Kır düğünü değil, 1 Mayıs!

Yarın 1 Mayıs.

Sık sıkı vurgulandığı gibi yalnızca bir “bayram” mıdır?

“Bayram” diye diye 1 Mayıs’ı bir şenlik, bir festival, bir kır düğününe çevirdiler zaten. 

1 Mayıs’ın tarihçesi bize bir gerçeği öğretir: 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve örgütlenme günüdür. 

Bu tanımdan yola çıkarak, cümleyi analiz etmekte yarar var… 

  • “İşçi sınıfının” günü… Sınıfa ait bir gün… Sınıf olduğunun bilincine varmışların; dünyaya, hayata ve insanlara sınıfsal bakış açısıyla bakabilenlerin günü. Sermaye sınıfının, sermaye sınıfı işbirlikçilerinin değil; sermaye sınıfının davulunu çalan, düdüğünü öttürenlerin değil. Sınıf tanımına kökten karşı çıkan gericilerin değil. Sınıfsal mücadeleyi aydınlanma ve laiklik mücadelesiyle birleştirebilmiş, bu iki mücadele alanının birbirinden ayrılamayacağını fark etmiş, insan aklının çalışma düzeneğinin önündeki tüm engelleri kaldırabilmiş ve kendisini sınıfa ait görenlerin günü. İşçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunanların, o çıkarları bilince çıkarabilenlerin günü. 
  • “Birlik” günü… İşçilerin, emekçilerin, yaşamlarını çalışarak sürdürebilenlerin yan yana duracakları; sömürülenlerin, kapitalist düzenin dişlileri arasında ezilenlerin, güçlerini “sınıfsal bilinç” paydasında birleştirecekleri gün. 
  • “Mücadele” günü… İşçi sınıfının, sermaye sınıfına karşı mücadele günü! Sınıf mücadelesinin günü. Kendi tarihsel çıkarlarını gayet iyi bilen ve o çıkarlardan en ufak bir geri adım bile atmayan sermaye sınıfına karşı, işçi sınıfının açtığı tarihsel mücadelenin günü. Patronların, para babalarının, sermaye sahiplerinin, sömürücülerin ve onların siyasal, ideolojik, fiziksel, psikolojik şiddeti karşısında milim taviz vermeden, kendi sınıfının çıkarları için mücadele edenlerin günü. 
  • “Örgütlenme” günü… İşçi sınıfının sermaye sınıfına karşı örgütleneceği, örgütlenmeyi mücadelenin önemli ve öncü adımı olarak göreceği bir gün. “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” diyenlerin, sınıfsal bilinci merkeze alarak örgütlenmeyi düşüneceği, örgütlenmenin olanaklarını tartışıp arayacağı gün. 

Evet… İşçi sınıfının birlik, mücadele ve örgütlenme günü. 

Bunca vurgulamamın bir nedeni var elbette. 

Son yıllarda 1 Mayıs meydanlarında demokrasi çığırtkanlarından tutun da antikapitalist Müslümanlara kadar, Seyit Rıza posterlerinden tutun da sermaye sınıfının temsilcilerine kadar pek çok yüz, isim, pankart, slogan, mesaj, grup görmeye başladık. Farklı etnisitelere, farklı inanışlara, farklı mağduriyetlere sahip insanların ve toplulukların 1 Mayıs’a gelmeleri elbette güzel. 1 Mayıs’a sahip çıkılması tabi ki hoş. Ancak bu durum, 1 Mayıs’ın, işçi sınıfının sermaye sınıfına karşı “sınıf bilinciyle” gerçekleştirdiği tarihsel mücadelenin sembol günü olduğu gerçeğini değiştirmemeli.  

Bugün sermaye sınıfının siyasal iktidar koltuğunda “tarikatlara dayalı sermaye diktatörlüğünü inşa eden” AKP adlı gerici parti oturuyor. Dolayısıyla sermaye sınıfına karşı mücadele eden işçi sınıfının hedefinde AKP diktatörlüğü olmak zorunda. Hedefimizde AKP diktatörlüğünün şahsında kokuşmuş kapitalist düzen, çürümüş emperyalist sistem olmalı.  

AKP’ye yedeklenenlerin değil, belki de birkaç ay sonra AKP’yle kol kola yeni denizlere kulaç atmaya hazırlananların değil, AKP’den ve AKP’nin toplumsal, ideolojik, siyasal beslenme alanlarından medet umanların değil; islâmofaşist AKP diktatörlüğüyle tüm bağlarını koparanların günü. AKP’yle müzakere eden değil mücadele edenlerin günü; işçilerin, sınıf bilincine varanların günüdür 1 Mayıs. Birlik günü, mücadele günü, örgütlenme günü… 2 Mayıs’a, 7 Haziran’a, Haziranlara ve sonrasına devredecek bir birliğin, bilincin, mücadelenin, örgütlenmenin örüleceği gün.

Hemen itiraz etmeyin. 1 Mayıs Marşı elbette güzel. Ve o marşta “işçinin emekçinin bayramı” diyor. İyi de ediyor. O bir marş. Coşkuyu gerektiriyor. Bayram da der, seyran da… 

Ben işin siyasal yönünü tartışmaya çalıştım bu yazıda. 

[email protected]
twitter.com/_ahmetcinar_