyetinde -ki bu faaliyet ideolojik bir faaliyettir- işlevsel açıdan elverişli bir silaha dönüştürmekteler.

Bu kavramsal bir destabilizasyondur. Emperyalistlerin ve onların Türkiye'deki işbirlikçileri olan AKP tayfasının “yeni” dedikleri, aslında en eskidir. En eskiyi bize yeni olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu işte en uğursuz rol, Kılıçdaroğlu'nun “Yeni CHP”sine düşmektedir.

Şu anda en en en eski olan Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP”sidir.

Türkiye'de Tanzimat öncesinden de geriye gitmeye, AKP tayfası "Yeni Türkiye" diyor!

***

Demek ki yeniden yepyeni bir Tanzimat'ın eşiğindeyiz.

Öyleyse sosyalist cumhuriyet için ileri…