Sınıflarından çıkıp sınıfıyla buluşan liseliler

Türkiye işçi sınıfı tarihinin kutup yıldızı 15-16 Haziran işçi direnişi.

46 yıldır burjuvaziyi, patronları, sömürücüleri tir tir titreten iki uzun gün.

Üreten ve yaratan işçilerin; güçlü olduklarının, sınıf olduklarının bilincine ve ayırdına vardıkları iki büyük gün.

Sömüren ve semiren patronlar, 46 yıldan beri hangi adımı attılarsa, hangi hamleyi yaptılarsa, “Bir daha 15-16 Haziranlar olmasın” diye hep.

Bugün işçilerin önemli bir bölümü 15-16 Haziran’ı unutmuş olabilir, emin olun ki patronlar o iki günü hiç unutmadı.

12 Mart 1971 faşizmi, 1 Mayıs 1977 katliamı, 24 Ocak 1980 vahşeti, 12 Eylül 1980 cellatlığı… Hepsi 15-16 Haziran’ın bir daha asla yaşanmaması içindi.

Bugün mücadele ettiğimiz gerici Erdoğan rejimi ve islamofaşist AKP diktatörlüğü neden 14 yıldır başımıza bela? Bir daha 15-16 Haziranlar olmasın diye!

Gericiliğin ve yobazlığın tarihi elbette daha eskilere dayanıyor ama… Bugün Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı koltuklarını işgal eden iki isim, 1970’lerde palazlandırılmaya, parlatılmaya, cilalanmaya, güçlendirilmeye başladılar. Taktisyenleri emperyalizm, sponsorları burjuvazi, destekçileri Genelkurmay oldu.

Tayyip Erdoğan-İsmail Kahraman ikilisi bir neden değil, bir sonuç: “15-16 Haziranlar olmasın” diyenlerin korkusu yarattı bu sonucu.

Her taşın altından çıkan imam hatipler bir neden değil, bir sonuç: “Bu ülkede patronların kahrolası saltanatı sürüp gitsin” diyenlerin korkusu yarattı bu sonucu. 

Ülkeyi kara bulutlar gibi saran islamofaşizm bir neden değil, bir sonuç: “İşçiler gün yüzü görmesin; biatını, bağlılığını, kulluğunu eksik etmesin” diyenlerin korkusu yarattı bu sonucu.

Şimdi 46’ncı yıl dönümünde o büyük direnişin… Cumhurbaşkanlığı koltuğundakini fena halde rahatsız eden bildiriler yağıyor memleketin liselerinden…

Ülkenin işçi adayları, anaları-babaları işçi olanlar, aldıkları ücretle geçinen ebeveynlerin çocukları… Ücretleriyle kendilerini ve ailelerini ayakta tutmaya çalışanların hane halkı… Liseliler… Ellerinde kalem, yüreklerinde öfke… “Boyun eğmeyeceğiz” bildirileri yazıyorlar… “Biat etmeyeceğiz” diyorlar… “Celladın yüzüne tükürüyoruz” diyorlar… Sınıflarından çıkıp sınıflarıyla buluşuyorlar…

Liseliler sınıflarında bildirilerini nakış gibi işlerken… İşçi ana-babalar, çalışan ve üreten veliler, ücretleriyle geçinen ebeveynler imam hatip okullarının önlerinde birikip “Okullarımızı geri istiyoruz” diye haykırıyorlar. İmzalar atıyor, dilekçeler yazıyorlar. “İmam hatipleri istemiyoruz” diyorlar. Zorunlu din dersi zorbalığına ve imam hatip dayatmasına karşı, çocuklarının aydınlık geleceğini savunmaktan milim geri adım atmıyorlar.  

Kaçak Saray’daki de rahatsız bu tablodan, burjuvazinin ahır bekçisi laiklik düşmanı gerici İsmail de… Öyle rahatsız ki, MÜSİAD’ın iftar sofrasında 15-16-17 yaşındaki liselileri diline dolamaktan çekinmiyor…

İyidir.

Montesquieu, “Despotizmin en önemli özelliklerinden birisi de, halk devrimlerine gebe bir rejim olmasıdır" der.

“İmam hatiplerinizi alın bu ülkeden gidin” diyen işçi ana-babalar ile sınıflarında bildiri yazan işçi çocuklarının bu gerici, bu insanlık düşmanı, bu yobaz diktatoryaya karşı öfkesi çoğalıyor, yoğunlaşıyor.

İşçi veliler ve işçi adayı liseliler, artık “üzgün” olmanın yetmediğinin farkındalar, “öfkeli bir bilincin coşkusunu” kuşanıyorlar.

Tam 46 yıldır “Bir daha 15-16 Haziranlar olmasın” diye her türlü saldırıyı, katliamı göz kırpmadan gerçekleştirenlerse hep aynı korkuyla yaşayacaklar.

Çünkü hiçbir zaman bu topraklardaki aydınlanmacı, laik, ilerici, eşitlikçi ve özgürlükçü damarı kurutamadılar, kurutamayacaklar… Kendileri kuruyup tarihin çöplüğüne gidecekler.

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_