Sivas’ta yakanların iktidarı sürerken…

“İçerde mi adam” diye soruyor yanındakine.

“Herkes içerde” diyor yanındaki.

“Yak ulan yak” diyor beriki.

“Aha yaktılar ha, yaktılar” diyor öteki.

“Allah'ım bu senin ateşin” diyor sağdaki.

“Cehennem ateşi işte, kâfirlerin yandığı ateş” diyor öndeki.

“Çok güzel değil mi?” diyor arkadaki.

“Canavar gibi” diye cevaplıyor yandaki.

“Allaaaahü ekber” diyorlar sonra hepsi.

Tam 22 yıldır aynı şeyleri söylüyorlar. Sözleriyle, konuşmalarıyla, yazılarıyla, yapıp ettikleriyle, lisan-ı halleriyle…

“Yaktık, yine yakarız” diyorlar.

“Daha fazla Sivas” diye bağırıyorlar.

22 yıl önce bugün 33 yazar, şair, sanatçı, aydın ve 2 otel görevlisini; 35 insanı diri diri yaktılar. Yakanların avukatları, destekçileri, koruyup kollayıcıları tam 8 yıl sonra bir ABD projesi olan AKP adlı partinin çevresinde sımsıkı kenetlenip iktidara getirildiler.

Yakanların avukatlarının neredeyse tamamı AKP tarafından milletvekili, bakan, belediye başkanı yapıldı.

Yakanların yargılandığı dava “Zamanaşımına uğramasın” diye kanun teklifi verildiğinde, bu teklifi oylarıyla reddedenler AKP’lilerdi.

Katliamın zamanaşımına uğramasını engellemek için Ankara’da toplanan binlerce kişiye sert bir şekilde müdahale eden ise AKP polisi, yani imamın ordusuydu.

Davanın zamanaşımına uğradığındaysa, gözlerinin içi gülerek “Ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun” diyen Başbakan’ın adı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Sivas’ta yakanlar ile AKP’yi kuranlar arasındaki bağ organik bir bağ idi.

Sivas’ın Madımak Oteli’ndeki o vahşi ve cani yangın 2000’lerde tüm ülkeyi sardı. Üniversiteleri, liseleri, ilkokulları, adliyeleri, kamusal alanları, her yeri…

Tekelci sermayenin ve emperyalizmin ülkemize biçtiği gerici Türk-İslâm sentezi gömleğinin asli terzileri olan AKP ile MHP’nin ve türevlerinin çaktığı o kibrit, ülkeyi hâlâ yakıyor.

2 Temmuz 1993’ten sadece bir ay önce, 1 Haziran 1993’te kaleme aldığı bir yazıda Aziz Nesin şunları söylüyordu:

“İmam-hatip liseleri kurulduğu ve sayılarının artırılmaya başlandığı tarihten bu yana, hükümet aracılığı ile devlet, imam-hatip çıkışlıların ve o inançta olanların ellerine geçmeye başlamıştır. Memur olarak güvenlik güçleri içindedirler. Eğitim ve Kültür Bakanlığı kadrosundadırlar ve bütün bakanlıklarda etkili ve sözü geçer yerdedirler. Aralarında kendilerini hâlâ laik ve demokrat sananlar vardır ve bunların sayıları da günden güne azalmaktadır. Şeytan Ayetleri'ni çevirenleri, yayıp dağıtanları öldürürüz diyenleri koruyanlar, bugün artık devletin içine sızmış değil, devletin içine çöreklenmişlerdir. Aynı düşüncede olan savcılar, yargıçlar, kaymakamlar, valiler, yöneticiler günden güne artıyor. Şeytan Ayetleri olayını tek başına bir gericilik olayı olarak almak kesinlikle doğru değildir. Şeytan Ayetleri olayı, bir bütünsel gericilik ve bağnazlık olayının bir küçük parçasıdır. Asıl sorun devletin içinden dışından, bağnazlarca sarılmış ve kuşatılmış olmasıdır. Devletin içindeki demokrat ve laik güçlerin her gün daha çok azalması yüzünden devlet, devlete karşı duruma gelmiştir. Tehlikeyi görüyor ve gösteriyoruz. Çoktan beri tehlike çanları, SOS işaretleri verilmektedir. Olay Uğur Mumcu'nun, Turan Dursun'un, Bahriye Üçok'un ve daha birçok demokrat aydının öldürülmesi, Şeytan Ayetleri'nin yayımlanması gibi bireysel bir facia değil, toplumsal bir felakete doğru hızla gidiştir.”

