Umut tüccarı: AKP

KENTİN SESİ-MANİSA Yazıları

Geçen pazartesi Vatan gazetesinde, Öge Demirkan ile İlker Akgüngör’ün ayakta alkışlanması gereken “gazetecilik örneği” bir araştırma haberi yayımlandı.

Bereketli Manisa Ovası’nı, Gediz Irmağı boyunca uzayıp giden köyleri, tarlaları adım adım gezmiş iki gazeteci.

Ortaya çıkan trajik tabloyu rakamlarla, fotoğraflarla sergilemişler.

Öge ile İlker dostlarımızı kutluyorum, sergiledikleri “gerçek gazetecilik” karşısında önümü ilikliyorum.

***

Manisa’nın Saruhanlı ilçesi.

Üzümün harman olduğu yer. Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştiği topraklar.

Saruhanlı’da kayıtlı çiftçi sayısı: 17 bin.

İlçenin dört icra dairesindeki dosya sayısı: 16 bin.

460 bin dönüm arazi ekilip biçiliyor Saruhanlı’da.

350 bin dönümü ipotekli.

Çiftçilerin nerdeyse tamamının uçan kuşa borcu var.

***

Koldere’de çiftçilik yapan Nedim İndibay’ın 100 dönüm arazisi var. İcrada.

Diyor ki: “Her yıl kurtarmak için daha fazla ektim. Ama daha da kötü oldu. Şimdi borcum 300 bin TL’yi geçti. Her gün jandarmadan kaçıyorum. Bazen intihar etmeyi düşünüyorum ama çocuklarım aklıma geliyor, vazgeçiyorum.”

***

Gediz Ovası’nın en önemli beldelerinden biri Koldere.

Pamuğu ve tütünüyle ünlüydü bir zamanlar. Doğu ve Güneydoğu’dan mevsimlik işçi gelirdi, ekmeklerini bereketli Gediz Ovası’ndan çıkarırlardı.

4 bin 500 kişinin yaşadığı Koldere’de evlerin yüzde 90’ı ipotekli.

Köyde jandarma gören, kaçacak delik arıyor. Herkesin borcu var, herkes hakkında yakalama emri var.

***

Bir banka müdürü ilginç bir şey söylüyor: “Bankalar çarkın dönmesini istiyor. Tarlaların ya da traktörlerin icra yoluyla satışı çözüm değil. Hatta traktörleri bile icraya çıkarmıyoruz, çiftçilerin karılarını yeddi emin yapıp çalışmalarını sağlıyoruz.”

“Yuh artık” dediğinizi duyar gibiyim.

Okuyunca ben de “yuh” dedim!

***

Saruhanlı Ziraat Odası Başkanı Aydoğan Okur’a kulak verelim.

Diyor ki: “Çiftçi bankaya kredisini ödeyecek durumda değil. Yetiştirdiği ürünü pazarda satabilirse onu harcıyor. Eline 10 TL geçerse onu harcıyor. Bir başka ifadeyle suyu pamukla içiyor. Bir banka kredisini başka bir kredi çekerek ödemeye çalışıyor. Neredeyse ipoteksiz tarla yok. Ama insanlar gururları yüzünden borçlarını açıklamak istemiyor. Ancak ipotek işlemleri sırasında bizden belge alınıyor. Şu anda ipotekli tarla 350 bin dönümü geçmiş durumda. Neredeyse yüzde 75’i ipotekli.”

***

Manisa Ovası, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en değerli tütününü yetiştiren bir ovaydı.

Bir zamanlar.

Şimdi bu ovanın çiftçisi, Güneydoğu’dan gelen kaçak tütünü içiyor.

Saruhanlı çiftçilerinden Ahmet Altınal diyor ki: “Burası birinci kalite tütünün yetiştiği yerdi. Şimdi sigaraya para yetmediği için Güney Doğu’dan gelen kaçak tütünleri bu sigaraların içine dolduruyoruz. Bize maliyeti 2.5 TL. Ama içinde ne olduğunu bilmiyoruz.”

***

İki gazeteci arkadaşımız, biraz da kuzeye uzanmışlar.

Manisa’nın kuzey ilçesi Kırkağaç’a. Kavunlarıyla ünlü Kırkağaç’a.

Önemli tarım merkezlerinden biridir Kırkağaç.

İlçede 11 bin kayıtlı çiftçi var. Çiftçilerin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatifi’ne, Esnaf Sanatkarlar Birliği’ne borcu 100 milyon TL’den fazla.

Tüm tarlalar ipotekli.

İlçedeki icra dosyası 6 bini geçmiş durumda.

Kırkağaç Ziraat Odası Başkanı Süleyman Boğaz’da şöyle diyor: “İlçemizde 240 bin dönümlük arazi üzerinde ekim yapılabiliyor. Bunların ancak 142 bin dönümü tapulu. Bundan 7-8 yıl önce zeytin, pamuk ve tütün yetiştirilirdi. Ancak pamuk ve tütündeki devlet politikaları yüzünden çiftçi para kazanamayınca bunları ekmemeye başladı. Ekonomik şartlar yüzünden çiftçi bankadan kredi çekerek tarlasını çevirmeye çalıştı. Şu anda tapulu olan 142 bin dönüm arazinin hepsinin bankaya teminat olarak gösterildiğini söyleyebilirim.”

Kırkağaç-Manisa arasında yol boyunca tarlalarda hep “satılık tarla” tabelası.

Çiftçi, köylü sıfırı tüketmiş durumda.

***

Şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim.

Az sonra okuyacaklarınızı geçen hafta Can Ataklı da yazdı.

Ben de biraz araştırdım çiftçilerle, köylülerle konuştum.

Olay doğru.

Köylerde “sadaka ekonomisinin” nasıl işlediğini gördüm.

Çiftçinin, köylünün hâli belli. Tarlalar, evler ipotekli. Borç gırtlağa kadar. Herkes perişan. İcra dosyaları havada uçuşuyor.

Devlet bankasının memurları, müdürleri, yöneticileri köyleri ziyaret edip çay-kahve içip dert dinliyorlar güya.

Köylüye diyorlar ki: “Hükümetimiz, borçlarınızın üç-dört yıla yayılması için çalışmalar yapıyor. Sabredin. Sıkıntınız geçecek. Borçlar uzun vadeye yayılacak, rahatlayacaksınız. Ama bu hükümet giderse, ne olur bilemeyiz, biz de devlet memuruyuz.”

Amaç başka.

Vermek istedikleri mesaj şu: “Borcun var, ama bu borç üç dört yıla yayılabilir, yeter ki oyunu iktidara ver. Başkası gelirse parayı senden söke söke alır.”

Bankacıların bu lafları, fısıltı halinde kulaktan kulağa yayılıyor.

Çiftçinin, köylünün bilinçaltına, “Ama bu hükümet gitmesin” düşüncesi sokulmaya çalışılıyor.

Sinsi bir propagandayla, aşağılık bir beyin yıkama yöntemiyle.

Umut pazarlıyorlar.

Umut satıyorlar.

İnsanlara “umut” yedirmeye çalışıyorlar.

***

Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye derler ya…

Şimdilerde…

Umut çiftçinin ekmeği… Ye Memet ye!

[email protected]