Aziz Nesin’in bu yazısı bir kehanet değil, dünün ve bugünün verilerine bakarak yarını öngörebilmektir.

Sivas’ta yakanların iktidarı sürüyor.

Prof. Dr. Rennan Pekünlü’yü büyük bir kin ve nefretle yargılayanlardır Sivas’ta yakanlar.

Sivas’ta yakanlardır ülkenin tüm okulları imamhatipleştiren, üniversiteleri medreseleştirenler.

Zorunlu din dersini anayasal güvence altına alırken, laiklik savunusunu “bir suç gibi” gösterenlerdir Sivas’ta yakanlar.

Sivas’ta yakanlardır imamhatip mezunlarından vali, savcı, hakim, rektör devşirenler.

Akılcı ve bilimsel eğitimi kaldırarak, IŞİD’in Irak’ta yaptığı gibi “dine uygun yaşamayı öğretme” adı altında laiklik dışı eğitimi dayatanlardır Sivas’ta yakanlar.

Sivas’ta yakanlardır insanlarımızı yurttaşlıktan ümmetliğe itenler.

Tophane’de sanat galerisi basıp cop ve sopalarla insanlara saldıranlardır Sivas’ta yakanlar.

Sivas’ta yakanlardır İdil Biret’in Topkapı Sarayı’ndaki konserini basıp Fazıl Say’ı cezaevine atmak isteyenler.

Kadının özgürlüğüne vurulmuş en karanlık pranga olan, siyasal İslâmcılığın bayrağı türbanı kamusal alanların resmi kıyafeti haline getiren kadın düşmanlarıdır Sivas’ta yakanlar.

Son 13 yılın tüm bu karanlık tezgâhını AKP kurduysa; onun en büyük destekçisi, payandası, yardımcısı da MHP adlı gerici, NATO’cu, emperyalizm uşağı karanlık odaktır. Tekdirler ve birdirler.

22 yıl önce “Ya Allah Bismillah Allahü Ekber” sloganları, bozkurt, şehadet parmağı ve milli görüş işaretleriyle yan yana gelip 35 canı katledenlerin iktidarı sürüyor.

Geçen yıl Sivas katliamının 22’nci yıl dönümü nedeniyle, can kırımından son anda kurtulan yazar-şair Hidayet Karakuş’la yaptığım söyleşide şöyle diyordu Karakuş:

“Son 2 yılda 2 bin TIR silah ve mühimmat El Kaide’ye, El Nusra’ya ve şimdiki IŞİD’e gönderildi. IŞİD’e silah gönderenler ile Sivas’ta bizleri yakmaya çalışanlar aynı zihniyetin, aynı anlayışın uzantıları, aynı kaynaklardan beslenip yetişenler.”

Sermaye sınıfının desteği, emperyalizmin taktiği, Genelkurmay’ın ve NATO’nun himayesiyle siyasal iktidarını sürdüren gericiliğin çıkardığı yangını söndürecek yegâne güç; ilerici, kamucu, eşitlik ve özgürlükten yana örgütlenen halk olacaktır.   

Sivas’ta yakanlarla mücadele, onlara karşı topyekûn bilinçlenerek ve örgütlenerek olur; onların söylemlerini, eylemlerini, siyasetlerini, taktiklerini taklit ederek, onlar gibi davranarak, onlardan rol çalarak değil!

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_